I. Uluslararası Türklerde Tarih Bilinci ve Tarih Yazıcılığı
Sempozyumu
Ahmet KÜTÜK
350
çarpıyor
83
. İbn Bibî’nin, Moğol istilası şiddeti sebebiyle I. Alâeddin Keykubad dönemini hasretle andığı gibi,
Aksarayî de yıkılmaya yüz tutan devletin son zamanlardaki acı tablosu karşısında Muineddin Pervane devrini
öylece mesut günler olarak hatırlar
84
.
Yazar, her ne kadar ayrıntıyı sevmediğini defaatle belirtse de bazen ayrıntıları bizzat Moğolların hışmına
uğramamak için atladığı görülür. Kendisini Moğol tahakkümünden emin kılmak için Moğolların aleyhine
sonuçlanan bazı savaşları ayrıntılara girmenin faydası yok diyerek kalemine zincir vurmak zorunda kalmıştır
85
.
Dahası, İbn Bibî gibi onun da Baypars’ın Anadolu’ya gelişini zamansız ve hatta gereksiz gibi yansıtması, bu
seferin Rum diyarında birçok sıkıntıya sebep olduğunu ve asi Türkmenlere cesaret verdiğini söylemesi de bu
korkunun tezahürü olarak ortaya çıkmış olmalıdır
86
. Muineddin Pervane gibi bir devlet adamının dahi, bu olay
sonrasında Moğollara karşı ihanet suçlamasıyla infaz edildiği düşünüldüğünde yazarın bu korkusunun yersiz
olmadığı anlaşılır
87
.
Aksarayî, İbn Bibî gibi uç bölgelerde yaşayan ve sürekli bir isyan ve asayişsizlik
amili olan Türkmen grubundan
nefretle bahsederek onların sürekli yaktıkları isyan ateşinin asayişsizliklere sebep olduğunu vurgular. Bu
Türkmen grubu ile ilgili kullandığı “mel’un, zorba, soysuz, kan dökücü” gibi ağır ifadelerle onlara olan nefretini
birçok yerde açığa vurur, Cimri için de “köpek” tabirini kullanır
88
.
Aksarayî, devletin resmi bir görevlisi ve divan üyesi olarak yazdıkları genellikle saray ve çevresinde yaşayan elit
yönetici tabakalar arasındaki resmi diyaloglara dayanır. Fakat seyrek de olsa onun halk için de birkaç kelimenin
yazdığı görülür. Birkaç vesileyle o, anarşi döneminde halka ağır vergiler konmasını sert bir üslupla eleştirir
89
.
Devlet adamalarının başarısızlıklarının ardında bu tür usulsüzlüklerin yattığını düşünür. Özellikle sâhib
adıyla bilinen vezirlerin tehlikeli yükselişlerinden makam ve para tamahlarından bir
tehlike olarak bahsederek
çoğunun acı sonunu bu kötü alışkanlıklarının bir tezahürü olarak görür
90
.
Aksarayî, halka karşı zulüm yoluna sapan Selçuklu sultanlarını da acımasız bir dil, iğneli söylem ve benzetmelerle
aşağılar. Gazan Han döneminde Anadolu’yu yönetme izni almış olan Alâeddin b. Ferâmurz’un yeteneksiz
devlet adamlarının sözlerine kanarak vergi toplama adı altında halka yaptığı zulüm ve zorbalığı şiddetle
83 Müellif, Moğol emirleri Ayacı, Bay Timur, Samagar oğlu Arab’ın Konya civarındaki Gevale kalesi üzerine yürürken
Konya’da kurulan divan bargahında kendisinden hazine kayıtlarının istenmesi ve sert muameleye tabi tutulması
bahsini anlatırken bu korkusunu açıkça yüze vurur. Defteri göstermek ve göstermemek arasında
korku ve endişe
içerisinde beklerken ilahi takdirle o sırada çıkan şiddetli bir rüzgârın çadır ile birlikte tüm hazine kayıtlarını
uçurduğunu, bu bela ve musibetten Allah’ın yardımıyla kurtulduğunu söyler ve anlatıyı şu ayetle süsler: “Olur ki
Allah bir zafer verir veya katından bir emir getirir (Kur’an-ı Kerim, 5/52)” Aksarayî, (M. Öztürk), s. 185.
84 Aksarayî, (O. Turan), (Neşredenin Önsözü) s. 48.
85 Mesela, Abaka zamanında şehzadesi Mengü Timur liderliğindeki Moğol ordusunun Memlük sultanı Kalavun’a
mağlup olması bahsini anlatırken (Aksarayî, (M. Öztürk), s. 105) ve aynı şekilde Gazan Han döneminde Moğolların
aleyhine sonuçlanan Şam seferini anlatırken. (Aksarayî, (M. Öztürk), s. 224-225).
86 “…Sağlam temeller üzerine kurulmuş olan bu devlet, Melikü’z Zahir (Baypars)’in Anadolu’da görünmesiyle hızlı
bir düşüşe geçti. Onun ortaya çıkması sanki Rum memleket sarayına felaket düşürdü. Zulüm ehlinin azmasına ve
karışıklık çıkmasına sebep oldu. Ortalık uzun süre sakinleşmedi” Bkz. Aksarayî, (M. Öztürk), s. 88-89.
87 Olayın ayrıntıları için bkz Aksarayî, (M. Öztürk), s. 89-91.
88 Aksarayî, (M. Öztürk), s. 53, 75, 95, 97.
89 Mesela sırf Moğollara ödenen verginin miktarını arttırmak için halktan fazladan vergi alma yolunu tutan Tuğraî
Sahib Şemseddin’i (Aksarayî, (M. Öztürk), s. 47), halktan usulsüz vergiler tahsil etme ve yeni kurallar icat etme
konusunda Sahib Fahreddin Ali’yi (Aksarayî, (M. Öztürk), s. 120-121), Kastamonu havalisini yöneten Pervane
Muineddin Süleyman’ın oğlu Muhammed Beg’in ve Samsun Amasya arasındaki bölgeden sorumlu Kemaleddin
Tiflisî’yi (Aksarayî, (M. Öztürk), s. 175-177) Niğde ve çevresini yöneten Müstevfi Şerefüddin Osman’ı (Aksarayî,
(M. Öztürk), s. 180, 203) kendi bölgelerinde aynı yolu tercih ederek halktan haksız vergiler tahsil etmeleri konusunda
sert bir dille eleştirir.
90 Mesela Seyyid Hamza’nın faaliyetleri konusunda. Aksarayî, (M. Öztürk), s. 227-231.
I. Uluslararası Türklerde Tarih Bilinci ve Tarih Yazıcılığı Sempozyumu
23-25 Ekim 2014
Zonguldak, Türkiye
İbn Bibî ve Aksarayî Tarihleri Üzerinden Türkiye Selçukluları Döneminde
Tarih Algısı ve Tarih Yazıcılığı Hakkında Bazı Düşünceler
351
kınar
91
. Aksarayî, önceki ilim ve tasavvuf ehlinin isimlerini vererek onlardan övgüyle söz eder ve hepsinin birer
müctehid olduğundan bahseder. Kendi çağının din ve ilim adamlarını da eleştirerek onları samimiyetsizlikle
itham eder, geçmiştekilerle kıyaslanınca bir hiç olduklarını yazar
92
.
C. İKİ ESERİN BENZER YANLARI
İbn Bibî ve Aksarayî tarihlerinin üslup ve içerik bakımından ortak noktalarını
belirlemek o dönemin tarih
yazımı anlayışı noktasında bize daha net bir fikir verebilir. Her şeyden evvel, bu iki eserin de Anadolu’nun
istisnai bir dönemini temsil eden Moğol anarşi döneminde elit kalemler tarafından yazıldığını unutmamak
gerekir. Her ikisi de eserlerinin girişinde yazma amaçlarının, kendi dönemlerinde müşahede ettikleri hadiseleri
sonraki nesillere aktarmak maksadıyla olduğunu beyan ederler. Baskın Moğol iktidarı ve kargaşa ortamı,
müelliflerin olayları yorumlama ve tarafsızlıklarını etkilemiştir. Yukarıda bahsettiğimiz Baypars’ın Anadolu’ya
gelişine dair yorumları ve halk tarafından adı geçen sultanın büyük bir teveccühle karşılanmasına rağmen,
onların bu konuda olumsuz şeyler yazmaları buna yorulabilir. Bu çerçevede onların üslubunu o dönemin baskın
iktidarı, yönetim anlayışı, kültürü ve ideolojisinden ayrı düşünemeyiz. Dolayısıyla içinde bulunduğu ortamdan
etkilenen ve beslenen bir tarihçilik anlayışı egemen durumdadır.
Her iki eserde de belirgin bir şekilde halk yoksa da saraydaki yaşam,
diyaloglar, saray erkânı divan kararları,
teşrifat ve çevrilen entrikalar bağlamında değerli bilgiler vardır. İki yazar da kendileri bir devlet adamı
olmaları hasebiyle ideal devlet adamı ve yönetimi portresi çizer, zaman zaman hikâyeci, zaman zaman faydacı
(pragmatik) bir anlatıyı okuyucuya aktarır. Eserin kaleme alınma sebebi bağlamında her iki eserde de “tarihsel
faydacılık” kendini hissettirir. İki eserde de Anadolu’nun siyasi, sosyo-ekonomik ve ilmi durumunun çok güçlü
olduğu yaklaşık yarım asır önceki döneme ve o dönemin idare, din ve ilim adamlarına açıkça bir özlem vardır.
Eserlerde müelliflerinin bahsettikleri kişi, grup ve olaylara karşı takındıkları psikolojik tutumu ve duygusal
yoğunluğu ortaya çıkarmak da onların ve o dönemin tarihçiliği hakkında birkaç ipucu verebilir. İki yazarın
da devlet büyükleri, sultanlar ve hatta olaylar ile ilgili görüşleri büyük ölçüde uyuşuyor. Mesela Muineddin
Pervane
her ikisinde de tedbirli, iş bilir, güzel ahlaklı, otoriter ve tecrübeli bir devlet adamı olarak aktarılıyor
93
.
Her ikisi de uç Türklerinin Moğollara olan sık sık başkaldırmalarını eleştirerek bu durumun Anadolu’daki
Moğol tahakküm ve şiddetini arttırdığı, isyan ve kargaşa ortamını derinleştirdiği kanaatindedir
94
.
İki müellifin yaşadıkları coğrafya ve toplumsal yapı, yaptıkları iş ve mensup oldukları zümre gibi özelliklerin
ortak olması onları olayları algılama noktasında birbirine yakınlaştırmıştır. Dahası, Aksarayî’nin eserinde
İbn Bibî’den hiç bahsetmemesi eserini yazarken ondan habersiz olduğunu gösteriyor. Çünkü o, eğer bu eseri
görmüş olsaydı II. Kılıç Arslan ve II. Keyhüsrev arasındaki olayları bu kadar basit geçiştirmez, başka bir kaynak
bulunmadığı taktirde bu kısımları ona dayanarak
daha iyi telif ederdi
95
. Farklı kalemlerden çıkmış olmasına
rağmen siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan aşağı yukarı aynı ortamda yazılmış olan bu iki eserin üslup yönünden
de ortak noktalarının çok olması, o dönemin tarih yazıcılığı anlayışının aşağı yukarı bu düzeyde olduğunu
gösteriyor.
Sonuç
Selçuklu dönemi tarih yazıcılığı ile ilgili çok net şeyler söylemek zordur. Türkiye Selçukluları döneminde
kaleme alınan birçok eser, önceki devletler zamanında yazılanların kendi çağına uydurulmuş bir örneğini
temsil etmektedir. O dönemde tarih algısı, olayları eksiksiz ve sağlam bir kronoloji ile ayrıntılı
bir şekilde
anlatmaktan ziyade edebi üslup kaygısı içerisinde aktarmaktan ibarettir. Dönemin insanı ne anlatıldığından çok
91 Aksarayî, (M. Öztürk), s. 227.
92 “… bu bilgisiz ve beceriksiz çanak yalayıcılar onların (eskilerin) mutfağına layık bile olamazlar.” Aksarayî, (M.
Öztürk), s. 69.
93 İbn Bibi, (M. H. Yinanç), s. 241-242; Aksarayî, (M. Öztürk), s. 35, 53.
94 İbn Bibi, (M. H. Yinanç), s. 244-245; Aksarayî, (M. Öztürk), s. 95-97.
95 Özgüdenli, “Tarih”,
DİA, 40, s. 65.