359
GARB’IN VE ŞARK’IN
TARİH METODOLOJİSİNE BAKIŞI
Özet
Sosyal bilimlerin
çeşitlerinden olan tarihin, her toplumda özel bir yeri vardır. Her bilim dalında zorlukları yenmenin
yolu, o bilimin metodolojisinden geçer. Sayısal bilimlerde olan deney ve gözlem yöntemi, tarih biliminde yoktur. Böy-
lece metodoloji, tarih bilimi için kaçınılmazdır.
Doğu ile Batı, birçok alanda farklı olduğu gibi, bunların tarih metodolojisine bakışları da farklılık göstermektedir. Batı,
hemen hemen her alanda sürekli kendini yenileyip gelişme gösterirken Doğu ise, birbirinin tekrarı niteliğinde hep aynı
şekilde devam etmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Bilimler, Tarih, Metodoloji, Batı, Doğu
Fuat UÇAR*
Bilim, insanlar için vazgeçilmez bir unsurdur ve kendi içerisinde sayısal-sosyal bilimler olmak üzere ikiye
ayrılır. Sosyal bilimlerin
çeşitlerinden olan tarihin ise, her toplumda apayrı bir yeri vardır. Her bilim
dalında zorlukları yenmenin yolu, o bilimin metodolojisinden geçer. O halde, toplumların, herhangi bir
bilimden faydalanmak için o bilimin metodunu bilmesi ve o metodu yerinde uygulaması gerekir. Tarih de,
bir bilim olduğu halde ve tarihten yararlanmak isteniliyorsa, bu bilimin metodunu bilmek çok önemlidir.
Çünkü, matematik gibi somut bir ispatlama veya tabiî ilimlerde olduğu gibi deneye dayanma imkanına
sahip olmayan tarihin ilmîliği sırf metoduna bağlı bulunmaktadır.
1
Metod üzerinde sağlam fikirlere
ulaşmadan başlatacağımız çalışmaların doğru neticeler vermesini beklememek gerekir.
2
Konuya yaklaşım
yolu yanlış olduğu takdirde, amaçlanan yoldan farklı bir noktaya ulaşılır. Metodsuz yol almak ise,
sonucu
belli olmayan bir olaydır. Doğu ile Batı, birçok alanda farklı olduğu gibi, bunların tarih metodolojisi
alanına bakışları da farklılık göstermektedir. Metodsuz yol almak daha çok Doğu’ya özgüdür. Türkiye’nin
aşağı yukarı bütün üniversitelerinde, tarih bölümünde, tarih metodolojisi dersi olmasına rağmen, bu dersin
amacına ulaştığı söylenemez. Bu dersi alan öğrencilerin genelinin, dersin gereğini yerine getiremediklerini
söylemek yanlış olmayacaktır.
İlk zamanlarda, Doğu’nun Batı’ya üstünlüğü bulunsa da, XVII. ve XVIII. yüzyıllardan itibaren Batı,
Doğu’yu hemen hemen her alanda geride bırakmıştır.
Bu konu ile ilgili olarak, A. Zeki Velidî Togan,
* Yüksek Lisans Öğrencisi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı,
Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı, Konya. fuatt_ucar@hotmail.com
1 Leon-E. Halkın, Tarih Tenkidinin Unsurları, (Çeviren: Bahaeddin Yediyıldız), Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1989, s. IX.
2 Suat İlhan, “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Suat İlhan’ın Konuşması”, Fırat Üniversitesi Tarih
Metodolojisi ve Türk Tarihinin Meseleleri Kollokyumu 21-26 Mayıs 1984 Elazığ, Bildiriler, (Editör: Abdulkadir
Yuvalı), Fırat Havzası Araştırma Merkezi, Elazığ, 1990, s. IX.
I. Uluslararası Türklerde Tarih Bilinci ve Tarih Yazıcılığı
Sempozyumu
The First International History Conscious in The Turks And Historiography Symposium
23-25 Ekim/
October 2014 Zonguldak, Türkiye
I. Uluslararası Türklerde Tarih Bilinci ve Tarih Yazıcılığı Sempozyumu
Fuat UÇAR
360
Tarihte Usûl adlı eserinde, “Garb, eski Yunandan gelen devamlı araştırma, akide ve menfaatler çarpmasını
kendisi için fikir hayatının kaynağı yapan, kaderden çok kendine ve akla güvenerek tabiatı insana tabi kılma
isteğini hâkim kılan bir aktivite âlemidir; Şark ise huzur ve feragetten haz duyan murakabeci, esrarlı, son derece
dindar, şuursuz, yaşanılan hayata geçici nazar ile bakan ve halihazıra ancak, mazi ile ilgili olduğu ölçüde kıymet
verebilen, kadere inanmış, tabiatı kendi haline bırakmış, pasif bir âlemdir.”
3
demektedir. Buradan yola çıkarak
Batı, aklını kullanarak devamlı araştırma yapma eğiliminde bulunmuş ve bunun sonucunda hemen hemen her
alanda büyük bir gelişme göstermiştir. Doğu ise, hazırda olanla yetinmiş ve birbirinin tekrarı niteliğinde hep
aynı şekilde devam etmiştir.
Bu durum, tarih metodolojisinde de böyledir. Türk
tarihçiliğinde metodolojiye
ve metodoloji araştırmalarına pek fazla yer verilmediği görülmektedir. Türk Tarih Kurumu, kurulalı 80 yılı
aşmasına rağmen tarih ilmi ve Türk tarihi ile ilgili olarak, ciddi bir metodoloji kitabının yazılmamış olması,
bu durumu kanıtlar niteliktedir. Yabancı eserlerde gördüklerimizi Türk eserlerinde görmek mümkün
değildir. Bunun da nedeni, gerekli metodoloji bilgisinin olmamasının yanında, hazıra alışılması ve yeni bir
şey ortaya koymak için çaba gösterilmemesidir. Hemen hemen her Türk yazarının kitabında bu durumu
görmek mümkündür. En basitinden bir örnek vermek gerekirse, Türk yazarlarının çalışmalarının “içindekiler”
bölümünde dahi birçok yanlışlık görülmektedir. İşin ilginç yanı ise, aynı yanlışları bir sonraki eserlerde de
görmektir.
“Çağdaş bilimin en eski kaynakları Antikçağın doğa felsefesinin sezgilerine ve Arap-İslâm dünyasının
süreksiz, fakat önemli olan buluşlarına dek uzanır.”
4
Eski
Yunan düşüncesi, Batı’ya Bizans ve Roma aracılığıyla
geçmiştir ve bu durumun bugün de değerinden bir şey kaybetmediğini söylemek elbette yanlış olmayacaktır.
Bunun yanında, Ortaçağ Dönemi’ni unutmamak gerekir. Antik Yunan düşüncesi Batı düşüncesini etkilediği
gibi, Doğu düşüncesini de etkilemiştir. Özellikle M.S. XIII. yüzyıldan itibaren Araplar tıpta ve kimyada
büyük ilerlemeler kaydetmişler ve Avrupalıları geride bırakmışlardır.
5
Tarih açısından düşünüldüğünde, bu
ilerlemenin öncülüğünü İbn Haldun ve İbn Rüşd yapmıştır. İbn Haldun’u ortaçağ çemberi içinde yeni ilim
zihniyetinin muvaffak olmuş bir müjdecisi, modern metodolojinin bir öncüsü olarak karşılamak lâzımdır.
6
İbn
Haldun’u diğer İslam tarihçilerinden ayıran hususiyetlerin başında onun felsefî fikirlere istinat eden bir metod
sistemine sahip olması gösterilebilir.
7
İbn Haldun tarihinin Türklere ait kısmı, müsbet bir zihniyet sahibi olacak
bir Türk tarihçiliğinin ihmal etmeyeceği kaynaklardan biridir.
8
J. Hammer, İbn Haldun’u Avrupa’ya tanıtmıştır.
Böylece, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda İbn Haldun’un Batı’nın metodolojik düşüncelerinin tohumlarını serpmiş
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durum, Batı’nın İbn Haldun’u araştırıp öğrenmesine karşın,
Doğu’nun, kendi insanı olmasına rağmen ondan bihaber olması büyük bir eksikliktir. Ülkemiz insanı, kendi
değerlerine sahip çıkamamakta ve onları yeterince irdeleyip, kendilerine örnek almamaktadır. Türkiye’de tarih
felsefesi hocalarının, yabancı kaynaklardan yararlanarak derslerini işledikleri bilinmektedir. İbn Haldun, İbn
Rüşd gibi İslâm dünyası açısından değerli tarihçiler varken, neden yabancı kaynaklardan yararlandıkları ise
tartışma konusudur. Batı, Ortaçağ’ın geriliğinden kurtulup, geniş perspektifle düşünüp, kendisine yarayan
her şeyden faydalanma yoluna giderken, Doğu insanı Batı hayranlığı ile yoluna devam etmektedir. Böyle
olunca da, özelde tarih metodolojisi,
genelde ise bütün bilimlerde, Doğu insanı açısından Batı’yı geçmek
hayalden öteye gidemeyecektir. Hammer’den başka Scott da Avrupa’ya etkisi olan kişilerden biridir. 1789
Fransız İhtilâli’nden sonra yayılan milliyetçilik akımları ile birçok ulus bağımsızlığına kavuşmuş, bu durum da
ulusların kendi geçmişlerini keşfetmelerine olanak tanımıştır. İşte, “Scott’un yapıtlarının yaygın bir biçimde
okunması, Avrupa’ya tarih öğretmiştir.”
9
Böylece bu uluslar, kendi tarihlerini irdelemişler ve büyük bir gelişme
3 A. Zeki Velidî Togan, Tarihte Usûl, Enderun Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul, 1981, s. XII.
4 İbrahim Armağan, “Bilimsel Yöntem”, Yöntembilim, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları, C.1,
İzmir, 1983, s. 5.
5 Armağan, a.g.m., s. 9.
6 Z. Fahri Fındıkoğlu, İbn Haldun’da Tarih
Telakkisi ve Metod Nazariyesi, Üçler Basımevi, İstanbul 1951, s. 5.
7 Fındıkoğlu, a.g.e., s. 19.
8 Fındıkoğlu, a.g.e., s. 13.
9 Jacques Barzun, Henry F. Graff, Modern Araştırmacı, (Çeviren: Fatoş Dilber), Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 10.
Basım, Ankara, 2001, s. 39.