36
III BEYNƏLXALQ HƏMZƏ NİGARİ
TÜRK DÜNYASI MƏDƏNİ İRSİ SİMPOZİUMU
vâ’izidir. Eşek dediği zâhid-i meşhûr Hâcıoğlu Mehmed Efendi’dir. Sofî dediği
Amasya müftisi Sofî-zâde Mehmed Hulûsî Efendi’dir. Çerçî ve ilâncı dediği de ehl-i
sünnet mezhebini müdafaa iden ‘ulemâdır.
Bunların içinde en ziyâde maâş alan müftî Efendi idi. Bunun da maâşı
müftilükden iki yüz ve müderrislikden elli guruş ki cem’an iki yüz elli guruş ider.
Diğerleri fî-sebîlillâh tedrîs ü tezkîr iderek halkın vireceği zekât ve fitre ile emîn-i
maîşet iderlerdi.
Bunları çerçîlik ve ilâncılık ile hicv iden hazretin hazîne-i devletden aldığı ayda
beş yüz guruş maâşından mâadâ Şirvân ve mürîdândan yüzlerce liralar akub gelir.
İkâmetgâhı vüzerâ idâresi gibi işler sevdiklerine yirmi, otuz, kırk, elli lira kadar
ihsânlar eylerdi.
Hazret-i Mîr Hamza Nigârî Efendi ‘ilm-i tasavvufda yegâne-i asr idi. Bununla
berâber şatahât-ı sofiyyesi de vardı. Mübâhât-ı sofiyânesini şu beyitleri irâe
itmekdedir:
‘Aşkda bî-misîlim vâhid bî-tâyım men
Bana mânend bulunmaz kime hem tâyım men
Vahdete sığmaz Ene’l-Hakk sözünü söylemezem
Rabbi ereni demezem matlab-ı mû sapım men
Şiir ve edebiyyâtda kendisine hâss bir mesleki, bir tavr-ı âşıkânesi vardı. Parmak
hesâbıyla da metîn şiirler söylerdi. Bu türlü eşârından şu beyitleri pek hazîndir.
Ne mededdir nigâr nigâr dimekden
Kalmayubdur cânda ihtiyâr yeri
Kanlar udup bağrım başın yemekden
Hasta gönlüm olmuş âh ü zâr yeri
Dîvânında güzel na’t-ı şerîfler, âlî gazaller, yanık ve derûnî elemleri terennüm
iden kıt’alar vardır. Fakat bunların içinde sakatât-ı şi’riyyesi, kavâid-i lisanımıza
uymayan garâib-i edebiyyesi de vardır. Bunlar da kendisine hâss olan sözlerdir.
Meselâ:
Sorma sebeb-i derdim ey âlic-i pür fen kim
Izhârına yok tâkat kim bâis-i kanımdır
Velehu
Duzahü’l-‘uşşak firkat-hânede
Fikr-i vaslınla gönül eyler tarab
kezâ
Ey gönül miftâh-ı mihr ile olur esrâr feth
Bâb-ı muglâkâtı eyler kâse-i ser-ş âr feth
diğer
Felek ser-geşte-i zülf-i mutarrâ-yı Muhammeddir
Kamer hûrsîd-i Mecnûndur ü Leylâ-yı Muhammeddir
37
III BEYNƏLXALQ HƏMZƏ NİGARİ
TÜRK DÜNYASI MƏDƏNİ İRSİ SİMPOZİUMU
Bunlar ve emsâli ebyât-ı latîfesi kendisine hâss bir vâdî-i edebî numunelerdir
ki lafızlarında birer zerâfet, mânâlarında birer cezâlet vardır. Kavâid-i lisânîyyemize
uymayan terkîbler, izâfetler samîmî aşkla terennümâtını ifâde iden şeyler olduğu
münâsebetle takbîhe değmez.
Hazretin dîvân-ı eşârı mürîdânı tarafından Kur’ân-ı Kerîm kadar kudsî bir kitâb
sayılır. Başlarda gezdirilirdi.
Parmak hesâbıyla yazılmış eşârı terennümât ve teganniyât-ı mahsûse ile okunur.
Vecd ü şevk içinde cûş u hurûş idilirdi.
Hazret bunu şöyle ifade idiyor:
Vahy-i ilâhîdir ehl-i Hak bilür
Atâ-yı ta’bımı sünûhâtımı
Table-i müşg tek erbâb-ı safâ
Gezdürür başında hayâlâtımı
diğer
Saldı hayrânlığa erbâb-ı dîlânı ne ki var
Vahy mi mucize mi sihr mi güftârların
Hülâsa Hazreti Mîr Hamza Nigârî şâyân-ı hürmet bir simâ-yı mübârekdir.
Kendisine hâss bir meslek-i tasavvuf sâhibi olan fuzalâ-yı meşâyîhdendir. Bu meslek
erbâbına Hamzavî dindi. Saltanatı uğrunda her türlü fenâlığa irtikâb idecek bir
yaradılışda olan Muâviye ve Mervân’a fedâ idilecek kimselerden değildir. Ve’s-
selâm.”
Sebâtî’nin Mir Hamza Nigârî’ye nazirelerine geçmeden, Talibî adlı Zileli bir
Mir Hamza âşığı şairin Sebâtî’den bahsettiği beyite dikkat çekmek gerekir. İsmail
Şirvânî, Mir Hamza Nigârî, Sebâtî, Talibî şeklinde devam eden bu âlim, fâzıl, şâir ve
mutasavvıf silsilesi, Amasya ve çevresinde, genel olarak da Anadolu’da bu cerayanın
etkisinin sürekliğini göstermesi bakımından önemlidir.
21
Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün
1Sâḳiyâ bâdeyi ‘âşıḳlara teslim eyle
Efzun olsun keremiñ muḥriḳi teskîn eyle
2Yandı sûz ile ciger ḳân olup aġlar dâ’im
Bir bayâtî çaġırup bir de ḥaṭâyî söyle
3Söylesiñ pek güzelin söyle ġazel-ẖânıñdan
Fikr ḳıl dâr-ı ḳadîmi ki nebâtî söyle
4Aġlamaḳdır işi ‘âşıḳları ẖandân ister
Bilezem derdi ne dersin anı taẖmîn eyle
5Sâḳi gel başıñ içün ḳıl bize iḥsân iḥsân
38
III BEYNƏLXALQ HƏMZƏ NİGARİ
TÜRK DÜNYASI MƏDƏNİ İRSİ SİMPOZİUMU
Şâd ḳıl göñlümüzi bâde gibi rengin ile
6Ṣorma ‘âriflere sen ‘âlemiñ aḥvâlinden
Ketm ider ẓâhiri bil keff-i dehânın ile
7Gâh ol Mîr-i Nigârî şerifin söyle tamâm
Gâh ḥâfıẓ-i Şekî ẕikr-i æebâtî ile
********
8Ṣula yanıḳ cigeri âb-ı bürûdetle müdâm
Ṭâlibî cehd idegör âl-i ṣurâḥi ile
********
SEBÂTÎ’NİN ŞEYHİ NİGARÎ’YE NAZİRELERİ
Sebâtî’nin pek çok şiirinde aynen Nigârî’nin kullandığı kalıp, kafiye ve redif
alınmıştır. Bazı şiirinde ise kalıp veya redif farklıkları vardır. Ancak bu şiirlerde de
Nigârî etkisi açıkça hissedilmektedir.
Sebâtî’nin gazellerinde şeyhinden ayrıldığı en temel nokta keskin bir dili tercih
etmemesidir. Onun şiirlerinde Muaviye, Yezid ve Mervan için lanetler bulmak
imkansızdır. Bu bağlamda yukarıda Mir Hamza’nın Şeyhülislama söylediği cümleyi
hayata geçirdiğini ve sadece kendi düşmanı olarak bu şahısları gördüğünü
söyleyebiliriz. Müridi olan Sebâtî’nin aynı tonda bir lanetlemeye gitmemesi bunun
en açık delilidir.
“Ceddimin aleyhine kıyâm iden adamlara buğz ü la’net itmek bana âid
bir vazîfe-i nübüvvetdir. Bu husûsda halkın bana mutâba’at itmesi doğru
değildir.” sözünün samimi bir ifade olduğu Sebâtî Divanı ile ortaya çıkmaktadır.
Metinleri peş peşe sıraladığımızda Sebâtî’nin Nigârî’ye yetişemeye çalışan bir
tık nefeslik içinde olduğu görülmektedir. Şair Sebâtî adeta bu yolda yetişmenin
imkansızlığını anlayıp tarih manzumeleri yazma yoluna yönelmektedir. İlginçtir, bu
yolla, Amasya’da yüzlerce eserin ebced kaydını düşmeye muvaffak olmuştur.
NAZİRELER:
(1)
NİGARÎ,
********
251. Gazel, s. 82
Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün
1. Her kimin çeşmi dür ü peymâne Leylâya düşer
Kûhı ser-geşte gezer yâdıma peymâne düşer
2. Mey-i peymâne-i Leylâdan içen bâde-perest
‘Aklını bâda virücâdde-i rüsvâye düşer
3. Meyl-i dâr eylemez ol mâil-i peymâne-i ‘aşk
Bâde-i Türkî çeküp bâdiye peymâne düşer
4. Kâmil-i mihr olur elbette bulur feyz-i cemâl
******** Sebâtî, Mir Hamza’nın yetiştirdiği şairlerdendir. İsmail Şirvânî türbesinin müezzinidir.
Azerbaycan’ın Şeki şehrindendir. (M. H.)
******** Metin Hakverdioğlu, Tâlibî Divançesi, Gece Kitaplığı, Ankara, 2017, s. 106.
******** Azmi Bilgin, Divan-ı Seyyid Nigârî, İstanbul, 2003. (Nigârî metinleri bu çalışmadan
alınmıştır.)
Dostları ilə paylaş: |