32
III BEYNƏLXALQ HƏMZƏ NİGARİ
TÜRK DÜNYASI MƏDƏNİ İRSİ SİMPOZİUMU
Bu esnâda Ali-Muâviye meselesi meydâna çıkdı.
1289 senesi âhiresinde Mehmed Rüşdü Paşa İstanbul’a gidüb ١١٩٠ saferinde
sadr-ı a’zam olunca şu fâidesiz mesele teşeddüd iderek ‘ulemâ ve erkân kendisinden
soğudu. Bunlar kendisine ve etbâ’ ü mürîdânına Şîâ-ı Aleviyye nazarıyla bakdı. Halk
arasında büyük bir tefrîka hâsıl oldu.
Çünki Muâviye ve tarafdârı olan Cemel ve Sıffîn ricâli alenen tekfîr ve telîn
idiliyordu. ‘Ulemâ, tabîi buna mukâbele iderek Ehl-i Sünnet mezhebini müdâfaa
itmekde idi. Her iki tarafda pek müfritâne hareket iderek halkın galeyân-ı efkârı
artıyordu.
1291’de ikâmetgâhı konakda ba’zı hâlât-ı fevkalade zuhûr iderek kendisini bî-
huzûr itmek idi. Bu mu’azzam konak gecelerde ricâl-i gaybiyye tarafından taşlanub,
gündüzler de hâne eşyâsı sandıklar derûnunda mahfûz olan emtia ve libâsı
yanmakda idi. Bunları yapanlar bir türlü anlaşılamıyordu.
Binâen aleyh mezkûr konakdan çıkub Gümüşlü-zâde Mahallesi’nde bir kirâ-
hâneye taşındı. Burada da ayn-ı hâle marûz kaldığından 1292’de Merzifon’a
gitdi. Orada altı ay oturdu. 1294 senesi evâ’ilinde Amasya’ya gelüb Eski Kethüdâ
Mahallesi’nde Şirvânî-zâde Kazasker Ahmed Hulûsî Efendi’nin konağında ikâmet
itdi. 1297’de mahkeme-i şeriyye kâtibi ve şeyhinin dâmâdı olan Hâcı İsa Efendi
hânesinin vekîl-i harcı olan Şirvânî Hâfız Zekeriyya Efendi’nin öldürülmesi ve
mürîdânından kâtil Rüstem’in kendi konağında ihzâr idilen ata binüb firâr ideceği
esnâda der-dest idilmesi yüzünden yine Merzifon’a gitdi.
Orada bir yıl kadar kalub 1298’de Amasya’ya avdet ve bir kaç mâh Deve-hâne
Mahallesi’nde Payaslı-zâde el-Hâcc Hakkı Efendi’nin hânesinde ikâmet idüb sonra
Çeri-başı Mahallesi’nde Sultân Bayezîd İmâmı Mecdî-zâde Hâfız Mehmed Şerîf
Efendi’nin hânesine taşındı. Bize komşu geldi. Çeri-başı Câmi-i şerîfi’nde zikrine
devâm itdi.
1301 senesi evâ’ilinde şerîki olan Hâcı İsa Efendi, kayın pederi olan Şirvânî Hâcı
İsmail Efendi’nin Türbesi câmi’inde yatsu nâmâzını bade’l-edâ halîlesiyle berâber
türbeden çıkub civârındaki köşke giderken bir şahs-ı mechûl tarafından katl kasdıyla
atılan kurşun halîlesinin memesine isâbet ve cerîhadâr itmiş idi.
Gerek Hâcı İsa Efendi ve gerek halilesinin birâderi es-Seyyid Ahmed Hulûsî
Efendi bu sû-i kasdi sâhib-i tercemeden bilüb kurşunu atan da mürîdânından
olduğunu sezmişlerdi. Bunun üzerine tahkîkât-ı serîa ve şedîde başladı. Telgraflar
her tarafa işledi.
Nihâyet sâhib-i tercemenin Rusya’dan eslihâ-i memnûa idhâl itdirdiği, kurâda
meskûn alevîleri dâ’ire-i ittihâdına da’vet için tezkereler yazdırub gönderdiği, bu
tezkerelerden haylisi kendi mührüyle mahtûm olarak tutulduğu ceddi Mîr Haydar
Şirvânî da’vâsıyla kıyâm ideceği davâları birer netîce hâlinde Sultân Abdulhamid
Hân’a bâ-telgraf arz idildi.
Bu isnâdât üzerine Amasya’dan kalkıb Merzifon’a gitdi. 1301 senesi cümâd el-
ûlâsının evsatında kendisine hürmetkâr olan Mutasarrıf Mehmed Reşad Beg ’in
azliyle Çeri-başı Hamdi Necib Paşa Amasya mutasarrıfı olub derhâl geldi. Cümâd
el-âhiresinde şifreli gelen emr-i telgrafi üzerine Merzifon’dan kaldırılub Samsun’a
ve buradan İstanbul’a i’zâm idildi.
İstanbul’a vusûlünde kendisini vapurda istikbâl iden mürîdânından ve telgraf
me’mûrlarından Erzurumlu Mehmed İzzet Efendi’nin Fâtih civârında Sarı Güzel
Mahallesi’nde kâ’in hânesine müsâfir oldu. Kurenâ-yı Padişâhîden Şirvânî Mehmed
Emin Beg ve Maârif’de encümen teftîş ve muâyene reîsi akrabâsından Ahmed
33
III BEYNƏLXALQ HƏMZƏ NİGARİ
TÜRK DÜNYASI MƏDƏNİ İRSİ SİMPOZİUMU
Hamdi Efendi ma’rifetleriyle dîvânı bastırıldı.
Ba’dehû Şeyhü’l-İslâm Uryânî-zâde Ahmed Es’ad Efendi’nin huzûruna çıkarıldı.
Muaviye ve emsâlinin t’an ü teşnî’ne mecbûriyet hâsıl olduğu kendisinden soruldu.
“Ceddimin aleyhine kıyâm iden adamlara buğz ü la’net itmek bana âid
bir vazîfe-i nübüvvetdir. Bu husûsda halkın bana mutâba’at itmesi doğru
değildir.” cevâbını virdi.
Taraf-ı meşîhatpenâhî’den bu cevâbı Pâdişâha arz idilmesi üzerine 1302
senesi muharreminde Harput’a gönderildi. Orada iki yıl ikâmet idüb 1304 senesi
muharreminin üçüncü pazartesi günü ikindi vaktinde ircâ-yı emr-i celîline icâbet ve
dâr-ı naîme rıhlet itdi.
İrtihâli ve cenâzesinin Amasya’ya nakli hakkındaki vasiyyeti Mamûratü’l-Azîz
valisi Sultân Abdulhamid Hân’a arz ü istîzân ve kurenâdan Mehmed Emin Beg
vasıtasıyla nakline tahsîl-i fermân idildiğinden cenâzesi tahnît idilerek muharremin
ondördüncü cumartesi günü tâm öğle vaktinde Amasya’ya gelüb Bayezîd Paşa
Mahallesi’nde ihzâr idilen hânede defn idildi.
Mîr-i müşârün-ileyh gâyet fâzıl ‘ulûm-ı akliyye ve dîniyyede muhakkik, kâmil
elsine-i selâsede şâir, ‘ilm-i tasavvufda mütebahhir gâyet müşekkil, uzunca boylu,
kalın vucûdlu, esmer benizli, saç ve sakalı kumral, endâmı gâyet mütenâsib, muhibb,
nazarı cazibedâr, vakûr, sükûtu gâlib, ezâ-yı ihvâna nâ-mütehammil, hicvi şedîd,
hanefîü’l-mezheb, halidîü’t-tarika, musallî, âşık-meşreb, vecd-i seri, bir zât idi.
İbtidâ Ali Paşa-zâde kerîmesi Şâhlık Hanım ile evlendi. Bunun vefâtında hemşiresi
Zeyneb Hânım ve bir sene sonra Emine Hânım ve Erzurum’da Zeliha Hânım ve
Amasya’da kemer-başı Mustafa Efendi’nin kerîmesi Lütfiye Hânım ile evlendi. Son
üçü vefâtına kadar taht-ı nikâhında ber-hayât idiler.
Ancak Berküşâd’ın güzel hanımlarından Nigâr Hânım’ın aşkıyla âsûde-hâl
olduğundan “Nigârî” mahlasını kabûl itmiş idi. Şâyân-ı dikkatdir ki Nigâr Hânım’ı
isteseydi her hâlde diriğ idilmezdi. Bununla berâber akrâbasından Seyyid Ahmed
Efendi tezvîc itdi. Onun şehâdetine kadar taht-ı nikâhında kaldı.
Emine Hânım’dan Siraceddin İsmail Efendi ile Hüsna Hânım nâmında
bir oğlu ve bir de kızı doğdu. Zeliha Hânım’dan Şemseddin Mehmed Efendi
nâmında bir daha oğlu ve Lütfiye Hânım’dan Hayrünnisa, Beşeri adlı iki kızı
oldu. Fakat cümlesi de kendisinden evvel vefât itdi. Bilâ-veled dünyâdan gitdi.
Meşâyih-i Nakşibendîye’den eş-Şeyh Süleyman Efendi derdi ki “Şeyh Hâcı
Hamza Efendi harîs-i evlâd bir zât idi. Siraceddin Efendi’nin vefâtından sonra Lütfiye
Hânım hâmile oldukda bir oğlan doğuracağını ve mehdî olacağını haber virmişdi.
Bu haberi duydum. Şeyh Efendi acele idiyor. Belki kız olur, dedim.”
Fi’l-hakîka çocuk kız doğdukda eş-Şeyh Efendi adını “Büşra” koyub bundan bir
oğlan doğacağını ve bu oğlanın Mehdî olacağını haber virmişdi. Bu haberi kendi
mürîdânından duydum. Şeyh Efendi yine acele itmişdi. Bu kız çocuk iken yine belki
ölür dedim.
Şâyân-ı hayretdir ki Büşra hanım üç yaşında merkebden düşüb öldü. Bu esnâda
Hayrünnisa Hânım doğdu. Bu da sârâya mübtelâ oldu. Mürîdânından biri der ki,
sârâya okur bir mağribî bulub götürdük. Çocuğa okurken halkın Şeyh Efendi’ye
kerâmetler nisbet iderek ta’abbud itdiklerini görünce mağribî hiddet itdi.
Eğer bu Şeyh Efendi’de kerâmet olsaydı beni çağırmaz, kendi çocuğuna bir
nefes iderek şifâyâb iderdi diyerek kalkub gitdi. Bu çocuk sârâdan ölür, dedi. Fi’l-
hakîka Hayrünnisa Hânım da sârâdan vefât itdi.
Bununla berâber Şeyh Efendi gecelerde bazen âşikâne gazeller, na’tlar okuyarak