İslam’da helal ve haram’in yeri ve fikih usulü AÇisindan temellendiRİlmesi Prof. Dr. Abdullah Kahraman* The Place of Halal and Haram in Islam and Grounding them according to Islamic Legal Theory



Yüklə 297,22 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/11
tarix22.10.2018
ölçüsü297,22 Kb.
#75335
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

İslam’da Helal ve Haram’ın Yeri ve Fıkıh Usulü Açısından Temellendirilmesi    |    61

unu bilemez. Bu saha, sırf ruhani bir sahadır. Mükelleflerin Allah’a yaklaşması-

nı sağlayan bu hükümlerin yer aldığı sahada aklın rolü, söz konusu hükümlerin 

dünyevî faydalarını, hikmet ve sırlarını açıklamaktır. Ahrete yönelik faydalarını 

ise ancak Allah bilir. Gabya iman, ibâdetlerin miktar ve vakitleri gibi konular bü-

tünüyle Şâri’den öğrenilir ve aklın bunlarda hiçbir şekilde tasarruf yetkisi yoktur. 

Bu sahalarda kıyas, rey ve istihsan geçerli olmaz. Çünkü bu hükümler zamana göre 

değişmediği gibi, artırma ve eksiltmeye de açık değillerdir. İman ve ibadet sahasın-

da artırma ve eksiltme yoluna giden kimse İslam dinini bir başka dinle değiştirmiş 

olmaktadır

131

.    


Sonuç olarak, helallik ve haramlık kriterleri olarak ortaya konan bazı somut 

gerekçeleri (illet) bağlayıcı kabul eden Milaslı İsmail gibi bazı kimseler, bu gerek-

çelerin ortadan kalkmasına bağlı olarak haramlığın da ortadan kalkacağını savu-

nabilmektedirler

132

. Halbuki helal ve haramın belirlenmesinde ilgili madde veya 



eylemin faydalı veya zararlı olması da önemli olmakla birlikte, bu konularda ta-

abbud anlayışının daha belirleyici olduğunu dikkate almak gerekmektedir. Dola-

yısıyla helal ve harama riayet etmek, dünyada tabi tutulduğumuz imtihanın bir 

parçasıdır

133



IV.  Nassa ve İctihada Dayalı



 

Haram Arasındaki Fark

İman ve ibadetler ferdin yaratanına karşı bağlılık ve kulluğunu simgeleyen bir 

anlama sahiptir. Aynı şekilde dinin birtakım gayelerle koyduğu yasaklara ve sınır-

lara uymak da dindarlığın, Allah’a karşı gösterilmesi gereken bağlılık ve kulluğun 

bir gereğidir. Bu sebeple de hadislerde ve fıkıh kültüründe haramlardan kaçınma 

ile farzları yerine getirme aynı düzlemde ele alınmış, hatta çoğu yerde haramlar-

dan kaçınma daha önemli sayılmıştır.

Şâriin bir hususu açıkça yasaklaması ile fakihlerin o yasağa yorum getirmeleri 

ve benzeri davranışları da aynı çerçevede mütalaa etmeleri dinde bağlayıcılık ifa-

de etme noktasında aynı değildir. Kur’ân’da ve sahih-mütevair sünnette sübutu ve 

delaleti kati olarak zikredilen ve doğrudan nassa dayalı haramlarla fakihlerin icti-

hadları sonucunda belirledikleri ictihâdî haramlar arasında fark vardır. Çünkü he-

lal ve haramı belirleme yetkisi esasen ve öncelikle Allah’a aittir. Hz. Peygamber’in 

yetkisi ancak Allah’ın hüküm ve iradesini belirlemeye/açıklamaya

 

yöneliktir



134

Bu sebeple fıkıh literatüründe haramdan ayrı olarak tahrîmen mekruh, tenzîhen 



mekruh, caiz değil, doğru değil gibi tabirlerin ortaya çıkması ve sıkça kullanılması 

131  Bk. Reşid Rıza, Tefsîru’l-Kur’âni’l-hakîm  (Tefsîru’l-menâr), Kâhire 1947, 198; a.gmlf., el-Vahdetü’l-İslâmiyye, 48, 

53, 111. Reşid Rıza’nın ahkâm tasnifinin bir özeti için bk. Özgür Kavak, “Fıkhı Dünyevîleştirmek-Reşid Rıza’nın 

Ahkâm Tasnifi Çerçevesinde Bir İnceleme”, Din ve Hayat (TDV-İstanbul Müftülüğü Dergisi), sayı: 13, yıl: 2011, s, 

46-51.

132  Bk. Milaslı İsmail Hakkı, Tezkiyetü’l-lühûm fi’l-İslâm, İstanbul 1341; a.mlf., İslam Dininde Etlerin Tezkiyesi, İstanbul 



1933.

133  Koca, “Haram” md., DİA, 101; Okur, 25.

134 Karadavî, 

Yusuf, 


el-Helâlü ve’l-harâm, 27.


62    |    Prof. Dr. Abdullah Kahraman

bu farklılığı vurgulamayı amaçlar. Bir davranışın dinî yasak kapsamında görül-

mesi âyet ve hadisin yorumuyla ilgili olabileceği gibi, fakih lerin dönemlerindeki 

şartlarla, söz konusu fiilin ortam ve sonuçlarıyla da bağ lantılı olabilir. Fıkıh Müs-

lüman toplumların yaşayış biçimini, bilgi birikimini ve hu kuk kültürünü ortaya 

koyduğundan, bireysel ve toplumsal h ayatın geneli fıkhın kapsamı na alınıp dinî 

bilgi ve motivasyon toplumun inşa ve ıslahında aktif bir unsur olarak önemli bir 

görev üstlenmiştir.

 

Eti yenen ve yenmeyen hayvanlardan sanat ve eğlenceye, bid’at 



ve bâtıl âdetlerden şahıs ve mal aleyhine işlenen suçlara, avlanmadan cinsî hayata 

kadar bu bölümde ele alınacak olan çeşitli konularda İslâm âlimlerinin sergilediği 

tavır da böyle bir bakış açısına sahiptir

135


.

 

Çoğunluğunu Hanefilerin teşkil ettiği bir grup İslâm hukukçusu ve usulcü-



sü, bir fiilin haram hükmünü alabilmesi için hem Kur’an âyetleri, mütevâtir ve 

meşhur sünnet gibi sübûtu kesin (veya kesine yakın) bir delilin, hem de bu delilin 

açık ifadesinin bulunmasını şart koşarlar. Bu sebeple de, âhâd hadislere dayanan

 

veya dolaylı bir şekilde ifade edilen yasaklara “tahrîmen mekruh” adını verirler. 



Çoğunluk ise, itikadî yönden olmasa bile amelî bakımdan zannî delilleri yeterli 

gördüğünden, âhâd hadislere dayanan yasakları da haram olarak adlandırırlar

136



 



V.  Helal ve Haram Konusunda Temel Prensipler

A. Helal ve Haram kılmada Yetki Allah’a Aittir.

İslam’da helal ve haram kılma yetkisi sadece Allah’a aittir. İnsanların dindeki 

konumu ne olursa olsun, Allah’ın bu konudaki yetkisine benzer yetkileri olmadı-

ğı gibi, Allah tarafından konulan haramı değiştirme veya helal kılma yetkileri de 

yoktur. Aksi halde bu yetkiyi kendisinde görenler tanrılık iddiasında bulundukları 

için bu davranışları, küfür ve şirk olur

137

. Bir başka ifadeyle, dinî bir kavram olan 



haramı tayin sadece Allah’ın tasarrufunda olan bir konudur. Hz. Peygamber’in bu 

konudaki hadisleri, Allah’ın hükmünü ve iradesini beyandan ibarettir. Kur’ân’ın 

Ehl-i kitap’la ilgili olarak “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Mer-

yem oğlu İsâ’yı Rab edindiler...”

138

 âyeti nâzil olduğunda, daha önce hıristiyan iken 



müslüman olan Adî b. Hâtim Hz. Peygamber’e gelerek, “Ya Resûlallah! Onlar din 

adamlarına ibadet etmediler ki!” demiş, bunun üzerine Hz. Peygamber şu açıkla-

mayı yapmıştır: “Evet, dediğin doğrudur. Ancak yahudi ve hıristiyan din adamları 

helâli haram, haramı da helâl saymışlar, onlar da buna tâbi olmuşlardır. İşte onların 

din adamlarına ibadet etmeleri bundan ibarettir”

139


. Konuyla ilgili başka bir âyet 

şöyledir: “Diliniz yalana alış mış olduğu için her şeye “şu haramdır, bu helâldir” de-

meyin. Zira Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz”

140


135 TDV 


İlmihali, I, 177-178.

136 TDV 


İlmihal, I, 174.

137  Bk. Yunus, 59, Şûrâ, 21. Ayrıca bk. En’âm, 6/140, A’râf, 7/32, Tevbe, 9/29, 31, 37; Nahl, 16/116. 

138 Tevbe, 

9/31.


139 Kurtubî, 

el-Câmi li Ahkâmi’l-Kur’ân (thk. Abdulmuhsin et-Türkî), Beyrut 2006, X, 177.

140 Nahl, 

16/116.



Yüklə 297,22 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə