Kadina yöneliK ŞİddetiN Önlenmesinde mevzuattaki ve uygulamadaki noksanliklarin tespiTİne iLİŞKİn rapor


Ankara 8.Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca



Yüklə 447,57 Kb.
səhifə7/18
tarix14.01.2018
ölçüsü447,57 Kb.
#20524
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   18

4. Ankara 8.Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca

03.02.2010 Çarşamba günü saat 15.30’ta Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca, alt komisyon tarafından dinlenmiştir.


Ankara 8. Aile Mahkemesi hakimi Eray Karınca tarafından Türkiye’de kadına yönelik fiziksel şiddetin %39 oranında oranında olduğu, şiddet gören kadınların ise sadece %6’sının resmi mercilere başvurduğu belirtilmiş, ancak başvuranların hiç birisinin verilen hizmetten memnun olmadığı vurgulanmıştır.
Polise verilen kadına yönelik şiddetle mücadele eğitiminin çok yararlı olduğu söylenmiş ancak bu sorunun asıl sahibinin öncelikli olarak Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu olduğu, sonrasında da aile mahkemeleri olduğu vurgulanmıştır. Ancak kadına yönelik şiddetle mücadelede Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunun alanda çok zayıf kaldığı, oluşan boşluğun ise polis tarafından doldurulduğu ifade edilmiştir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede polisin bu kadar inisiyatif almasının yanlış olduğu, polisin esas olarak asayiş ve güvenlikten sorumlu olduğu ifade edilmiş ve polisin kendi görev alanına çekilmesinin zorunluluğu vurgulanmıştır. Aile mahkemesi hakimi olarak önüne gelen bazı davalarda çocuğu ne annenin ne de babanın istemediği belirtilmiş, bu durumlarda çocuğun Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna gönderilemediği çünkü kurumun çocuğa hitap edecek donanıma sahip olmadığının düşünüldüğü ifade edilmiştir. Burada asıl çözüm yolunun, ailenin belediyeler ve Sosyal Hizmetlerden gelecek nakdi yardım ile güçlendirilmesinden geçtiği vurgulanmıştır. Ekonomik açıdan zayıf ailelerin çocuklarına bakamadıkları için erken yaşta evlendirme yoluna gittikleri söylenmiştir.
Nahide Opuz davasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gerekçeli kararı okunduğu zaman mahkemenin Türkiye’yi yasal düzenleme olmadığı için cezalandırmadığı, Türkiye’nin yasal mercilere başvuran kadını etkili olarak koruyamadığı için cezalandırıldığı ifade edilmiştir. Özet olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin “Senin devletinin kadını korumak için gerekli refleksi yok” dediği vurgulanmıştır. Türkiye’de bu meseleyle ilgili asıl problemin, aile içi şiddetin bir asayiş sorunu olarak algılanması olduğu, esasında polisin görevinin kadına yönelik şiddeti önlemekle sınırlı olduğu, sonrasında sorunun sahibinin Sosyal Hizmetler kuruluşları olduğu belirtilmiştir. Kadına yönelik şiddet sorunu ortaya çıktığı zaman ilk haber verilecek ve inisiyatif kullanacak kurumun aile mahkemeleri olduğu vurgulanmıştır.
Aile mahkemelerinin tipik boşanma, nafaka mahkemeleri gibi çalıştığı, daha önce aynı işe bakan asliye hukuk mahkemelerinden bir farkı olmadığı belirtilmiş ve aile mahkemelerinin yapısında değişikliğe gidilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Aile mahkemelerinin uzmanlık mahkemesi olarak kuruldukları, ancak bu amacı gerçekleştiremedikleri belirtilmiş; aile mahkemelerinde uzman olarak çalışan görevlilerden sadece bilirkişi olarak yararlanıldığı, oysa bu görevlilerin sorun çözme anlamında yardımına ihtiyaç duyuluğu söylenmiştir. Aile mahkemelerinin sorun çözen bir niteliğe büründürülmesinin gerekliliği vurgulanmıştır.
Çocuk mahkemelerinin sadece çocuklarla ilgili suçlarla ilgilenmelerinin yanlış olduğu, çocuk mahkemeleri ile aile mahkemelerinin birlikte ele alınması gerektiği ve isminin de “Birleşik Aile Mahkemesi” olabileceği söylenmiştir. Suça sürüklenmiş çocuğun mahkemeden sonra ıslah edilmeye çalışıldığı, bunun da sonrasında ailesinin yanına döndüğü, oysa çocuğu suça itenin genellikle kendi ailesi olduğu belirtilmiştir. Hasta balığı akvaryumdan alıp tedavi edip tekrar mikroplu suya bırakmanın bir çözüm olamayacağı, bu yüzden çocuğu tekrar aileye bırakmanın bir sonuç doğurmadığı vurgulanmıştır. Bu yüzden konuya çocuk, kadın, aile için ayrı bakmanın yanlış olduğu, bütün bu sorunlara bir tek mahkemenin bakmasının gerektiği ifade edilmiştir.
Polisi eğitmek yerine konunun asıl sahibi olması gereken ve sorun çıktığında inisiyatif kullanması gereken aile mahkemesi hakimlerini eğitmenin daha faydalı olacağı söylenmiştir. Aile mahkemelerine daha fazla yetki verilmesi gerektiği, aile mahkemelerinin fiziksel olarak adliyeden çıkmasının gerektiği ifade edilmiştir. 4320 sayılı kanuna göre aile mahkemesi hakiminin tedbir kararı verdikten sonra kararının sonucunu göremediği vurgulanmıştır. Verilen tedbir kararının infazının savcı tarafından kolluğa yaptırıldığı ancak tedbir kararının ihlali durumunda, kararı ihlal eden kişinin sulh ceza mahkemesinin önüne geldiği, oysa sulh ceza hakiminin tedbir kararının neden veriliğini bilmediği, dolayısıyla konuya duyarlı yaklaşamadığı ifade edilmiştir. 4320 sayılı kanunda düzenlenen tedbir kararının ihlali durumunda verilecek cezanın, aile mahkemesi hakimince verilmesinde hiçbir sorun olmayacağı; dolayısıyla tedbir kararının ihlali durumunda ceza verme yetkisinin, tedbir kararını veren aile mahkemesi hakimine bırakılmasının en doğru yol olacağı vurgulanmıştır. Gene aile mahkemesinin alanına giren vesayete ve velayete ilişkin kararların sulh hukuk mahkemesine bırakıldığı, bu alanın da aile mahkemesinin görev alanı içinde yer almasının gerektiği söylenmiştir. Bunların gerçekleştirilmesi için “Birleşik Aile Mahkemesi” yapılanmasına gidilmesinin gerektiği belirtilmiştir. Şiddet mağduru bir kadının, aile mahkemesine, oradan ceza mahkemesine, oradan hukuk mahkemesine gitmesinin zaten mağdur olan kadının mağduriyetini arttırdığı ifade edilmiştir. Bütün bu işlemlerin aile mahkemesinde toplanabileceği vurgulanmıştır. Öngörülen aile mahkemelerinin şehrin çeşitli bölgelerinden sorumlu olabileceği, örneğin Ankara özelinde düşünülürse, Etimesgut’ta yaşanan problemlere özel bir aile mahkemesinin bakabileceği, bu şekilde o çevrede yaşayan ailelerle ilgili bir kurum belleği oluşabileceği ve sorunların daha kolay çözülebileceği söylenmiştir.
Aile mahkemeleri hakimlerinin gerektiğinde inisiyatif kullanıp devletin diğer organlarını da çalıştırabilecek yetkilerle donatılmasının gerektiği vurgulanmıştır. Hakimin elinde, başka devlet kurumlarını çalıştırabilmek için yaptırım yetkisinin olmasının gerektiği belirtilmiştir.
4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanunun, kanunlaştığı zaman devrim niteliğinde olduğu, çünkü devletin aile içi şiddetin önlenmesi konusunda taraf olduğunu taraflara hissettirdiği söylenmiştir. Yasada bulunan bir takım eksikliklerin iyi eğitilmiş hakimler tarafından doldurulması gerektiği ancak aile mahkemesinde görev yapan hakimlerin seçiminde yasada var olan kriterlerin uygulanmadığı ifade edilmiştir. Yasada, aile mahkemesinde görev yapacak hakimin evli olmasının ve tercihen bu konuda akademik çalışma yapmış olmasının istendiği ancak uygulamada akademik çalışma yapmış olma kriterinin göz ardı edildiği vurgulanmıştır. Aile mahkemelerinin fiziksel koşullarının iyileştirilerek ve görev alanlarının genişletilerek, bu mahkemelerin genç hakimler için çekici hale getirilmesi gerektiği; aile mahkemesinde çalışan uzmanların sorun çözücü nitelikleri yüksek kişiler arasından seçilmesinin gerektiği; hatta aile mahkemesinde çalışan avukatların dahi mahkemenin niteliğinin bilincinde olan kişiler olması gerektiği vurgulanmıştır.
Bazı vakalarda, özellikle ekonomik problemlerin yoğun olduğu ailelerde, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan, sağlık müdürlüğünden, belediyeden, Sosyal Yardımlaşma Vakfından yardım istendiği söylenmiştir. Ancak sosyal ve ekonomik yardımı sistematik hale getirmek için kurumsallaşmış bir mekanizmanın kurulmasının gerekliliği vurgulanmıştır.
Kadının toplumsal statüsünün yükseltilmesinde, 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanunun, tek eşliliğin sağlanmasının, mirasta kadına erkekle eşit hakkın verilmesinin, harf devriminin büyük atılımlar olduğu, ancak sonrasında bunların arkasının doldurulamaması sebebiyle Nahide Opuz kararı benzeri yargı kararlarıyla karşılaşıldığı ifade edilmiştir. Yakın zamanda Ceza Kanununda yapılan değişiklikle evlilik içi tecavüz kavramının getirildiği, gene 4320 sayılı kanunda yapılan değişikliğin büyük ilerleme olduğu söylenmiştir. Şu anda çok kritik bir aşamada olunduğu, kadın haklarının geliştirilmesi için ivme yakalanması gerektiği belirtilmiştir.
4320 sayılı kanunun evden uzaklaştırma kanunu olmadığı, şiddet uygulayan bireyin şiddet uygulamasını engellemek için çıkarılmış bir kanun olduğu belirtilmiştir.
Aile mahkemesi hakimince tedbir kararının etkili yazılmasının gerektiği, şayet tedbir kararına aykırı hareket edilirse sonuçta hürriyeti bağlayıcı cezanın geleceğinin vurgulanmasının gerektiği belirtilmiş; bu şekilde yazılan mahkeme kararlarının çok etkili olduğu söylenmiştir. İspanya’da uygulanan ve şiddet uygulayan bireyin mağdura yaklaştığında polise haber veren elektronik bileklik uygulamasının sabıkası çok olanlara uygulanabileceği; ancak daha etkili olacak yöntemin verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın paraya çevrilmesinin önüne geçmek olduğu vurgulanmıştır.
Eray Karınca tarafından toplantının devamında, 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanunda ve 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunda yapılabilecek somut değişiklik önerileri getirilmiştir. Bu öneriler şu şekilde sıralanabilir:


  1. 4320 sayılı kanun gereği şiddet gören aile bireyinin bunu ispatlamasına gerek olmadığı, tedbir kararının verilebilmesi için herhangi bir belgeye gerek olmadan sadece başvurunun yeterli olduğu ancak uygulamada bazı hakimlerin belge istedikleri söylenmiştir. Bunun önüne geçebilmek için 4320 sayılı kanunun birinci maddesine “Koruma kararı verilmesi için belge aranmaz.” şeklinde bir ibarenin konabileceği ifade edilmiştir.




  1. 4320 sayılı kanunun şiddete uğramış olan kadını koruduğu, ancak hiç şiddete uğramamış olmakla beraber şiddete uğrama riski altında olduğunu düşünen kadını da koruması gerektiği ifade edilmiştir. “Şiddete uğrama tehlikesinin varlığı”nın da tedbir kararı vermek için yeterli olmasının gerektiği ve kanunun bu şekilde düzeltilmesinin gerektiği söylenmiştir.




  1. 4320 sayılı yasanın ifadesine bakıldığında sadece fiziksel şiddete odaklanmış gibi gözüktüğü, oysaki yasaya bağlı olarak çıkarılan yönetmelikte şiddetin fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ve sözel olarak gerçekleşebileceğinin ifade edildiği ancak yönetmeliğe bakılmadan, yasaya dayanarak karar verildiği ifade edilmiştir. Mahkemelerce diğer şiddet türlerinin de göz önüne alınmasını sağlamak için, yönetmelikteki bu düzenlemenin kanuna taşınması gerektiği ve sosyal şiddetin de bu şiddet türlerinin arasına eklenmesinin gerektiği söylenmiştir.




  1. 4320 sayılı yasanın dört maddelik bir yasa olduğu, yasanın daha açık ve daha uzun bir şekilde yapılmasının gerektiği belirtilmiştir.




  1. 4320 sayılı yasa uyarınca verilen tedbir kararının şiddet uygulayan bireye tebliğinin şart olduğu, ancak bazı durumlarda kararın kişiye tebliğ edilemediği, kişinin mahkeme kararının kendisine tebliğ edilmesinden kaçtığı ifade edilmiştir. Şiddet mağdurunun, tebligatın gönderildiği ancak tebligatı almaktan imtina eden kimsenin mahkeme kararını bildiğini ispatlaması halinde, tebligatın yapılmış sayılması gerektiğine ilişkin bir düzenleme ihtiyacı vurgulanmıştır.




  1. 4320 sayılı kanuna dayanarak çıkarılan yönetmeliğin 15. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemenin “Cumhuriyet Başsavcılığı kararın uygulanmasını Genel Kolluk Kuvvetleri marifeti ile izler. Tedbir kararı içeriğine göre tarafların bulunduğu yerin bağlı olduğu kolluk kuvvetine işlem yapılmak üzere ivedilikle gönderilir. Cumhuriyet Savcılığınca gerektiğinde koruma kararının başvuruda bulunanlar tarafından kolluğa götürülmesine olanak tanınır.” şeklinde olduğu belirtilmiş; ancak bu maddenin zaman zaman yetersiz kaldığı, tedbir kararının kolluğa ulaşmasında gecikmeler yaşandığı ifade edilmiştir. Bunun önüne geçebilmek için “Mahkeme tarafından kararın bir örneği istekte bulunana verilir.” şeklinde bir düzenlemenin yapılabileceği ancak bu düzenlemenin yönetmelikte değil kanunda yapılmasının gerektiği vurgulanmıştır.




  1. Mesai saatleri dışında ve hafta sonları aile mahkemesi hakimleri çalışmadığı için, şiddet gören kadını bu zamanlarda korumak adına cumhuriyet savcılarına inisiyatif kullanma yetkisinin verilmesinin gerektiği belirtilmiştir. Şiddete uğrayan kadının mahkemeye başvurma olanağının olmadığı acil durumlarda savcıların 4320 sayılı kanunda belirtilen koruma tedbirlerini geçici olarak uygulamalarının gerektiği, sonrasında bu kararlarını aile mahkemesi hakiminin onayına sunmalarının gerektiği ifade edilmiştir. Kanunda buna yönelik bir düzenleme ihtiyacı olduğu söylenmiştir.




  1. Anayasa md. 40’ta “ Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmünün bulunduğu, oysa ne 4787 sayılı yasada ne de 4320 sayılı, yasada aile mahkemesi kararlarının kesin olup olmadığı üzerine ve kararların temyizinin olup olmadığı üzerine yahut itiraz yoluna gidilip gidilemeyeceği üzerine herhangi bir hükmün bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu durumun düzeltilerek, vatandaşın anayasal hakkını kullanmasının önünün açılmasının gerektiği söylenmiştir. Bu noktada “yeniden inceleme” yönteminin uygulanabileceği ifade edilmiştir. Bu yöntem uyarınca, aile mahkemesince aleyhine tedbir kararı verilen kişinin, aynı mahkemeye dosyanın yeniden incelenmesi için başvurabileceği ve bu şekilde yanlışlıkla verilmiş kararların düzeltilmesinin mümkün olacağı belirtilmiştir. Ailenin Korunması Hakkındaki Kanunun bir nevi “acil servis yasası” olduğu ve bunun sonucu olarak kararların ivedilikle verilmesinin zaman zaman mağduriyetlere yol açtığı, şiddet uygulamadığı halde tedbir kararı uygulanmış kimseler olabildiği ifade edilmiştir. Yeniden inceleme için mahkemeye başvuru süresinin, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa uygun olması açısından on gün olarak düzenlenebileceği ifade edilmiş; yeniden incelemenin duruşmalı yapılmasının istenebilmesinin yasada düzenlenmesinin gerektiği belirtilmiş; ancak yeniden inceleme kararının, verilmiş olan tedbir kararının infazını durdurmayacak biçimde kanuni düzenlemede yer almasının gerektiği vurgulanmıştır.




  1. 4320 sayılı kanunda, hakimin verdiği tedbir kararlarının uygulanma süresinin altı ayla sınırlandığı, ancak bazı hakimlerin bu hükmü “Altı ay verdim, tedbir kararı son buldu. Bir daha 4320 sayılı yasadan yararlanamazsın.” şeklinde yorumladıkları; oysa bunun yasanın çıkarılış amacına aykırı bir yorum olduğu ifade edilmiştir. Bu sorunun aşılabilmesi için yasadaki süreye ilişkin bu hükmün “Bir kerede altı ayı geçemez.” şeklinde düzenlenmesinin uygun olacağı ifade edilmiştir. Bu sayede aynı kişiye altı aylık tedbir kararının tekrar uygulanabileceği ve bu sayede yasanın daha işlevsel kılınabileceği ifade edilmiştir.




  1. 4320 sayılı kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmelikte, şiddetin gerçekleştiğini tespit eden üçüncü kişilerin de aile mahkemesine ihbarda bulunabilecekleri ve ihbarın yazılı yahut sözlü şekilde yapılmasının mümkün olduğunun düzenlendiği belirtilmiş; ancak bu tür düzenlemelerin yönetmelik yerine kanunda yapılmasının gerektiği vurgulanmıştır.




  1. Aile mahkemelerinde çalışan uzmanlardan daha çok bilirkişi gibi faydalanıldığı, bir çok vakada hakimin şiddet mağduru kadını göremediği, kadının dilekçesini bırakıp gittiği, bunu önlemek için bu uzmanların şiddet mağduru kadını dinleyip durumu hakime rapor etmelerinin çok fayda sağlayacağı belirtilmiştir. Bunu sağlamak için aile mahkemesinde çalışan uzmanlara, karşılığında hakları verilecek şekilde, nöbet sisteminin getirilmesinin yerinde olacağından söz edilmiş; ancak bu düzenlemenin ayrı bir kanunda değil, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’a dayanarak çıkarılması gereken ayrı bir yönetmelikte yapılmasının gerektiği belirtilmiştir. Uzmanın verdiği raporun hakimin vereceği kararı bağlamayacağı ancak hakimi afaki karar veriyor duygusundan kurtaracağı ifade edilmiştir.




  1. Şiddete uğrayan kadınların sadece %6’sının mahkemeye başvurduğu, bunun bir sebebinin de kadının, aç kalırım, açıkta kalırım diye düşünmesi olduğu belirtilmiştir. Yasada, kadının bu korkusunu aşmaya yönelik olarak nafakaya ilişkin hüküm olduğu ve yönetmelikte de bu nafaka için “Doğrudan icra müdürlüğüne yazılır.” yazdığı ancak uygulamada bunun gerçekleşmediğinden bahsedilmiştir. Bu durumda kadının ihtiyacı olan nafakaya ulaşamadığı; bazı vakalarda erkeğin evin suyunu, elektriğini kestirerek kadını bir daha cezalandırdığı belirtilmiştir. Nafaka ve evin giderleri konusunda mağdur kadının daha da mağdur edilmemesi için, devletin kadına yaşam giderlerini karşılayacak belirli bir miktar para ödeyebileceği, daha sonra bunu kusurlu eşe rücu edebileceği belirtilmiştir. 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince, kamu görevlisinin yasada belirtilen görevleri ifa ederken mağdur olması, haksız fiile maruz kalması halinde, devletin zarardan kaynaklanan tazminatı kamu görevlisine ödediği, daha sonra bunu faile rücu ettiği belirtilmiş; benzeri bir düzenlemenin şiddet gören kadının korunması için de getirilebileceği söylenmiştir.




  1. Boşanmış olan eşlerle ilgili olarak ortaya çıkan şiddet vakalarında ve nikahsız birlikteliklerde gerçekleşen şiddette, 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanunun uygulanması konusunda tereddütler olduğu, kanunda bu hususta boşluk olduğu; 4320’nin sağladığı koruma tedbirlerinin bu tür durumlarda uygulanması konusunda Yargıtay Hukuk Daireleri ile Yargıtay Ceza Daireleri arasında çelişik görüşler olduğu ifade edilmiştir. Eray Karınca kendisinin, 4320 sayılı kanunundan kaynaklanan koruma tedbirlerini, boşanmış eşler arasında ortaya çıkan veya nikahsız birlikteliklerde gerçekleşen şiddet vakalarında da uyguladığından bahsetmiştir. Bu tedbir kararlarının Medeni Kanunun 1. maddesinde yer alan, hakimin hukuk yaratması ilkesi doğrultusunda ve CEDAW ile Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Sözleşmelerine dayanılarak verildiği belirtilmiştir. Anayasanın 90. maddesinin 5. fıkrası uyarınca adı geçen uluslar arası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğu ve iç hukukun bir parçası oldukları belirtilmiştir. Uygulamadaki bu sorunun aşılabilmesi için, boşanmış yahut birlikte yaşayan ama aralarında evlilik bağı olmayan çiftlerin de bu korumadan yararlanmasının gerektiği ve kanunda buna ilişkin bir düzenlemenin getirilmesinin gerektiği belirtilmiştir.




Yüklə 447,57 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə