35
Erol / Şanizade Mehmet Ataullah: Bir Osmanlı Tarih Tasavvur ve Yazımı Örneği
(Zülfikar, 1991, s. 17). Süleymaniye Tıp Medresesi’nden mezun olmasına ve tıp neşriya-
tına rağmen sarayda veya herhangi bir darüşşifada hekim ya da tıp
medresesinde hoca
olduğuna dair bir kayda rastlanmamıştır (Zülfikar, 1991, s. 21).
Şanizade’nin ulûm-ı nakliye ve ulûm-ı akliyede, özellikle de tıp, teşrîh, hendese ve
hey’et gibi ilimlerde nâdirü’l-akrân olduğu umumiyetle kabul görmüştür (İnal, 1988, s.
119). Eğitim hayatı sonrasında, Çorlu Medresesi Müderrisliği, Eyüp Kadılığı, Haremeyn
Evkaf Müfettişliği görevlerinde bulunmuştur. (Zülfikar, 1991, s. 20-21). İlmiye sınıfı-
na mensup Şanizade Mehmed Ataullah Efendi (ö. 1826), 1819-1825 yılları arasında
vakanüvis olarak görev yapmıştır. Şanizade, diğer birçok
vakanüvis gibi kendisinden
önceki dönemde eksik bırakılarak yazılmamış olan evreleri kayıt altına alarak eserine
başlamıştır. Kendisinden önce aynı görevi deruhte etmiş olan Mütercim Âsım Efendi, II.
Mahmud’un cülusuna kadar olan vakaları kaydetmiş, geri kalan on iki yıllın zabıt müs-
veddelerini halefi Şanizade’ye intikal ettirmiştir (Kütükoğlu, 1994, s. 199). Şanizade,
eserinde 1808-1821 tarihleri arasındaki vakaları kaleme alabilmiş,
selefi devrine ait
vakaları temize çekip yazmaktan kendi görev süresine denk gelen zaman dilimindeki
hadiseleri tedvin ve tertibe imkân bulamamış, dolayısıyla 1821-1825 dönemine ait not-
larını, Es’ad Efendi’ye devretmiştir (Kütükoğlu, 1994, s. 103-106). Tarih-i Şanizade’nin
yazma halindeki nüshaları, birçok kütüphanede mevcuttur.
1
Tablo 1.
Tarih-i Şanizade’nin Yıl ve Ciltlere Göre Dağılımı
*
Ciltler
Kapsadığı Zaman Dilimleri
Sayfa Adedi
Cilt 1
1808-1811
8+409
Cilt 2
1811-1818
8+425
Cilt 3
1818-1821
4+216
Cilt 4
1821
4+208
Şanizade, eserini kaleme alırken birtakım farklı kaynaklardan istifade etmiş ve ese-
rinde edebî içerikli birçok alıntıya yer vermiştir. Şanizade, anlattığı hadiselere açıklık
getirmek için alıntı yapma yolunu tercih etmiştir. Bu
bağlamda şiir, atasözü ve deyim
1 Eserin basılma tarihi oldukça geç bir dönemde gerçekleşmiştir. Birinci cilt, 1284/1867-68 senesinde
İstanbul’da Trabzonlu Bakırcıbaşı Mahmud Efendizade Süleyman Efendi Matbaası’nda; ikinci cilt,
1290/1873 senesinde; üçüncü cilt, 1291/1874’te; dördüncü cilt ise İstanbul’daki Cerîde-i Havâdis
Matbaası’nda basılmıştır. Son ciltte basım tarihi bulunmamaktadır. Fakat üçüncü ciltle aynı senede
basılmış olabileceği ihtimali ileri sürülmüştür. Bk. Yılmazer (2008, s. LXII).
* Yukarıdaki çizelgeden dönemler ve kendilerine ayrılan bölüm hacimlerine bakıldığında
Woodhead’in, Lokman ve diğer şehnameciler için “anlatının, yazarın kendi zamanına
ne kadar yak-
laşırsa o kadar detaylandırıldığı” şeklinde ileri sürdüğü iddiasının burada da kısmen geçerli olduğu
söylenebilir. Bk. Woodhead (1983, s. 174-175).
36
İnsan ve Toplum
gibi ifadelerin tespiti kolaylıkla yapılabilmektedir. Özellikle şiirlerin müellifini tayin
etmek, yapılacak bir araştırmayla imkân dâhilindedir. Fakat diğer taraftan, tarihî bir
hadiseyle ilgili alıntıyı tespit edip gün yüzüne çıkarmak için çok ince bir ustalığa ihti-
yaç duyulmaktadır. Her ne kadar genel temayül eser isimlerini açıkça ifade etmemek
olsa da Şanizade, eserinin bazı yerlerinde müellif ismi ya da kitap ismi zikretmektedir.
2
Buradan yola çıkarak Şanizade’nin kullandığı kaynakları kabaca ikiye ayırmak münasip
olacaktır. Eserde temel anlamda yazılı ve sözlü başlıklar altında toplayabileceğimiz
iki tür kaynaktan beslenilmiştir. Yazılı kaynaklar kısmı iki başlık altında ele alınabilir.
Birincisi devlet kademelerindeki resmî yazışmalardan oluşmaktadır
ki eserin önemli
bir yekûnu bunlardan oluşur. Diğer yazılı kaynaklar ise daha önceden kaleme alınmış
telif eserlerdir.
3
Şanizade, tarihe dair düşüncelerini, tarih eserinin mukaddimesinde zikretmekte ve
temel anlamda tarihi üç kısma ayırmaktadır:
“Tarih ya vekayi-i hakîkiyye-i sâdıkanın yahut hikâyât-ı gayr-i vâkıa-i kâzibenin
zabt u naklinden ibaret ve bazı tevârîh mebnî ale’z-zunûn olmak mülabesesiyle
‘inne’z-zanne lâ yugnî mine’l-hakkı şey’en’ müddeasınca ekseriya hatâyây-ı akl-ı
beşer ve tasavvurât-ı adîmetü’l-vukû-i gayr-i mu´tebere ile muhtellü’s-sıhhattir”
(Şanizade, 2008, s. 14).
4
Şanizade’ye göre tarih, gerçekleşmiş olayların doğru bir şekilde kayıt altına alınıp
aktarılmasından veyahut gerçekleşmemiş hadiselerin uydurularak yazılması
ve intikal
ettirilmesinden müteşekkildir. Bunlar, iki uç noktayı teşkil eder. Bir üçüncü kısım ise
(ya da ikinciye dâhil edilebilir) şüphe üzerine bina edilen ve zan olması itibariyle de
doğruluk bakımından bir ehemmiyeti olmayan, dolayısıyla insan düşüncesindeki yanıl-
malar veya itibar edilmeyen ve gerçekleşmesi imkân dâhilinde olmayan tasavvurlarla
doğruluğunu yitiren bir tarih aktarımıdır.
Kısaca ifade etmek gerekirse; tarihî bilgi, ya kesin doğru malumattan oluşabilir; ya
şüphe barındırabilir (ki bu kısım da nihai anlamda üçüncü olana girer,
kendisine itibar
2 İsim zikretmeden kaynak kullanımına örnek olarak Câbî Tarihi verilebilir. Câbî Ömer Efendi’nin ka-
’nin ka-
ka-
leme aldığı eser, Mehmet Ali Beyhan tarafından neşredilmiştir. Bk. Câbî Ömer Efendi, (2003). Hem
yapılan mezkûr çalışmada hem de kaleme alınan başka bir makalede Şanizade’nin Câbî Tarihi’ni
kaynak olarak kullandığı ileri sürülmüştür. Beyhan, makalesinde, Câbî Tarihi ile Şanizade Tarihi’ni mu-
, makalesinde, Câbî Tarihi ile Şanizade Tarihi’ni mu-
makalesinde, Câbî Tarihi ile Şanizade Tarihi’ni mu-
kayeseli olarak ele almış ve kaynak kullanımını metindeki benzerlikler üzerinden delillendirmiştir.
Bk. Beyhan (1995).
3 Çelebizâde Aziz Efendi’nin tarih eserinden, Vâsıf Tarihi’nden, Meşârık-ı Şerîf’ten Hadîkatü’l- Cevâmi‘
isimli eserden, Tarih-i Na´îmâ’dan, Râşid Efendi’nin tarihinden Âsım Efendi’nin tarih kitabından,
Şecere-i İlâhiyye’den, Ahlâk-ı Celâlî’den, Sahîh-i Buhârî’den ve Frankfurt Gazetesi’nden Tarih-i
Şanizade’de istifade edilmiştir. Bk. Yılmazer (2008, s. LXXI).
4 “Tarih, doğru
hakiki vakıaların veya yalan olan gerçekleşmemiş hikâyelerin yazılıp nakledilmesin-
den ibarettir. Bazı tarihler ise zan/şüphe üzerine inşa edilmesiyle ‘zan asla gerçeğin yerini tutamaz’
ifadesince çoğu zaman insan aklının yanılgıları ve itibar edilmeyen gerçekleşmemiş hadiselerin
kurgulanmasıyla sıhhatini kaybederler.”