ama Fache takımına aradığı adamın siz olduğunu söyledi. Suçlu olduğunuza ikna olmasının
başka bir sebebi aklınıza geliyor mu?"
Langdon birkaç saniye süresince sessiz kaldı. "Hayır hiç gelmiyor."
Sophie içini çekti.
Demek ki Fache yalan söylüyor. Sophie
nedenini tahmin edemiyordu
ama şu noktada asıl konu bu değildi. Asıl konu, Bezu Fache'nin bu gece her ne pahasına
olursa olsun Robert Langdon'ı parmaklıkların arkasına tıkmak istemesiydi. Sophie'nin
Langdon'a kendisi için ihtiyacı vardı ve bu ikilem onu tek bir sonuca götürüyordu.
Langdon'ı ABD Büyükelçiliği'ne götürmeliyim.
Pencereye dönen Sophie, dökme cama yerleştirilmiş alarm kablolarına ve baş döndürücü
on iki metre yükseklikten aşağıdaki kaldırıma baktı Bu yükseklikten atlarsa Langdon'ın
kemikleri kırılacaktı. En iyi ihtimalle.
Yine de Sophie kararını vermişti.
Robert Langdon, istese de, istemese de Louvre'dan kaçacaktı.
17
"Cevap vermiyor da ne demek?" Fache duyduklarına inanmıyormuş görünüyordu. "Cep
telefonunu arıyorsun, öyle değil mi? Yanında olduğunu biliyorum."
Collet dakikalardır Sophie'ye ulaşmaya çalışıyordu. "Belki de pili bitmiştir.
Ya da zil sesi
kapalıdır."
Fache telefonda Kriptoloji müdürüyle konuştuğundan beri endişeli görünüyordu.
Kapattıktan sonra Collet'nin yanına gitmiş ve Ajan Neveu'yu telefonla aramasını emretmişti.
Collet bunu başaramamıştı, Fache ise kafesin içindeki bir aslan gibi dört dönüyordu.
Collet, "Kripto neden aramış?" demeyi göze aldı.
Fache, ona döndü. "Draco devi ve sahte alimlerle ilgili hiçbir şey bulamadıklarını
söylemek için."
"Bu kadar mi?".
"Hayır, ayrıca sayıların Fibonacci Dizimi'ni oluşturduğunu ve hiçbir anlam ifade
etmediğini söylemek için aramışlar."
Collet'nin aklı karışmıştı. "Ama bunu söylemesi için zaten Ajan Neveu'yu
göndermişlerdi."
Fache başını iki yana salladı. "Neveu'yu onlar göndermedi."
"Ne?"
"Müdürün anlattıklarına göre, emrim üzerine tüm takımına ona gönderdiğim resimleri
araştırmalarını söylemiş.
Ajan Neveu geldiğinde, Sauniére'in fotoğraflarıyla şifreye şöyle bir
bakmış ve tek kelime etmeden ofisten ayrılmış. Müdür, onun davranışını sorgulamadığını
çünkü fotoğraflardan dolayı üzüntü duyduğunu anladığını söyledi."
"Üzüntü mü? Daha önce hiç ölen birinin cesedini görmemiş mi?
Fache kısa bir an için sessiz kaldı. "Benim bundan haberim yoktu, görünüşe göre
çalışanlardan biri söyleyinceye kadar müdürün de haberi olmamış, ama Jacques Sauniére'in
Sophie Neveu'nun büyükbabası olduğu anlaşılıyor.”
Collet söyleyecek kelime bulamıyordu.
"Müdür, Neveu'nun ona şimdiye dek Sauniére'den
hiç bahsetmediğini ünlü bir
büyükbabaya sahip olmaktan dolayı kendisine ayrıcalıklı davranılmasını istemediğinden
böyle davrandığını tahmin ettiğini söyledi."
Fotoğrafları görünce üzüldüğüne şaşırmamak gerekir. Collet, genç kadının kendi
ailesinden birinin yazdığı şifreyi deşifre etmesi için çağrılmasının ne kadar acı bir tesadüf
olduğunu tahmin edebiliyordu. Yine de davranışlarının mantıklı bir açıklaması yoktu. "Ama
sayıların Fibonacci Dizimi'ni oluşturduğunu fark ettiği ortada,
çünkü buraya gelip bize
söyledi. Neden bulduğunu kimseye söylemeden ofisten ayrıldığını anlamıyorum."
Collet'nin aklına, sıkıntılı gelişmeleri açıklayacak tek bir senaryo geliyordu. Sauniére
soruşturmaya kriptografların dahil edilmesi umuduyla yere sayısal bir şifre yazmış ve böylece
kendi torununun da dahil edilmesini sağlamıştı. Peki mesajın geri kalan kısmında bir şekilde
kendi torunuyla mı haberleşiyordu? Öyleyse, mesaj ona ne söylüyordu? Ve
Langdon
bulmacanın neresine uyuyordu?
Collet düşüncelerini devam ettiremeden, müzenin sessizliği alarm sesiyle bozuldu. Zil,
Büyük Galeri'nin içinden geliyormuş gibi çalıyordu.
Ajanlardan biri, "
Alarme! diye bağırdı, bir yandan Louvre'un güvenlik merkezindeki
yemine bakıyordu. "
Grande Galene! Toilettes Messieurs!”
*
Fache, Collet'ye döndü. "Langdon
nerede?"
*
Büyük Galeri! Tuvaletler mösyö!
"Hâlâ erkekler tuvaletinde!" Collet dizüstü bilgisayarında yanıp sönen kırmızı noktayı
gösterdi. "Camı kırmış olmalı!" Collet, Langdon'ın uzağa kaçamayacağını biliyordu. Paris
yangın
yönetmeliği, halka ait binalarda dört buçuk metreden yüksek pencerelerin kırılabilir
camdan yapılışını gerektirse de, Louvre'un ikinci katındaki bir pencereden kanca ve merdiven
olmadan çıkmak intihar olurdu. Bundan başka, Denon Kanadı'nın batı ucunda,
üstüne
atlayacak ağaçlar ya da çimen yoktu. Tuvalet penceresinin tam altında, dış duvarların birkaç
metre ilerisinde iki şeritli Carrousel Meydanı yer alıyordu. Ekrana bakan Collet, "Aman
Tanrım; diye bağırdı. "Langdon pencere kenarına doğru hareket ediyor!"
Ama Fache çoktan harekete geçmişti bile. Omuz kılıfından Manurhin MR-93'ünü çeken
yüzbaşı, ofisten dışarı fırladı.
Yanıp sönen nokta pencere kenarına gelip, beklenmedik bir harekette bulunurken Collet
ekranı şaşkınlıkla izliyordu. Nokta, bina cephesinin dışına çıkmıştı.
Neler oluyor, diye düşündü.
Langdon kenarda mı duruyor yoksa...
"
Tanrım!" Nokta, duvarın daha da ötesine giderken Collet ayağa fırladı.
Sinyal bir süre
için titreştikten sonra yanıp sönen nokta binanın dış cephesinin yaklaşık bir metre ilerisinde
aniden durdu.
Bilgisayarını tarayan Collet, ekrana Paris'in sokak haritasını çağırarak GPS'i yeniden
ayarladı. Görüntüyü büyüttüğünde sinyalin tam yerini görebiliyordu.
Artık hareket etmiyordu.
Carrousel Meydanı'nın tam ortasında kıpırdamadan duruyordu.
Langdon atlamıştı.