Çözene kadar bilmeceyi azimle okumuştu. Cevap,
onu evin başka bir bölümüne
götürüyordu, orada da başka bir kart ve başka bir bilmece bulmuştu. Bu bilmeceyi de çözerek,
bir sonraki karta koşmuştu. Evin içinde çılgınca ileri geri koşuşturuyor, bir ipucundan
diğerine geçiyordu. Son bulduğu ipucu onu doğruca kendi yatak odasına yöneltmişti. Sophie
merdivenleri atlayarak çıkmış, yatak odasından içeri dalmış ve sonunda durmuştu. Odanın
ortasında, gidonuna kurdele bağlanmış kırmızı bir bisiklet duruyordu. Sevinçle çığlık atmıştı.
Odanın köşesinden gülümseyen büyükbabası, "Oyuncak bebek istediğini biliyorum,"
demişti. "Bundan daha çok hoşlanacağını düşündüm.
Ertesi gün büyükbabası patikada yanından koşarak, ona nasıl bisiklete binileceğini
öğretmişti. Sophie çimenlerin arasına dalıp dengesini kaybedince ikisi birden otların
üstüne
yuvarlanmış ve gülmüşlerdi.
Sophie, onu kucaklayarak, "
Grand-pére," demişti. "Anahtar için gerçekten özür dilerim."
"Biliyorum tatlım. Affedildin. Sana kızgın kalamam. Büyükbabalar torunlar daima
birbirlerini bağışlarlar."
Sophie sormaması gerektiğini biliyor ama kendini tutamıyordu. "O neyi açıyor? Daha
önce hiç öyle bir anahtar görmedim. Çok güzeldi."
Büyükbabası bir süre sessiz kalmıştı. Sophie, onun nasıl cevap vereceğini düşündüğünü
anlayabiliyordu.
Grand-pére asla yalan söylemez. "Sonunda, "Bir kutuyu açıyor," demişti.
"Orada pek çok sır saklıyorum."
Sophie suratını asmıştı. "Sırlardan nefret ediyorum!"
"Biliyorum, ama bunlar önemli sırlar. Ve bir gün sen de onlara benim kadar saygı
göstermeyi öğreneceksin."
"Anahtarın üstünde harfler ve bir çiçek gördüm."
"Evet, o benim en sevdiğim çiçek. Adı Fleur-de-lis. Bahçede onlardan var. Beyaz olanlar.
İngilizcede bu çiçeklere zambak deniyor."
"Onları biliyorum!
Benim de en sevdiğim çiçekler!"
"O zaman seninle bir anlaşma yapacağım." Büyükbabasının kaşları, ona her nasihat
verişinde olduğu gibi iyice yukarı kalkmıştı. "Eğer anahtarımı sır olarak saklayabilirsen ve bu
konuda ne benimle, ne de bir başkasıyla
bir daha asla konuşmazsan bir gün onu sana
veririm."
Sophie kulaklarına inanamamıştı. "
Verecek misin?"
"Söz veriyorum. Zamanı geldiğinde anahtar senin olacak. Üstünde senin ismin yazıyor,"
Sophie kaşlarını çattı. "Hayır yazmıyor. P.S. yazıyor. Benim ismim P.S. değil!"
Büyükbabası sesini alçaltarak, kimsenin duymadığına emin olmak istiyormuş gibi etrafa
bakmıştı. "Peki Sophie, P.S.'in bir şifre olduğunu bilmen gerekiyor. Bunlar senin isminin gizli
başharfleri."
Gözleri büyümüştü. "Benim gizli başharflerim mi var?"
"Elbette. Torunların
her zaman sadece büyükbabalarının bildiği gizli başharfleri vardır."
Büyükbabası onu gıdıkladı. "
Prenses Sophie." Sophie kıkırdamıştı. "Ben prenses
değilim!" Büyükbabası göz kırpmıştı. "Benim için öylesin."
O günden sonra bir daha asla
anahtar hakkında konuşmamışlardı. Ve ismi Prenses Sophie olmuştu.
Sophie, Devlet Salonu'nda sessizce durmuş, kaybının acısına katlanıyordu.
Ona garip bir şekilde bakan Langdon, "Başharfler," diye fısıldadı "Onları görmüş
muydun?"
Sophie müzenin koridorlarında fısıldayan büyükbabasının sesini duyar gibi oldu.
Bu
anahtar hakkında asla konuşma Sophie. Ne benimle, ne de bir başkasıyla. Bağışlama
konusunda büyükbabasına karşılık veremediğini biliyor ve güvenini yeniden sarsıp
sarsmayacağını düşünüyordu.
P.S. Robert Langdon'ı bul. Büyükbabası Langdon'ın yardım
etmesini istemişti, Sophie başını evet anlamında salladı. "Evet daha önce P.S. harflerini bir
kez görmüştüm. Çok küçükken."
"Nerede?"
Sophie tereddüt etti. "Onun için çok önemli olan bir şeyin üstünde."
Langdon gözlerini onunkilere dikmişti. "Sophie bu çok önemli. Bana harflerin yanında bir
sembol olup olmadığını söyleyebilir misin? Mesela bir
fleur-de-lis olabilir mi?"
Sophie hayretten geriye doğru sendeler gibi oldu. "Ama... bunu nereden biliyor
olabilirsin?"
Langdon rahat bir nefes alıp, sesini alçalttı. "Büyükbabanın
gizli bir cemiyet üyesi
olduğundan emin gibiyim. Çok eski bir gizli kardeşlik."
Sophie karnında bir şeyin düğümlendiğini hissetti. O da bundan emindi. On yıl süresince,
bu dehşet verici gerçeği teyit eden olayı unutmaya çalışmıştı. Akla gelmeyecek bir olaya tanık
olmuştu.
Bağışlanamazdı.
Langdon, "Fleur-de-lis," dedi. "P.S. harfleri ile bir araya geldiğinde, kardeşliğin resmi
armasını meydana getirir. Onların logosunu."
"Sen bunu nereden biliyorsun?" Sophie içinden, Langdon'ın da bir üye olduğunu
söylememesi için dua ediyordu.
"Bu grup hakkında bir kitap yazmıştım," derken sesi heyecandan titriyordu. "Gizli
cemiyetlerin sembollerini araştırmak benim uzmanlık alanım. Kendilerine
Prieuré de Sion -
Sion Tarikatı- diyorlar. Merkezleri burada Fransa'da ve tüm Avrupa'da çok güçlü üyeleri var.
Aslına bakarsan, dünyadaki en eski gizli cemiyetlerden biri."
Sophie daha önce onlar hakkında hiçbir şey duymamıştı.
Langdon artık hızla konuşuyordu. 'Tarikatın üyeleri arasında
tarihin kültürlü isimleri
vardı: Boticelli, Sir Isaac Newton, Victor Hugo gibi adamlar" Durdu, ardından akademik
coşkuyla, "Ve Leonardo da Vinci," dedi.
Sophie, ona bakıyordu. "Da Vinci gizli bir cemiyet üyesi miydi?"
"Da Vinci, kardeşliğin Büyük Üstat'ı olarak 1510 ile 1519 yılları arasında tarikata
başkanlık etti. Bu da büyükbabanın Leonardo'nun çalışmalarına yönelik tutkusunu
açıklayabilir. İkisi arasında tarihi bir kardeşlik bağı var.
Ve her şey, tanrıça ikonolojisi,
paganizm, dişi ilahlar ve kiliseyi küçük görmeye olan meraklarını mükemmel bir biçimde
açıklıyor. Tarikatın tarih boyunca kutsal dişilere karşı büyük bir saygı gösterdiğine dair pek
çok vesika var."
"Bana bu topluluğun tanrıçalara tapan bir çeşit pagan mezhebi olduğunu mu
söylüyorsun?"
"Daha çok tanrıçalara tapan pagan mezhebi olduklarını söylüyorum. Ama daha da
önemlisi, çok eski bir sırrın muhafızları olarak bilinirler. Bu da onları tahmin edilemeyecek
kadar güçlü kılar."
Langdon'ın
gözlerindeki inanca rağmen, Sophie kesinlikle inanmayan bir ifade takınmıştı.
Gizli bir pagan mezhebi mi? Leonardo da Vinci'nin başkanlık ettiği bir mezhep mi? Kulağa
tamamıyla saçma geliyordu. Ve unutmaya çalıştığı halde, zihni on yıl geriye gitmeye
çalışıyordu -yanlışlıkla büyükbabasını bastığı ve hâlâ kabul edemediği o olaya şahit olduğu
geceye. Açıklaması bu olabilir miydi?
Langdon, "Yaşayan tarikat üyelerinin kimlikleri son derece gizli tutulur,' dedi. "Ama
çocukken gördüğün P.S. ve fleur-de-lis bunun kanıtıydı. Bu sadece tarikatla ilgili olabilir."
Sophie artık Langdon'ın, büyükbabası hakkında daha önce tahmin ettiğinden çok daha
fazlasını bildiğini anlıyordu. Bu Amerikalının onunla paylaşması gereken çok şey olduğu
belliydi ama burası yeri değildi. "Seni yakalamalarına izin veremem Robert. Konuşmamız
gereken çok şey var. Gitmen gerek!"