Microsoft Word Brown, Dan Da Vinci Sifresi doc



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə64/116
tarix10.11.2017
ölçüsü5,01 Kb.
#9412
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   116

Teabing, "Şunu eklemeliyim ki," dedi. "Kadının hayat vermesi kavramı ilk dinin temelini 
atmıştır. Çocuk doğumu mistik ve güçlü bir şeydi. Ne yazık ki Hıristiyan felsefesi biyolojik 
gerçeği görmezden gelerek kadının yaratıcı gücünü zimmetine geçirmiş ve Yaratıcı'yı erkek 
ilan etmiştir. Başlangıç'ta bize Havva'nın Adem'in kaburgasından yaratıldığı anlatılır. 
Kadınlar erkeklerin bir yan ürünü olmuştu. Ve ayrıca günahkâr. Başlangıç, tanrıça için sonun 
başlangıcı olmuştu." 
Langdon, "Kâse," dedi. "Kayıp tanrıçanın sembolüdür. Hıristiyanlık tava çıktığında, eski 
pagan dinleri hemen yok olmadı. Kayıp Kâse'yi Yan şövalye efsaneleri, aslında kayıp kutsal 
dişinin arandığını anlatan sak hikâyelerdi. 'Kadehi aradığını' iddia eden şövalyeler, kadınlara 
boyun eğdiren, tanrıçaları  dışlayan, inanmayanları yakan ve paganların kutsal dişiye saygı 
göstermesini yasaklayan bir kiliseden korunmak için şifreli bir biçimde konuşuyorlardı." 
Sophie başını iki yana salladı. "Affedersiniz, Kutsal Kâse'nin bir kişi olduğunu 
söylediğinizde ben onu gerçek bir insan sanmıştım." Langdon, "Öyle," dedi. 
Heyecanla ayağa kalkmaya çalışan Teabing, "Ama herhangi bir kadın değil," diye 
ağzından kaçırdı. "Taşıdığı  sır öylesine güçlü ki, açıklandığında Hıristiyanlığı temelinden 
sarsmakla tehdit ediyor." 
Sophie duygularına kapılmış gibiydi. "Peki bu kadın tarihte tanınmış biri mi?" 
"Oldukça." Teabing koltuk değneklerini alarak, koridora yöneldi. "Ve eğer çalışmayı 
başka bir yerde sürdürebilirsek dostlarım, size onun Da Vinci'nin çizdiği resmini 
göstermekten şeref duyarım.” 
 
İki oda ötedeki mutfakta uşak Rémy Legaludec sessizce bir televizyonun önünde 
duruyordu. Haber kanalı bir adamla bir kadının fotoğraflarını gösteriyordu... Remy'nin az 
önce çay ikram ettiği iki kişiyi. 


57 
 
Zürih Emanet Bankası'nın dışındaki barikatta duran Teğmen Collet Fache'nin bir arama 
emriyle gelmesinin neden bu kadar uzun sürdüğünü merak ediyordu. Bankacıların bir şey 
sakladığı belli oluyordu. Langdon ile Neveu'nun daha önce geldiğini ve doğru hesap 
numarasını bilmedikleri için geri çevrildiklerini iddia etmişlerdi. 
Peki o zaman neden içeri girip bakmamıza izin vermiyorlar? 
Sonunda Collet'nin cep telefonu çaldı. Arama Louvre'daki komuta merkezinden 
yapılıyordu. Collet, "Hâlâ arama emri çıkaramadınız mı?" diye sordu. 
Ajan, ona, "Bankayı unut," dedi. "Yeni bir ipucu aldık. Langdon ile Neveu'nun saklandığı 
yeri tam olarak tespit ettik." 
Collet kendini arabasının kaportasına sertçe bırakarak oturdu. "Şaka yapıyorsun." 
"Banliyöde bir adres aldım. Versailles yakınlarında." 
"Yüzbaşı Fache biliyor mu?" 
"Henüz bilmiyor. Önemli bir telefon görüşmesi yapıyor." 
"Yola çıkıyorum. Müsait olduğunda beni aramasını sağla." Collet adresi alarak arabasına 
atladı. Bankadan uzaklaşırken, Langdon’ın bulunduğu yeri DCPJ'ye kimin ihbar ettiğini 
sormayı unuttuğunu fark etti. Önemli de değildi. Collet şüpheciliğinin ve eski kırdığı potların 
bedelini ödeme şansına sahip oluyordu. Meslek hayatının en önemli tutuklamasını 
gerçekleştirmek üzereydi. 
Collet kendisine eşlik eden diğer beş arabaya telsizle bildiri yaptı. "Siren çalmayın. 
Langdon geldiğimizi anlamamalı." 
 
Siyah bir Audi, kırk kilometre ilerideki bir taşra yolunda kenara çekmiş ve bir tarlanın 
kenarında gölgeler arasına park etmişti. Silas dışarı  çıkarak, önünde duran muazzam yapıyı 
çevreleyen demir parmaklıklara göz gezdirdi. Uzaktaki şatoya giden, ay ışığının vurduğu 
eğime baktı. 
Aşağı katın tüm ışıkları yanıyordu. Bu saat için pek de alışıldık değil, diye düşünen Silas 
gülümsedi. Öğretmen'in ona verdiği bilginin doğruluğu ortadaydı.  Bu evden kilit taşını 
almadan çıkmayacağım, diye ant içti. Piskoposu ve Öğretmen'i yüzüstü bırakmayacağım. 
Heckler Koch'undaki on üç mermilik şarjörünü kontrol ettikten sonra, parmaklıkların 
arasından iterek çimenlik araziye düşürdü. Ardından, parmaklıkları üst kısmından kavrayarak 
kendini yukarı çekti ve diğer tarafa atladı. Keçe kemerinin verdiği acıyı dikkate almayan Silas 
silahını kavrayarak çimenli yokuştan yukarı uzun yürüyüşüne başladı. 


58 
 
Teabing'in "çalışma odası", Sophie'nin hayatında gördüğü hiçbir çalışma odasına 
benzemiyordu.  Şövalyenin, en lüks ofis odalarındakilerden en az altı, yedi kat daha geniş, 
çalışma masası, fizik laboratuvarı, arşiv kütüphanesi ve kapalı bit pazarının garip bir 
karışımını andırıyordu. Yukarıdan sarkan üç avizeyle aydınlatılmıştı. Uçsuz bucaksız yer 
karosunun üstünde, kitapların, sanat eserlerinin, el sanatlarının ve elektronik cihazların 
bilgisayarlar, projektörler, mikroskoplar, fotokopi makineleri ve tarayıcılar altında kaybolan 
çalışma masaları vardı. 
Ayaklarını sürüyerek odaya girerken utangaç görünen Teabing, "Burası balo salonuydu," 
dedi. "Dans etmekle ilgili ufak bir sorunum var." 
Sophie tüm gecenin, hiçbir şeyin beklediği gibi çıkmadığı bir alacakaranlık kuşağına 
dönüştüğünü hissediyordu. "Hepsi çalışmalarınız için mi?" 
Teabing, "Gerçeği öğrenmek hayatımın aşkı oldu," dedi. "Ve en sevdiğim metresim 
Sangreal." 
Kutsal Kâse bir kadın, diye düşünen Sophie'nin aklı, hiçbir anlam ifade etmeyen birbiriyle 
bağlantılı fikirlerin karmaşası içindeydi. "Kutsal Kâse olduğunu iddia ettiğiniz bu kadının 
sizde bir resmi olduğunu söylemiştiniz." 
"Evet ama bu kadının Kâse olduğunu ben iddia etmiyorum. Bunu İsa kendisi iddia etti." 
Gözleriyle duvarları tarayan Sophie, "Bu tablo hangisi?" diye sordu 
"Hmmm..." Teabing unutmuş gibi yaptı. "Kutsal Kâse. Sangreal. Kadeh." Birden dönüp 
arkasındaki duvarı gösterdi. Oraya Son Akşam Yemeği'nin iki buçuk metre uzunluğunda bir 
baskısı asılmıştı, yani Sophie'nin az önce baktığı resmin aynı. "İşte orada!" Sophie bir şeyleri 
kaçırdığına emindi. "Bana az önce gösterdiğiniz resmin aynı." 
Teabing göz kırptı. "Biliyorum, ama büyütülmüş hali çok daha heyecan verici. Sen de 
öyle düşünmüyor musun?" 
Sophie yardım istercesine Langdon'a döndü. "Ben koptum." 
Langdon gülümsedi. "Kâse'nin gerçekten Son Akşam Yemeği'nde görüldüğü ortaya çıktı. 
Leonardo onu göze çarpacak bir şekilde tabloya dahil etmişti." 
Sophie, "Dur biraz," dedi. "Bana Kutsal Kâse'nin bir kadın olduğunu söylediniz. Son 
Akşam Yemeği, on üç erkeğin gösterildiği bir resim." 
"Öyle mi?" Teabing kaşlarını yukarı kaldırdı. "Yakından bak." 
Sophie tereddüt ederek resmin yanma gidip on üç figürü inceledi ortada İsa Mesih, 
solunda altı havari ve sağında altı havari. "Hepsi de erkek," diye teyit etti. 
"Ya?" dedi Teabing. "Peki Hz. İsa'nın sağ yanında, onur koltuğunda oturana ne demeli?" 
Sophie, Mesih'in hemen sağındaki figürü dikkatle inceledi. Bu kişinin yüzüne ve 
vücuduna bakarken, içinde büyük bir şaşkınlık uyandı. Omuzlarına dökülen kızıl saçları, 
narince kıvrılmış elleri ve göğüsleri olduğuna dair bir ipucu vardı. Bu hiç şüphesiz... bir 
kadındı. 
Sophie, "Bu bir kadın!" diye çığlık attı. 
Teabing gülüyordu. "Sürpriz, sürpriz. İnan bana bu bir hata değil. Leonardo cinsler 
arasındaki farkları boyamakta bir ustaydı." 
Sophie gözlerini İsa'nın yanındaki kadından ayıramıyordu. Son Akşam Yemeği'nde on üç 
erkek olması gerekiyor. Bu kadın kim? Sophie bu klasik resmi defalarca gördüğü halde bu 
bariz uyuşmazlığı hiç fark etmemişti. 
Teabing, "Herkesin gözünden kaçar," dedi. "Bu sahne hakkındaki inancımız o kadar 
sabittir ki, zihnimiz uyuşmazlığı görmemizi engeller." 
Langdon, "Buna skitoma denilir," dedi. "Beyin güçlü semboller karşıca bunu bazen 
yapar." 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   116




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə