Tombul
göbeğine hafifçe vuran Teabing, bir kahkaha patlattı. "
Touché. Son günlerdeki tek
bedeni zevkim mutfak." Daha sonra Sophie'ye dönerek, elini yavaşça kaldırdı, başını hafifçe
eğerek nefesini usulca parmaklarına verdi ve gözlerinin içine baktı. "Leydim."
Zamanda geçiş mi yaptığını yoksa tımarhaneye mi geldiğini kestiremeyen Sophie,
Langdon'a baktı.
Kapıyı açan uşak, elinde çay tepsisiyle içeri girerek, şöminenin önündeki masaya
yerleştirdi.
Teabing, "Bu Rémy Legaludec," dedi. "Uşağım."
Zayıf uşak resmi bir baş hareketiyle yeniden odadan ayrıldı.
Teabing çaresiz bir hastalıktan
bahsediyormuş gibi, "Rémy
Lyon'lu," dedi. "Ama çok
güzel soslar yapıyor."
Langdon şaşırmışa benziyordu. "Ben İngiliz çalışanlar getirteceğini sanmıştım."
"Tanrı aşkına, hayır! Fransız vergi memurlarından sonra, isteyeceğim kişi İngiliz bir aşçı."
Sophie'ye baktı. "
Özür dilerim, Mademoiselle Neveu. Fransızlara duyduğum hoşnutsuzluk,
emin olun politikacılar ve futbolcularla sınırlı. Hükümetiniz paramı çalıyor ve futbol
takımınız bizi küçük düşürdü."
Sophie, ona yumuşak bir ifadeyle gülümsedi.
Bir süre Sophie'ye bakan Teabing, daha sonra Langdon'a döndü. "Bir şeyler olmuş. Her
ikiniz de sarsılmışa benziyorsunuz."
Langdon başını salladı. "Çok ilginç bir gece geçirdik Leigh."
"Hiç şüphem yok. Kâse'den bahsederek, gecenin bir yarısı haber vermeden kapıma
geliyorsunuz. Söylesene, bu gerçekten Kâse'yle
mi ilgili, yoksa gece yarısı beni ayağa
kaldırabilecek tek şey olduğunu bildiğin için mi bu yalanı kullandın?"
Koltuğun altındaki kripteksi gözünde canlandıran Sophie,
her ikisi de, diye düşündü.
Langdon, "Leigh," dedi. "Seninle Sion Tarikatı hakkında konuşmak istiyoruz."
Teabing'in gür kaşları yay gibi olmuştu. "Koruyucular. Demek gerçekten Kâse
hakkındaymış. Bilgi getirdiğinizi söylememiş miydiniz? Yeni bir şeyler mi var Robert?"
"Olabilir. Pek emin değiliz. Önce senden bilgi edinebilirsek, belki fikrimiz daha iyi
oluşur."
Teabing parmağını salladı. "Seni kurnaz Amerikalı. Karşılıklı bir oyun demek. Pekâlâ.
Hizmetinizdeyim. Size ne anlatabilirim?"
Langdon içini çekti. "Bayan Neveu'ya Kutsal Kâse'nin gerçek tabiatını anlatma
nezaketinde bulunursun diye düşünmüştüm."
Teabing şaşırmışa benziyordu. "
Bilmiyor mu?"
Langdon başını salladı.
Teabing'in yüzündeki gülümseme gittikçe yayılıyordu. "Robert, bana bir
bakire mi
getirdin?"
Sophie'ye kaçamak bir bakış atan Langdon yüzünü buruşturdu "
Bakire, Kâse
hayranlarının, gerçek Kâse hikâyesini hiç duymayanlar için kullandıkları bir terimdir."
Teabing hevesle Sophie'ye döndü. "Ne
kadar biliyorsun, hayatım?”
Sophie çabucak Langdon'ın kendisine açıklamış olduklarının kısa bir özetini verdi... Sion
Tarikatı, Tapınak Şövalyeleri, Sangreal Belgeleri pek çoklarının bir kadeh değil... çok daha
güçlü bir şey olduğunu iddia ettiği Kutsal Kâse.
"B
u kadar mı?" Teabing, Langdon'a ayıplayan bir bakış fırlattı. "Robert, senin centilmen
olduğunu sanıyordum. Onu en zevkli kısmından mahrum bırakmışsın!"
"Biliyorum, düşündüm de belki sen ve ben..." Langdon yakışıksız mecazın yeterince
uzadığını fark etmişti.
Teabing ise çoktan Sophie'yi pırıltılı bakışlarının etkisi altına almıştı. "Sen bir Kâse
bakiresisin hayatım. Ve inan bana, ilk tecrübeni asla unutmayacaksın."
55
Divanda Langdon'ın yanına da oturan Sophie çayını içip
küçük çörekleri yerken, kafeinle
yemeğin verdiği keyfin tadını çıkarıyordu. Bacak destekleri taş şömine duvarına çarpan Sir
Leigh Teabing, ateşin önünde aşağı yukarı yürüyordu.
Vaaz verir gibi bir sesle, "Kutsal Kâse," dedi. "İnsanların çoğu bana onun yerini sorar.
Korkarım bu soruyu asla cevaplayamayacağım." Dönerek, bakışlarını doğruca Sophie'ye
çevirdi. "Bununla birlikte... asıl yerinde olan soru: Kutsal Kâse'nin
ne olduğudur."
Sophie şimdi her iki erkek arkadaşında da akademik bir hava sezinliyordu.
Teabing, "Kâse'yi tam olarak anlayabilmek için," diye devam etti. "İlk önce İncil'i
anlamalıyız. Yeni Ahit'i ne kadar iyi biliyorsun?"
Sophie omuzlarını silkti. "Pek fazla değil. Beni Leonardo da Vinci'ye
tapan bir adam
büyüttü."
Teabing hem şaşırmış, hem de memnun olmuş gibiydi. "Aydınlanmış bir ruh. Fevkalade.
O halde Leonardo da Vinci'nin Kutsal Kâse sırrını saklayanlardan biri olduğunu
biliyorsundur. Ve sanatında birtakım ipuçları verdiğini."
"Robert bana bu kadarını anlattı, evet."
"Peki Da Vinci'nin Yeni Ahit hakkındaki görüşlerini?"
"Hiç fikrim yok."
Odanın sonundaki kitaplığı gösterirken, Teabing'in gözleri neşeyle "Robert, rica etsem
yapabilir misin acaba? En alt rafta.
La Storia di Leonardo."
Odanın karşı tarafına giden Langdon büyük bir sanat kitabı bularak yanlarına getirdi ve
aralarındaki masaya bıraktı. Teabing kitabın yüzü Sophie'ye gelecek şekilde çevirdi ve ağır
kapağı açarak, arka kapaktan alıntıları gösterdi. Özellikle bir alıntıyı işaret
eden Teabing, "Da
Vinci'nin polemikler ve spekülasyonlar hakkındaki defterinden," dedi. "Sanırım bunun
konumuzla ilgili olduğunu düşüneceksin."
Sophie kelimeleri okumaya başladı.
Pek çokları, aptal kalabalığı aldatarak, yanılsamalardan ve
sahte mucizelerden gelir elde etmiştir.
-LEONARDO DA VİNCİ
Başka bir alıntıyı işaret eden Teabing, "İşte bir başkası," dedi.
Kara cehalet bizi yanlış yola götürür.
Ey! Biçare ölümlüler, gözlerinizi açın!
-LEONARDO DA VİNCİ
Sophie ufak bir ürperti hissetti. "Da Vinci İncil'den mi bahsediyor?"
Teabing başını salladı. "Leonardo'nun İncil hakkındaki hisleri, doğrudan Kutsal Kâse ile
bağlantılıydı. Aslında Da Vinci gerçek Kâse'yi resmetmişti, sana biraz sonra göstereceğim,
ama önce İncil'den bahsetmeliyiz." Teabing gülümsedi. "Ve İncil hakkında bilmen gereken
her şeyi Katedral Meclisi üyesi ünlü Martyn Percy'den dinleyebiliriz." Teabing boğazını
temizleyerek, "İncil cennetten faksla inmedi," dedi.
"Affedersiniz, anlayamadım?"
"İncil, insan ürünüdür hayatım. Tanrı'nın gönderdiği bir şey değildir İncil
mucizevi bir
şekilde göklerden inmedi. İnsanoğlu onu çalkantılı zamanların tarihini tutmak için var etti,
sonra sayısız tercümelere çevrildi, eklemeler ve yenilemeler yapıldı. Gerçek tarih asla tam
olarak bu kitapta anlatıldığı gibi değildi."