50
Castel Gandolfo'dan ayrılan armasız
Fiat sedan, Ablan Dağları'ndan aşağıdaki vadiye
doğru kıvrılarak ilerliyordu. Arka koltukta oturan Piskopos Aringarosa, kucağındaki evrak
çantasının içinde bulunan bonoların ağırlığını hissederek gülümsedi. Öğretmen ile değiş
tokuşu yapmasına ne kadar zaman kaldığını merak ediyordu.
Yirmi milyon euro.
Kucağındaki para Aringarosa'ya bundan çok daha değerli bir güç satın alacaktı.
Araba Roma'ya geri dönerken Aringarosa bir kez daha Öğretmen'in kendisini neden henüz
aramadığını düşündü. Cüppesinden cep telefonunu çıkararak, şebeke sinyalini kontrol etti. Hiç
sinyal yoktu.
Dikiz aynasından
ona bakan şoför, "Şebeke burada çekmiyor," dedi. "Yaklaşık beş dakika
içinde dağdan inmiş oluruz, o zaman şebeke çekecektir."
"Teşekkür ederim." Aringarosa birden kaygılandı.
Dağlarda çekmiyor mu? Belki de
Öğretmen tüm bu süre boyunca kendisine ulaşmaya çalışmıştı. Belki de bir şeyler yanlış
gitmişti.
Aringarosa hemen telefonunun sesli mesaj kutusunu kontrol etti. Hiçbir şey yoktu. Sonra
yeniden Öğretmen'in asla kayıtlı bir mesaj bırakmayacağını fark etti; haberleşme konusunda
muazzam tedbirler alan bir adamdı. Bu modern dünyada açıkça konuşmanın sakıncalarını
Öğretmen’den daha iyi kimse bilemezdi. Sahip olduğu şaşırtıcı gizli bilgileri toplamasında
elektronik dinleme cihazları büyük rol oynamıştı.
Bu yüzden sıkı önlemler alıyor.
Ne yazık ki Öğretmen'in ihtiyat tedbirleri arasında Aringarosa’ya herhangi bir çağrı
numarası vermemesi de yer alıyordu.
Öğretmen ona,
teması ben kuracağım, demişti.
Bu
yüzden telefonunu yanından ayırma.
Şimdi telefonunun doğru çalışmadığını fark eden Aringarosa, Öğretmen'in sürekli arayıp
cevap almamış olmasından korkuyordu.
Bir sorun olduğunu düşünecek.
Ya da bonoları alamadığımı sanacak.
Piskopos terlemeye başlamıştı.
Ya da daha kötüsü... parayı alıp kaçtığımı düşünecek!
51
Saatte altmış kilometre gibi düşük bir hızla ilerlediği halde, zırhlı kamyonun aşağı sarkan
ön tamponu boş banliyö yoluna sürtünerek, motor kapağına kıvılcımlar saçıyordu.
Yoldan çıkmalıyız, diye düşündü Langdon.
Nereye gittiklerini bile güçlükle görebiliyordu. Kamyonun işleyen tek farı ortasından
kırılmıştı ve otoyolun kenarındaki ağaçlara çarpık bir ışık demeti yayıyordu. Bu "zırhlı
kamyondaki"
zırhların önde değil, sadece yük bölümünde bulunduğu belli oluyordu.
Yolcu koltuğunda oturan Sophie, kucağındaki gül ağacı kutuya boş gözlerle bakıyordu.
Langdon, "İyi misin?"
diye sordu,
Sophie sarsılmışa benziyordu. "Ona inanıyor musun?"
"Diğer üç cinayet hakkında mı? Kesinlikle. Pek çok soruyu cevaplıyor... büyükbabanın
kilit taşını çaresizce devretmeye çalışmasını ve Fache'nin beni yakalama azmini."
"Hayır, Vernet'nin bankasını korumaya çalışmasından bahsediyordum."
Langdon, ona baktı. "Aslında ne olduğunu düşünüyorsun?"
"Kilit taşını kendisinin almak istediğini."
Langdon bunu aklına bile getirmemişti. "Bu kutuda ne olduğunu nereden bilebilir ki?"
"Bankasında saklıydı. Büyükbabamı tanıyordu. Belki de olanları biliyordur. Kâse'yi kendi
almak istemiş olabilir."
Langdon başını iki yana salladı. Vernet o tip birine benzemiyordu. “Tecrübelerimden
öğrendiğim kadarıyla, insanlar Kâse'yi sadece iki sebepten ötürü isterler. Ya saftırlar ve
İsa'nın uzun zamandır kayıp olan kadehini aradıklarına inanırlar..."
"Ya da?"
"Ya da gerçeği bilirler ve bu yüzden tehdit altındadırlar. Tarihte Kâse'yi yok etmek isteyen
pek çok grup olmuştur."
Aralarında yaşanan sessizlik, yere sürten tampon sesinin iyice duyulmasına yardımcı
olmuştu. Birkaç kilometre yol kat etmişlerdi. Kamyonun önünden gelen kıvılcımları seyreden
Langdon tehlikeli olup olmadığını düşünüyordu. Yine de başka bir arabaya bindikleri takdirde
dikkat çekeceklerdi. Langdon kararını vermişti.
"Şu tamponu geri takmaya çalışacağım."
Bankete çekerek, kamyonu durdurdu.
Sesler sonunda kesilmişti.
Langdon kamyonun önüne doğru yürürken kendini hiç alışmadığı bir şekilde gergin
hissediyordu. Bu gece bir başka silahın namlusuna bakmak onu kendine getirmişti.
Ciğerlerine derin derin gece havası çekti ve aklını başına toplamaya çalıştı.
Aranan biri
olmanın verdiği vahametin yanı sıra, şimdi bir de taşıdığı sorumluluğun ağırlığını hissetmeye
başlamıştı. O ve Sophie, tüm zamanların en büyük gizemine giden şifreli talimatları taşıyor
olabilirlerdi.
Bu yük yeterli değilmiş gibi, Langdon şimdi de kilit taşını tarikata iade etme şansının yok
olduğunu görüyordu. Diğer üç cinayet haberinin korkunç bir anlamı vardı.
Tarikat çözüldü.
Tehlikedeler. Kardeşliğin izlendiği ya da aralarında bir muhbir olduğu anlaşılıyordu.
Sauniére'in kilit taşını Sophie ile Langdon'a devretmesini açıklıyordu... kardeşliğin dışından
kimseler, tahmin edilemeyeceklerini bildiği kişiler.
Kilit taşını kardeşliğe iade edemeyiz.
Langdon’ın herhangi bir tarikat üyesini nasıl bulacağına dair bir fikri olsa bile, kilit taşını
almak için adım atacak kişinin düşman çıkma olasılığı da vardı. En azından şu an için,
isteseler de istemeseler de kilit taşı Sophie ile Langdon'daydı.
Kamyonun ön tarafı Langdon'ın tahmin ettiğinden daha berbat görünüyordu. Sol far artık
yoktu, sağ far ise yuvasından dışarı fırlamış bir göze benziyordu. Langdon, onu düzeltti ama
tekrar fırladı.
Tek iyi haber, ön tamponun neredeyse düşmek üzere olduğuydu. Langdon sıkı
bir tekme savuranca, tamamen kırıp yerinden çıkarabileceğini anladı.
Çarpılmış metale peş peşe tekmeler savururken, Sophie ile daha önce yaptığı konuşmayı
hatırladı. Sophie, ona,
büyükbabam telefonuma bir mesaj bırakmış, demişti.
Bana ailem
hakkındaki gerçeği açıklayacağım söylemiş. O an için hiçbir şey ifade etmemişti ama şimdi
Sion Tarikatı'nın işin içinde olduğunu bildiğinden, Langdon yeni bir olasılığın
söz konusu
olduğunu hissediyordu.
Tampon birden gürültülü bir ses çıkartarak koptu. Langdon nefes almak için durdu. En
azından kamyon artık Dört Temmuz maytapları gibi görünmeyecekti. Tamponu kaldırarak,
ağaçların arasına sürüklerken» buradan nereye gideceklerini düşünüyordu. Kripteksi nasıl
açacaklarına ya da Sauniére'in bunu onlara neden verdiğine dair hiç fikirleri yoktu. Ne yazık
ki, bu gece hayatta kalmaları bu çok önemli soruların cevaplarına bağlı gibiydi.
Yardıma ihtiyacımız var. Langdon kararını vermişti.
Profesyonel yardıma.
Kutsal Kâse ve Sion Tarikatı dünyasında, bu tek bir adam anlamına geliyordu. Ama
elbette asıl sorun bu fikri Sophie'ye kabul ettirmekti.
Zırhlı aracın içinde Langdon'ın dönmesini bekleyen Sophie, kucağındaki gül ağacı
kutunun ağırlığını hissederek yakmıyordu.
Büyükbabam bunu bana niye yerdi? Onunla ne
yapacağına dair en ufak bir fikri yoktu.
Düşün Sophie! Aklını kullan. Grand-pére sana bir şey anlatmaya çalıyor.
Kutuyu açarak, kripteksin üstündeki harflere baktı.
Hak ettiğini ispatlamak. Bunda
büyükbabasının parmağının olduğunu hissedebiliyordu.
Kilit taşı, sadece uygun kişinin
izleyebileceği bir haritadır. Halis muhlis büyükbabasının işi gibiydi.
Kripteksi kutudan çıkaran Sophie, parmaklarını harflerin üzerinde ezdirdi. Beş harf.
Yuvarlakları teker teker çevirdi. Mekanizma yavaşça hareket etti. Diskleri, seçtiği harfler
kripteks silindirinin her iki ucunda bulunan iki pirinç hiza çubuğu arasında sıralanacak şekilde
döndürdü. Şimdi yuvarlaklar, Sophie'nin fazlasıyla bariz olduğunu
bildiği beş harfli bir
kelime oluşturmuşlardı.
K-A-D-E-H
Silindiri nazikçe iki ucundan tuttu ve hafif bir baskı uygulayarak çekti. Kripteks
açılmıyordu. İçindeki sirkeden sesler geldiğini duyunca durdu Sonra tekrar denedi.
V-I-N-C-I
Yine hiç hareket yoktu.
K-E-M-E-R
Hiçbir şey olmamıştı. Kripteks sapasağlam kilitli duruyordu.
Kaşlarını çatarak gül ağacı kutuya yerleştirdi ve kapağını kapattı. Dışarıda duran
Langdon'a bakarak, bu gece onunla birlikte olduğu için minnet duydu.
P.S. Robert Langdon'ı
bul. Büyükbabasının onu da işin içine karıştırma mantığı şimdi açıkça anlaşılıyordu. Sophie,
büyükbabasının niyetini anlayacak kadar bilgiye sahip değildi, bu yüzden Robert Langdon'ı
ona rehber atamıştı. Eğitimini üstlenecek bir özel öğretmen. Fakat ne yazık ki Langdon, bu
gece öğretmenlikten çok daha fazlasını yapmak zorunda kalmıştı. Bezu Fache'nin hedefi
haline gelmişti... ve Kutsal Kâse' yi ele geçirmek isteyen bilinmeyen bir gücün.
Kâse sonunda ne çıkacaktı?
Sophie bunun cevabını bulmanın hayatını tehlikeye
atmaya değip değmeyeceğini
düşündü.
Zırhlı kamyon tekrar hızlandığında Langdon artık onu çok daha rahat kullanabildiği için
halinden memnundu. "Versailles'e nasıl gidildiğini biliyor musun?"
Sophie yan gözle ona baktı. "Dolaşmak için mi?"