49
André" Vernet elinde tabancayla gerçekten
tuhaf görünüyordu ama Langdon, onun
gözlerinde gördüğü kararlılığı sınamamak gerektiğini anlamıştı.
Kamyon kasasının arka kısmında oturan Langdon ve Sophie'ye silahını doğrulturken,
"Korkarım ısrar etmek zorundayım," dedi. "Kutuyu bırakın."
Sophie kutuyu göğsüne bastırdı. "Büyükbabamla arkadaş olduğunuzu söylemiştiniz."
Vernet, "Görevim büyükbabanızın mevduatını korumak," diye yanıt verdi. "Ve şu anda
tam olarak bunu yapıyorum. Şimdi kutuyu yere bırakın."
Sophie, "Büyükbabam bunu bana emanet etti," diye ısrar etti.
Silahını daha yukarı kaldıran Vernet, "Dediğimi yapın," diye emir verdi.
Sophie kutuyu ayağının dibine bıraktı.
Langdon silah namlusunun kendisine çevrilmesini izledi.
Vernet, "Bay Langdon," dedi. "Kutuyu bana siz getireceksiniz. Ve şunu bilin ki, bunu
sizden istiyorum çünkü ateş etmekten çekinmeyeceğim kişi sizsiniz."
Langdon inanmayan gözlerle bankacıya bakıyordu. "Bunu neden yapıyorsunuz?"
Vernet, "Neden olduğunu tahmin ediyorsunuz?" diye aksanlı İngilizcesiyle karşılık verdi.
"Müşterimin mal varlığını korumak için."
Sophie, "Artık müşteriniz
biziz," dedi.
Vernet büyük bir değişim geçirmişti, gözleri artık buz gibi bakıyordu. “Mademoiselle
Neveu, bu gece bu anahtarla hesap numarasını nasıl ele geçirdiğinizi
bilmiyorum ama işin
içine bir cinayet karıştığı ortada. İşlediğiniz suçların boyutunu bilseydim, bankadan çıkmanıza
asla izin vermezdim."
Sophie, "Size söyledim," dedi. "Büyükbabamın öldürülmesiyle bizim hiçbir ilgimiz yok!"
Vernet, Langdon'a baktı. "Ama radyoda sizin sadece Jacques Sauniére'in değil,
diğer üç
kişinin de katili olarak arandığınız iddia ediliyor"
"Ne!" Langdon hayretten ağzı açık kalmıştı.
Üç cinayet daha mı? Sayının kendisi, onu baş
şüpheli olması gerçeğinden daha fazla etkilemişti Bunun tesadüf olma ihtimali yok gibi
görünüyordu. Üç
sénéchaux mu? Langdon bakışlarını gül ağacı kutuya indirdi.
Eğer
sénéchaux öldürüldüyse, Sauniére'in başka şansı yoktu. Kilit taşını birine devretmesi
gerekiyordu.,
Vernet, "Ben sizi teslim
ettiğimde bunu polis halleder," dedi. "Bankam bu işe gereğinden
fazla karıştı."
Sophie, Vernet'ye baktı. "Bizi teslim etmeye niyetiniz olmadığı belli, Bizi bankaya geri
götürmeliydiniz. Ama onun yerine buraya getirip, silah çekiyorsunuz."
"Büyükbabanız beni bir sebepten ötürü seçti... mal varlıklarının güvende ve gizli kalması
için. Bu kutunun içinde her ne varsa, onun polis soruşturmasında kataloga alınan
bir delil
parçası olmasını istemiyorum. Bay Langdon, kutuyu bana getirin."
Sophie başını iki yana salladı. "Yapma."
Patlayan mermi sesiyle, kurşun üstündeki duvarı deldi. Boş mermi kovanı yük kasasının
zeminine düşerken, yankı sesi kamyonun arkasını sallamıştı.
Kahretsin! Langdon olduğu yerde kaldı.
Artık Vernet kendinden daha emin bir tavırla konuşuyordu. "Bay Langdon, kutuyu alın."
Langdon kutuyu kaldırdı.
"Şimdi bana getirin." Vernet arka tamponun önünde durmuş, öne doğru uzattığı silahıyla
içeri doğru nişan almıştı.
Langdon elinde kutuyla birlikte açık kapıya doğru yürüdü.
Bir şeyler yapmalıyım, diye düşündü Langdon.
Tarikatın kilit taşını başkasına vermek
üzereyim! Langdon kapıya
doğru ilerlerken, yukarıda durduğu daha da belirgin bir hal almıştı.
Bu durumu avantaja çevirip çeviremeyeceğini düşündü. Vernet silahını yukarı kaldırdığı
halde, Langdon’ın diz hizasına geliyordu.
İyi bir tekme mesela? Ama ne yazık ki Langdon
yaklaşınca tehlikeli durumu fark eden Vernet, geriye doğru adım atarak yaklaşık iki metre
uzaklaştı. Yeterince uzağa çekilmişti.
Vernet, "Kutuyu kapının yanına bırakın," diye emretti.
Başka seçenek göremeyen Langdon çömelerek, gül ağacı kutuyu kapının tam önüne
bıraktı.
“Şimdi ayağa kalkın."
Langdon ayağa kalkmaya hazırlanırken, kapı eşiğinin yanında
duran boş ve küçük mermi
kovanını görünce duraksadı.
"Ayağa kalkın ve kutudan uzaklaşın."
Metal eşiğe bakan Langdon biraz daha duraksadı. Daha sonra ayağa kalktı. Bunu
yaparken, kovanı dikkatle kapının alt eşiğindeki dar çıkıntıya ayağıyla iteledi. Tamamen
ayağa kalkınca geriye adım attı.
"Arka duvara kadar gidip arkanızı dönün."
Langdon söylediğini yaptı.
Vernet kalbinin hızla çarptığını hissediyordu. Silahı sağ eliyle tutarken, sol elini tahta
kuruya doğru uzattı. Kutunun fazlasıyla ağır olduğunu fark etmişti.
İki elimi kullanmalıyım.
Bakışlarını yeniden tutsaklarına çevirerek, riskleri hesapladı. Her ikisi de yük kasasının arka
duvarında, en azından dört metre uzaktaydılar. Silahını aceleyle tamponun üstüne bırakarak,
kutuyu iki eliyle kaldırdı ve yere bıraktı. Sonra silahını yeniden kavrayıp, kasanın içine
doğrulttu. Esirleri kıpırdamamıştı.
Mükemmel. Şimdi geriye kapıları kapatıp kilitlemek kalıyordu. Kutuyu kısa
bir süre için
yerde bırakarak, ağır metal kapıyı tutup kapatmaya başladı. Kapıyı önünden aşırırken, itilmesi
gereken sürgüyü tutmak için uzandı. Kapı gürültü çıkartarak kapanınca Vernet sürgüyü
kavrayarak sola itti. Sürgü birkaç santim hareket ettikten sonra, beklenmedik bir şeye
takılarak, karşı kola girmedi.
Neler oluyor? Vernet yeniden itti ama sürgü kapanmıyordu.
Mekanizma eşit hizada değildi.
Kapı tam kapamandı! Panikleyen Vernet kapıya yaslanarak
sertçe itti ama yerinden kıpırdamıyordu.
Bir şey engelliyor! Vernet kapıya
omuz atmak için
yan döndüğü sırada kapı dışarı doğru aniden açılarak Vernet'nin suratına çarptı ve onu
arkaüstü yere yapıştırdı. Burnu kırılmış ve acıyordu. Vernet elini yüzüne götürüp, burnundan
akan kanı hissederken silahı elinden uçmuştu.
Robert Langdon yakınlarında bir yerlere atladığında Vernet ayağa kalkmaya çalıştı ama
göremiyordu. Gözleri bulandı ve tekrar sırt düştü. Sophie Neveu bağırıyordu. Birkaç dakika
sonra Vernet üzeri bir toz ve egzoz dumanı hissetti. Tekerleklerin çakıl taşlarını ezdiğini
duyduğunda dik oturdu ve tam o anda kamyonun geniş dingil mesafesi yüzünden dönüşü
tamamlayamadığını gördü. Duyulan ezilme sesiyle birlikte ön tampon bir ağaca çarpmıştı.
Motordan hırıltılar geldi, ağaç eğildi. Sonunda yarısı yerde kalan ön tampon oldu. Zırhlı
kamyon, ön tamponunu yerde sürükleyerek uzaklaştı. Kamyon asfalt yola ulaştığında aracın
farları geceyi aydınlatmıştı.
Vernet gözlerini yeniden kamyonu park ettiği yere çevirdi. Zayıf ay ışığında
bile orada
hiçbir şey kalmadığını görebiliyordu.
Tahta kutu gitmişti.