anlatmakla kalmıyor, İsa'nın peygamberliğini insansı terimler içinde açıklıyordu
Elbette
yanlış bilgilendirme geleneğini sürdüren Vatikan, bu yazmaların duyulmasını engellemek için
elinden geleni yaptı. Neden yapmayacaklardı ki? Yazmalar, tarihi uyuşmazlıklarla
uydurmasyonları gün ışığına çıkartarak, yeni İncil'in siyasi çıkarlar güden adamlar tarafından
derlenip düzenlendiğini açıkça ortaya koyuyordu -İsa Mesih'i Tanrısallaştırarak, onun
nüfuzunu kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için kullanmışlardı."
Langdon, "Bununla birlikte," diye karşı geldi. "Modern kilisenin bu belgeleri saklamaya
çalışma çabasının, yerleşmiş samimi bir İsa inancından kaynaklandığını unutmamak gerekir.
Vatikan bu tezat yazmaların sahte ahitten başka bir şey olmadığına gerçekten inanan, dindar
adamlarla doludur."
Teabing, Sophie'nin karşısındaki sandalyeye otururken kıkırdadı. "Gördüğün gibi
profesörümüzün kalbi Roma'ya karşı benden daha yumuşak. Yine de, günümüz papazlarının
bu belgelerin sahte olduğu inandıkları konusunda haklı. Bu anlaşılır bir şey. Asırlarca
Constant İncil’inin gerçek olduğuna inandılar.
Hiç kimse bir fikre, fikrin esaslarını
aşılayandan daha fazla inanmaz."
Langdon, "Demek istiyor ki," dedi. "Atalarımızın tanrılarına taparız.”
Teabing, "Demek istiyorum ki," diye itiraz etti. "Atalarımızın bize İsa hakkında öğrettiği
hemen her şey
yanlış. Kutsal Kâse hikâyelerinde olduğu gibi."
Sophie bir kez daha önündeki Da Vinci alıntısına baktı.
Kara cehalet bizi yanlış yola
götürür. Ey! Biçare ölümlüler, gözünüzü açın!
Kitabı eline
alan Teabing, ortasını açtı. "Ve son olarak, sana Da Vinci’nin Kutsal Kâse
resmini göstermeden önce, şuna bir bakmanı istiyorum." Her iki sayfayı kaplayan renkli bir
resim açmıştı. "Sanırım bu freski tanımışsındır."
Şaka yapıyor öyle değil mi?
Sophie, tüm zamanların en ünlü freskine -Son Akşam Yemeği-
Milano yakınlarındaki Santa Maria dele Grazie duvarındaki efsanevi Da Vinci resmine
bakıyordu. Yıpranmış freskte, içlerinden birinin kendisine ihanet edeceğini açıkladığı sırada
Mesih ile havarileri betimlenmişti. "Bu freski biliyorum, evet."
"O halde belki şu küçük oyunu benimle oynarsın. Gözlerini kapatabilir misin?"
Sophie tereddüt ederek gözlerini kapadı.
Teabing, "Mesih nerede oturuyor?" diye sordu.
"Ortada."
"Güzel. Peki o ve havarileri hangi yiyeceği kırıp yiyorlar?"
"Ekmek."
Elbette.
"Muhteşem. Peki hangi içecek?"
"Şarap. Şarap içmişlerdi."
"Harika. Ve son soru. Masada kaç şarap bardağı var?"
Aldatmacalı bir soru olduğunu fark eden Sophie duraksadı.
Ve yemekten sonra, Mesih
şarap kadehini alarak havariyle paylaştı. "Bir bardak," dedi. "Kadeh."
İsa'nın Kadehi. Kutsal
Kâse. "Mesih tek bir şarap kadehini diğerlerine geçirmişti, komünyon törenlerinde günümüz
Hıristiyanlarının yaptığı gibi."
Teabing içini çekti. "Gözlerini aç."
Sophie gözlerini açtı. Teabing kendinden memnun bir ifadeyle tebessüm ediyordu. Sophie
başını eğip resme baktığında, İsa dahil, masadaki
herkesin bir şarap bardağı olduğunu görünce
şaşırmıştı. On üç bardak. Ayrıca
bardaklar küçük, sapsız ve camdan yapılmışlardı. Resimde
kadeh yoktu. Kutsal Kâse yoktu.
Teabing'in gözleri parladı. "Hem İncil'de, hem de Kâse efsanesinde Kutsal Kâse'nin ortaya
çıkış anı olarak anlatıldığı düşünüldüğünde biraz garip, sence de öyle değil mi? Herhalde Da
Vinci İsa'nın Kadehi’ni çizmeyi unutmuş."
"Sanat alimleri bunun farkına mutlaka varmışlardır."
"Da Vinci'nin bu resimde, çoğu alimin görmediği veya görmezden gelmeyi yeğlediği
anomalilerini duysan şaşarsın. Bu fresk aslında Kutsal Kâse gizeminin anahtarıdır
Da Vinci
Son Akşam Yemeği'nde her şeyi gözler önüne sermiştir."
Sophie eseri hevesle inceledi. "Bu fresk bize Kâse'nin gerçekte ne olduğunu anlatıyor
mu?"
Teabing, "Ne olduğunu değil," diye fısıldadı. "
Kim olduğunu. Kutsal Kâse bir nesne
değildir. O aslında bir... kişidir."
56
Sophie uzunca bir süre Teabing'e baktıktan sonra Langdon'a döndü. "Kutsal Kâse bir
insan mı?"
Langdon başını salladı. "Aslında bir kadın." Langdon, Sophie'nin yüzündeki boş ifadeden
onun iyice koptuğunu anladı. İlk duyduğunda kendisi de benzer bir tepki vermişti. Kâse'nin
ardındaki
sembolik anlamı kavradıktan sonra kadın bağlantısı daha açık görülüyordu.
Teabing de aynı şekilde düşünüyordu. "Robert, belki de artık simgebilimcinin açıklama
yapma zamanı gelmiştir, ne dersin?" Yakındaki bir masadan aldığı kâğıdı Langdon’ın önüne
koydu.
Langdon cebinden bir kalem çıkardı. "Sophie, çağdaş dişi ve erkek sembollerini biliyor
musun?" Bilindik erkek sembolü ♂ ve dişi sembolünü ♀ çizdi.
Sophie, "Elbette," dedi.
Alçak
bir sesle, "Bunlar," dedi. "Orijinal erkek ve dişi sembolleri değiller. Pek çokları
erkek sembolünün kalkan ve mızraktan, dişi sembolünün ise güzelliği yansıtan bir aynadan
geldiği yanılgısına düşer. Doğrusu semboller, tanrı gezegen Mars ve tanrıça gezegen Venüs
için kullanılan eski astronomi sembollerinden gelir. İlk semboller çok daha basitti." Langdon
kâğıda bir başka ikona çizdi.
Ona, "Bu sembol,
erkek için çizilen orijinal ikonadır," dedi. "Gelişmemiş bir penis."
Sophie, "Tam isabet," dedi.
Teabing, "Sanki," diye ekledi.
Langdon devam etti. "Bu ikona bıçak ağzı olarak bilinir ve saldırganlıkla erkekliği temsil
eder. Doğrusunu istersen bu penis sembolü günümüzdeki askeri üniformalarda rütbe nişanı
olarak hâlâ kullanılıyor."
"Gerçekten." Teabing sırıtıyordu. "Ne kadar çok penisin varsa rütben o kadar yüksektir.
Erkekler erkektir."
Langdon yüzünü buruşturdu. "Devam edecek olursak, dişi
sembol tahmin edeceğin gibi
tam tersidir." Kâğıda başka bir sembol çizdi. "Buna
kadeh denilir."
Başını kaldırıp bakan Sophie şaşkın görünüyordu.
Langdon onun bağlantıyı anladığını görebiliyordu. "Kadeh," dedi. "Bir kâseye ya da tasa
benzer ya da daha önemlisi kadın rahmini andırır. Bu sembol dişilik, kadınlık ve
doğurganlıkla ilgilidir." Langdon şimdi doğruca ona bakıyordu. "Sophie, efsane bize Kutsal
Kâse'nin bir kadeh olduğunu söylüyor... bir tas. Ama Kâse'nin
kadeh olarak tasvir edilmesi,
Kutsal Kâse'nin asıl yapısını korumak için uydurulmuş bir alegoriydi. Yani, efsanede kadeh,
çok
daha önemli bir şeyin mecazı olarak kullanılıyor."
Sophie, "Bir kadın," dedi.
"Kesinlikle." Langdon gülümsüyordu. "Kâse aslında eski bir kadınlık sembolüdür. Kutsal
Kâse kutsal dişiyi ve elbette şimdi kilise tarafından tamamen yok edilmiş olan tanrıçayı temsil
eder. Kadının gücü ve onun hayat verebilme yetisi bir zamanlar kutsaldı ama erkek egemen
kilisenin yükselişine tehdit oluşturuyordu. Bu yüzden kutsal dişi şeytanlaştırıldı ve ona
günahkâr dendi. Havva'nın elmayı yiyerek insan ırkını çöküşe uğrattığı 'ilk günah' kavramını
yaratan Tanrı değil,
insandı. Bir zamanlar hayat veren kutsal kadın artık düşman olmuştu."