261
rivâyetlerini ise kıyasa muvafık olmaları halinde kabul etmişler, kıyasa muârız
olanlarıyla ise sa b. Ebân gibi Hanefîlerin ekseriyeti, bu tür haberlerle amel etmeyip,
kıyası tercih etmişlerdir
1181
. Ancak Hanefîler arasında bu hususta Ebu’l-Hasen el-
Kerhî gibi aksi yönde görüş ileri sürenlerin de mevcut olması nedeniyle, Hanefî
usûlcüler net bir tavır ortaya koyamamakta, bazen kıyasa aykırı haberleri tercih
etmektedirler
1182
. Haber-i vâhidin kıyas ile çelişmesi durumunda Malikîlerin tavrının
daha net olduğu, her halukarda kıyasa muhalif olan haber-i vahidle amel etmedikleri
belirtilmiştir
1183
.
Ş
u halde hadîsleri dinin temel ilkeleri, küllî kaideleri, akıl ve kıyas
çerçevesinde değerlendirmeyi benimsemeyen taraflar, rivâyet edilen her türlü
hadîsle, hadis neyi ifade ediyorsa, onu sorgulamadan amel etmeye çalışmış, bunun
aksini savunan taraflarsa, hadîsleri sorgulamaksızın amel etmeyi benimsememiş ve
dinin temel ilkeleri doğrultusunda anlamaya ve değerlendirmeye çalışarak ya amel
etmişler veya amele elverişli bulmamışlardır Nitekim Ebû Zehra da bu hususta şu
değerlendirmeyi yapmaktadır: “Hakikaten, mam Şâfiî’yi ve ondan sonra gelen
Zâhiriye fukahasını bir tarafa ayırarak, görüyoruz ki, sahabe asrından başlıyarak
ictihad asırlarının sonuna kadar bütün fukaha, Kur’an’dan ve meşhur hadîslerden
aldıkları herhangi bir usûl ve esas kaideye muhalif haber-i vahitleri bırakmışlar ve
onların Hz. Peygambere nisbetini kabul etmemişlerdir”
1184
.
1. Musarrat Hadîsi
Aslında musarrat hadîsi, haber-i vâhid’in kıyasa aykırılıkla illetli olmasına
bir örnektir. Kıyasa aykırı haber-i vâhidle amel edilmesi hususunda Hanefîler ile
onların dışındaki fakih ve muhaddislerin cumhuru arasında farklı bir tutum ortaya
çıkmıştır
1185
.
1181
Fahl, Eseru leli’l- Hadîs, s. 179. “Genel olarak ehl-i re’yin tutumu, kıyasın delaletinin
zannî/ihtimalli farzedilmesiyle birlikte, kıyası âhâd hadîslere takdim etme ve âhâd hadîsleri
dikkate almama şeklindeydi. Zira kıyas, onlarda, sonradan Şeriat’ın genel/tümel amaçları ismi
verilen küllî ahkam ve karinelere dayanıyordu”. Ebû Zeyd, “ mam Şâfiî ve Ortayol”, s. 119.
1182
Ünal, Ebû Hanîfe’nin Hadîs Anlayışı, s. 157-163.
1183
el-Bâcî, Ebu’l-Velîd Suleyman b. Halef, hkâmu’l-Fusûl fî Ahkâmi’l-Usûl, thk. Abdulmecit et-
Turkî, Dâru’l-Garbı’l- slâmî, Beyrût, 1986, s. 643; Güleç, A.g.e., s. 173.
1184
Ebû Zehra, Ebû Hanîfe, s. 314.
1185
Fahl, A.g.e., s. 181
262
Hz. Peygamberin musarrat hadîsi olarak da bilinen bir sözünde şöyle
demiştir: “Deve ve koyunun memeleri şişkin görünsün diye süt bırakmayın. Eğer bir
kimse musarrât (daha sütlü görünsün diye sütü sağılmayıp memelerinde bırakılan)
bir hayvan satın alırsa, onu sağdıktan sonra muhayyerdir; isterse onu yanında
alıkoyar, isterse bir sâ’ hurma ile birlikte geri verir”
1186
Ş
âfiî, musarrâtla ilgili bu rivâyeti, “Hz. Peygamberin emrine uyarak hüküm
verdik; başkasını ona kıyas yapmadık; çünkü onda pazarlık, muayyen bir koyun
hakkında yapılmıştır. Bu koyunun memesinde biriktirilmiş sebep ve kıymeti meçhul
miktarda süt vardır. Biz biliyoruz ki koyun ve devenin sütü farklılık gösterir; yani her
koyun ve devenin sütü diğerine göre az veya çok olur. Hz. Peygamber bu konuda
belli bir şeyin verilmesine hükmedince, ki bu da bir sa hurmadır, biz de aynı şeyi,
Hz. Peygamberin emrine uyarak kabul ettik”
1187
şeklinde yorumlamakta ve,
kendisinin hadîsin zahiriyle amel ettiğini özellikle belirtmektedir
1188
.
Ş
u halde Şâfiî’ye göre, az veya çok hangi hayvanın sütü olursa olsun, kişi
bu hayvanı iade etmek istediğinde sütün bedelini değil de, onun yerine bir sa’ hurma
verir. Çünkü Hz. Peygamberin sözünün zahirî anlamından bu mana anlaşılmakta ve
hadîse olduğu gibi uyulması gerekmektedir. Nitekim muhatabının, kendisine, “Nasıl
sütün bedelini değil de, onun yerine bir sa’ hurma veririz?” sorusuna Şâfiî şöyle
cevap verir: “Bu, Peygamber’den sâbit midir? Evet. Öyle ise, Peygamber’den geldiği
sâbit olan bir şeye, sadece tâbi olunur. Sizin ve başkalarının o konuda niçin ve nasıl
gibi soruları hatadır. Allah kendi kitabında ve Hz. Peygamber vasıtasıyla, mahlukatı
için kaderi kendi istediği şekilde tayin etmiştir ve onun takdirini sorgulayacak olan
yoktur. Bu sebeple kullar, emredildikleri şeye itaat etmeli ve ona ancak teslim
olmalıdırlar..”
1189
.
Dolayısıyla bu örnek, Şâfiî’nin şeklî şartları taşıyan bir hadîsin zahirine tâbi
olmak gerektiğinde; hadîs üzerinde aklî muhakeme yürüterek, niçin nasıl v.b. sorular
sormak suretiyle yoruma açmanın yanlışlığında ne derece ısrarlı olduğunu ortaya
1186
Şâfiî, htilâfu’l- Hadîs, IX. 631.
1187
Şâfiî, Risâle, 301 (no. 1661). Şâfiî, htilâfu’l- Hadîs, IX. 631; Muzenî, Muhtasaru’l-Muzenî,,
IX. 92.
1188
Şâfiî, htilâfu’l-Hadîs, IX, 632.
1189
Şâfiî, htilâfu’l- Hadîs, IX. 633.
Dostları ilə paylaş: |