57
onun haberi ile iktifa edilir. Söz konusu haber, ne te’vîl yoluyla, ne onu bir
başkasının rivâyet etmemesi ve ne de onun benzeri bir haberin imamlardan birisinden
nakledilmemesi nedeniyle reddedilemez
264
. Şu halde Şâfiî’nin hadîsle ilgili temel
yaklaşımı ve ölçütü, hadîsin güvenilir ve zabt sahibi râviler vasıtasıyla, Hz.
Peygambere kadar ulaşan muttasıl bir isnadla (yani merfû olarak) nakledilmesi
durumunda artık o hadîsin delil olması ve onunla amel edilmesinden ibarettir
.
Ş
âfiî, Hz. Peygamberin bir hadîsinin, ancak ona muhalif olarak Hz.
Peygamberden rivâyet edilen bir başka hadîs nedeniyle terk edilebileceği
görüşündedir. Yani bir hadîsin varlığını ancak başka bir hadîs ortadan kaldırabilir.
Bu nedenle, “Hz. Peygamberin bir hadîsini ancak, ona muhalif Hz. Peygamberin bir
başka hadîsi bulunduğunda terk ederiz”
265
demektedir. Şâfiî bu görüşünü ise,
Allah’ın insanları, Hz. Peygamberin emrine ittiba ile sorumlu tutmasına
dayandırmaktadır
266
.
Ş
âfiî’ye göre Hz. Peygamberin hadîsi tek başına yeterlidir
267
. Dolayısıyla
Hz. Peygamberden hadîs sabit olunca başkalarının görüş ve uygulamalarına bakılmaz
ve sadece hadîsle yetinilir
268
. Nitekim o, bunu bir başka yerde şöyle ifade etmektedir:
“Bizim delilimiz şu ki; Hz. Peygamberden sabit olana, bir başkasının ona muhalif
kavli, Hz. Peygamberin sözü yerine delil olamaz”
269
. Dolayısıyla ona göre, hadîs Hz.
Peygamberden sabit olunca artık, o konuda ona muhalif olarak başkasının meselâ
ise bu tür haberlerin sıhhati konusunda tereddüte neden olmaktadır. Şâfiî’nin, kimliğini
açıklamadan sikadan rivâyet ettiği oldukça fazla rivâyet vardır. Örnek olarak sadece Umm’un
birinci cildi için bkz. Şâfiî, Umm, I. 43, 47, 61, 98, 125, 152, 167, 279, 291, 296, 297, 306, 308,
328, 365. A. Hasan’a göre bu durum, onun benimsediği isnadın tam olması ölçüsünün şeklî
olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Şâfiî, isnadın tam olmasına bu kadar önem vermesine
rağmen, bizzat kendi içtihatlarında munkatı’ rivâyetleri delil olarak kullanmaktan uzak
duramamıştır. Hasan, slâm Hukukunun Doğuşu, s. 208. Yine bir hadisin huccet olabilmesi
için onun sahih olmasının şart olduğunu er-Risâle’de açıkça savunan Şâfiî’nin, aynı eserinde
isnadsız rivâyetleri kullanmış olması (Meselâ bkz. Şâfiî, er-Risâle, thk. A. Muhammed Şâkir, s.
15 (no. 36), hatta birkaç uydurma hadise dahi delil olarak yer vermesi (Şâfiî, er-Risâle, thk. A.
Muhammed Şâkir, s. 224 (no. 617, Ahmed Şâkir’in değerlendirmeleri için ayrıca bkz. aynı yer,
dipnot 4), 286 (no. 788). çelişki ve tutarsızlık olarak değerlendirilmiştir. Kırbaşoğlu, M. Hayri,
“Şâfiî’nin er-Risâle’deki Hadisçiliği”, s. 213.
264
Şâfiî, Umm, VII. 319. .
265
Şâfiî, Umm, VII. 307. .
266
Şâfiî, Umm, VII. 326.
267
Şâfiî, Umm, VII. 307. .
268
Şâfiî, Umm, VII. 309.
269
Şâfiî, Umm, VII. 312.
58
sahâbenin söylediği ve yaptığı şey bir delil olamaz
270
. Buradan bir hadîsin, hadîs
dışında başka herhangi bir delille terk edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Kısacası
Ş
âfiî’ye göre, Hz. Peygamberden hadîs sabit olunca artık hiç kimsenin sözü hüccet
değildir
271
. Bunun dışındaki şeyler onun değerini ne güçlendirir ne de düşürür
272
.
Biraz önce de değindiğimiz gibi, Şâfiî’ye göre bir hadîsin, Hz. Peygambere
kadar muttasıl bir bir senedle ve sika ravîler kanalıyla rivâyet edilmesi durumunda,
artık o hadîs Hz. Peygamberden sabit olmuş olmaktadır
273
. Bir başka ifadeyle,
hadisin Hz. Peygambere aidiyetinin doğruluğu/sahihliği, Şâfiî’nin ileri sürdüğü bu iki
ş
eklî şartla neredeyse kesinlik kazanmış olmaktadır. Bu ise aynı zamanda gelenek
içerisinde hadislerin sıhhatini değerlendirmede isnada önem verilip metin tenkidinin
ikinci plana atıldığını da ortaya koymaktadır
274
.
Netice itibariyle Şâfiî, tek başına hadîsin subûtunu yeterli saymakta ve de
bunun her hangi bir uygulama/icma veya görüş ile teyid edilmesini gerekli
görmemektedir. Nitekim Medîneliler’e yönelik eleştirileri de özellikle bu nokta
üzerinde yoğunlaşmaktadır. Şu halde Şâfiî’nin bu konuda dikkate aldığı ilke, hadîsin
uygulanıp uygulanmamasından ziyade, Peygamber’den geliyor olmasıdır, yani
Peygamber’e nisbet edilmesidir
275
. Hz. Peygamberden haber sabit olunca artık onun
herhangi bir nedenden dolayı terki caiz değildir
276
. “Hz. Peygamberden (bir şey) sabit
olması durumunda onunla hükmeder ve ona asla aykırı hareket etmeyiz”
277
Zira Hz.
Peygamberden gelen haber, kendisiyle amel edilmeye daha layık olandır
278
. Böylece
o, Hz. Peygamberin sünnetini bilmenin yegane yolunun hadîs olduğunu ispat etmeye
çalışmıştır. Bu nedenle onunla ilk ekoller arasındaki anlaşmazlık nedeni, haber-i
270
Şâfiî, Umm, VII. 307-308. .
271
Şâfiî, Umm, I. 125, III. 27, V. 239, VI. 173, 265, 268; VII. 322, 355, 359.
.
272
Şâfiî, Risâle, 185 (no. 905).
273
Şâfiî, Umm, VII. 307.
274
Kırbaşoğlu, slâm Düşüncesinde Sünnet, s. 18.
275
Özafşar, Hadîsi Yeniden Düşünmek, s. 91-92; Yûnus, “Hayâtu’l- mâm eş-Şâfiî”, s. 79; Şâfiî
fıkıh usûlcülerine göre de, meselâ Medîne’deki tatbikatın delil olabilmesi için, bunun hadîslerle
desteklenmesi gerekmektedir. Güleç, Şâfiî Fıkıh Usûlünde Hadîs Metodolojisi, s. 171.
276
Şâfiî, Umm, II. 355.
277
Şâfiî, Umm, II. 386.
278
Şâfiî, Umm, VII. 312.
Dostları ilə paylaş: |