59
vahid konusunda cereyan etmiştir
279
. Halbuki haber-i vahidle amel etmek için Ebû
Hanîfe ve arkadaşları, meşhur olma şartını; Malik de onunla amel edilmesi şartını
koşmaktaydı. Şâfiî ise, amel ve şöhret şartını haber-i vahidde aramamaktadır
280
. Yine
Ş
âfiî’ye göre, Hz. Peygamberden sonra hadîsle amel edilmemesi onun değerini
düşürmediği gibi, Hz. Peygamberden sonra onunla amel edilmesi de onun kuvvetini
artırmaz
281
.
Yine Şâfiî’ye göre Allah’ın hükümleri ile O’nun elçisinin hükümleri aynı
derecede
282
olup, Allah’ın hükmü ile Peygamberi’nin hükmü farklı şeyler değildir. O
da her halükarda bağlayıcıdır
283
. Nitekim o, ilmi beş tabakaya ayırmakta ve Kur’an
ve sahih/sabit sünneti birinci ve aynı tabakada yan yana zikretmektedir
284
. Neticede
“subûtu ve kullanılması hususunda bir çok tartışmaların bulunduğu haber-i vâhid
yoluyla sabit olmuş hadîsleri Şâfiî, kendi ictihadınca sabit bulmuşsa, bağlayıcılık
bakımından onları Kur’an’a denk tutmuştur”
285
. Oysa subûtu kesin olan ile subûtu
zannî olan hiçbir zaman eşit olamaz.
Ş
âfiî’nin sünnet anlayışında dikkat çeken bir başka husus ise, her hangi bir
sünnetin başka bir sünnete kıyas edilemeyeceği ilkesidir. Nitekim o, bu hususta “Biz,
bir sünneti, diğer bir sünnete kıyas edemeyiz”
286
diyerek, icrasına imkan bulunduğu
müddetçe, her bir sünneti bizatihi icra edeceğini, kıyas veya her hangi bir gerekçe ile
veyahutta bu hususta Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’den ona uygun bir görüş,
hüküm veya emir rivâyet edilmedi diye hadîsi zayıf olarak değerlendiremeyeceğini,
bu konuda Hz. Peygamberden gelen haberi dikkate alarak diğerlerinden müstağnî
kalacağını belirtmektedir
287
. Şu halde Şâfiî’nin nazarında her bir hadîs/sünnet başlı
başına bir değere sahiptir. Bu ise rivâyetlere bütüncül olarak bakmayı ve bunlardan
genel ilkeler çıkarmayı engellemekte, hadîslerin/sünnetlerin parçacı bir anlayış ve
279
Hasan, slâm Hukukunun Doğuşu , s. 199.
280
Hudarî, slâm Hukuk Tarihi, s. 256.
281
Şâfiî, Umm, VII. 314, 316.
282
Şâfiî, Risâle, 104 (no. 480).
283
Şâfiî, Risâle, 64 (no. 308).
284
Şâfiî, Umm, VII. 452.
285
Nazlıgül, mam eş-Şâfiî, s. 144.
286
Şâfiî, Umm, VII. 320. .
287
Şâfiî, Umm, VII. 320.
60
yaklaşımla değerlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır
288
. Bu yaklaşım tarzı aynı
zamanda rivâyetlere verilen değeri daha da artırmış, bu da onların lafızlarına ve
literal anlamlarına bağımlı bir okumayı beraberinde getirmiştir
289
.
Oysa mam Malik hadîsleri değerlendirmede daha ziyade metinden hareket
etmiştir
290
. Ne var ki Şâfiî’de bu tersine dönmüş ve hadîs metinlerini değerlendirme
ameliyesinde hadîsler subût açısından değerlendirilmeye başlanmıştır. Zira ona göre
hadîsin varlığı/subûtu kafidir ve onunla olduğu gibi amel edilmelidir.
Ş
âfiî, haber-i vahidin şer’î bir kâideyle çelişmesi durumunda Ebû
Hanîfe’den farklı olarak haber-i vâhidi tercih etmekte ve onunla amel etmektedir
291
.
Nitekim bu hususta bn Arabî de, şer’î kaidelerden herhangi birine aykırı bir haber-i
vahid geldiğinde, Şâfiî’nin onunla amel etiğini, Ebû Hanîfe’nin onunla amel etmeyi
caiz görmediğini, mam Malik’in ise başka bir kaidenin desteklemesi durumunda
onunla amel ettiğini belirtmektedir
292
. Şâfiî’nin bu tavrında, onun tearuz durumunda
ş
er’î ilkelere değil, habere öncelik verdiğini aynı zamanda nass teorisinin temellerini
attığını söylemek mümkündür.
Ş
âfiî’yle birlikte dikkat çeken bir başka husus ise, sünnetin kapsamındaki
daralmadır
293
. Bu hususta yapılan tesbitlere göre, Şâfiî öncesi ilk dönemlerde
sünnetin kapsamı hayli geniş tutulmuştu ve Müslümanlar arasında yerleşmiş olan
288
Bu bakımdan meselâ bir tesbite göre, “Şâfiî’nin düştüğü hata her rivayeti mutlak uyulması
gereken bir nass gibi algılamasıdır”. Aybakan, Bilal, Fıkıh lminin Oluşum Sürecinde cmâ, z
yay., stanbul, 2003, s. 52.
289
Bu düşüncenin bir sonucu olarak ortaya çıkan yaklaşım hususunda şu değerlendirmeye yer
vermek isabetli olacaktır: “..fıkhî ve ictihadî yaklaşım sergileyenler nassların bütününden elde
ettikleri ilkelerden hareketle yeni meselelere çözüm getirmeye çalışırlarken, sünnetin zahirine
göre tavır sergileyenler, sorulan her bir soruyu cevaplamak için bir rivayet arama gayretinde
olmuşlardır. Fıkhî ve ictihadî yaklaşım tarzını benimseyen alimlere göre rivayet edilen her bir
hadîsle amel etmek ve ihtiva ettiği her hususu uygulamak zorunlu değildir. Örneğin brahim en-
Nahaî (ö. 96) rivayetleri fıkhî hüküm çıkarmak için değil, fıkhî asıllar (prensipler) elde etmek
için kullanmıştır. Çünkü fıkhî bir tek hüküm, ancak muayyen ber hadiseye tatbik edilebilir;
halbuki, fıkhî ilke, pek çok olayın hükmünü ve çözümünü ihtiva eder” . Ulu, Tâbiûnun Sünnet
Anlayışı, s. 197. Krş. Kal’acî, Mevsûatu Fıkhı brahim en-Nahaî, I. 198-199.
290
Dere, Ali, “ mam Mâlik’in Hadîs Metinlerini Değerlendirme Kriterleri Üzerine”, slâmî
Araştırmalar Dergisi, c. 10, sy. 1, Ankara, 1997, s.73.
291
el-Ezrak, Muhammed, “Minhâcu’l- mami’ş-Şâfiî”, el- mâm eş-Şâfiî, Fakîhen ve Muctehiden
(Havle’l- mâm eş-Şâfiî htifâ bi Zikrâ Murûri snâ Aşara Karnen alâ Vefâtihi, Kuala Lumpur,
Malezya, 1990), Dâru’t-Takrîb, Beyrût, 2001, s. 265.
292
Medkûr, “eş-Şâfiî, Nasıru’l-Hadîs”, s. 53.
293
Şâfiî’den önce sünnetin kullanımı ve muhtevası ile ilgili olarak mam Malik, Ebû Yûsuf ve
Ş
eybânî’nin yaklaşımları ve temel düşünceleri için bkz. Özafşar, Hadîsi Yeniden Düşünmek, s.
43-80; Aktepe, Şâfiî’de Sünnet, s. 80-174.
Dostları ilə paylaş: |