Modernlik ve Müphemlik
, s.48
397
Bauman,
Modernlik ve Müphemlik
, s.67
398
Bauman,
Modernlik ve Müphemlik
, s.45
399
West, s. 309; Mustafa Kemal Şan, “Zygmunt Bauman: Modernlik ve Postmodernlik Arasında Bir
Sosyolog”,
Sosyoloji Dergisi,
3. Dizi 11. Sayı, İstanbul Üniv. Edeb. Fak. Yay., İstanbul, 2006, s. 63-91;
Turner, s.259
156
yaşanan trajedinin bir nedenidir. Nazi Almanya’sında bu olaya dâhil olan insanların,
bırakın ahlâkî bir çatışma yaşamalarını, görevlerini ifa etmelerinden dolayı kendilerini
başarılı saymaları ve onların ödüllendirilmeleri de olayı, insanlık açısından daha büyük
bir soruna dönüştürmüştür.
Psikolog Milgram’ın, otorite-kurum, değer ve itaat arasındaki ilişkiyi araştıran ve
literatüre Milgram deneyi olarak geçen, çalışmalarında gösterdiği “
barbarlık yapmaya
hazır olma ile barbarlığın kurbanına yakınlık arasındaki ters orantı
”ya dayanarak
Bauman, hem Holocaust’ta ahlâkın nasıl dışarıda tutulduğunu gösterir hem de olayın,
yapılması gereken sıradan bir işlem izlenimi verdiğini anlatır.
400
İşte bu açıdan
bakıldığında Holocaust’ta birinci anlamda Nazi otoriter yapısı sorumluyken, aynı
otoriteye karşı Yahudilerin itaatkâr tavrının da Holocaust’un gerçekleşmesinde etkili
olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca modern rasyonel örgüt bürokrasisinin işleyişinde,
insanların olayı yapılması gereken bir emir mahiyetinde değerlendirmesi ve Nazilerin
Yahudileri kapattığı ölüm kamplarındaki ve gaz odalarındaki teknolojik imkânlarla,
eylem yapan ile bu eylemin kurbanı arasına koyduğu mesafe nedeniyle verilen ölüm
emirlerinin yerine getirilmesi kolaylaştırılmıştır: “Dokunduğumuz bir kişiye zarar
vermemiz zordur. Yalnızca uzaktan gördüğümüz bir kişiye acı çektirmemiz biraz daha
kolaydır. O insanın yalnızca sesini duyduğumuzda bu daha da kolaydır. Ne gördüğümüz
ne de sesini duyduğumuz bir kişiye karşı zalim olmak ise çok daha kolaydır… Bu,
bizim en çok gözlerimizle hissettiğimizi gösterir. Kurbandan fiziksel ve psikolojik
uzaklık artıkça zalimleşmek daha kolay hale geliyordu”, çünkü sadece bir düğmeye
basma ya da gaz vanasını açma gibi görevlerin teknik olarak hiçbir ahlâkî tarafı
yoktur.
401
Ahlâk, ötekiyle yüz yüze olunca daha belirgin bir şekilde davranışlara etki
eder. Bauman’a göre bürokrasiyi ele aldığımızda asıl meselenin müphem bir alan olan
ahlâkı ortadan kaldırmak ya da “ahlâkı susturmak” olduğu görülebilir.
402
İnsan, kendi
başınayken yaşayacağı çatışmayı, bürokratik emirleri yerine getirirken yaşamayacaktır.
Nihaî olarak Bauman,
Modernlik ve Holocaust
adlı çalışmasının teorisini şu
şekilde özetler: “Modern uygarlık Holocaust’un yeterli koşulu değil, gerekli koşuludur
büyük bir kesinlikle. O olmaksızın Holocaust düşünülemez. Holocaust’u düşünülebilir
400
Milgram’dan Akt. Zygmunt,
Modernite ve Holucaust
, s.210
401
Bauman, Zygmunt,
Modernite ve Holucaust
, s.210
402
Zygmunt,
Modernite ve Holucaust
, s.46
157
kılan, modern uygarlığın mantıklı dünyasıdır.”
403
Ona göre, bu bağlamda Holocaust
“modern, rasyonel dünyanın ‘normal’ bir yönü” olarak değerlendirilebilir.
404
Başka bir
açıdan bakıldığında Bauman, Milgram’ın deneyinin sonucuna dayanarak bu fecaate
herhangi bir insanın dâhil olabileceği düşüncesini daha ürkütücü bulur: ”
Holocaust’la
ilgili haberlerin ve onun failleri hakkında öğrendiğimiz en korkunç şey ‘bunun’ bize de
yapılabileceği değil, bunu bizim de yapabileceğimiz düşüncesidir
.”
405
Ona göre, bu
durumda yapılması gereken, özellikle otoriter iktidarların bulunduğu toplumların, ama
dahası modernliğin uzantılarının başka bir Holocaust’a yol açmadan önce, evrensel
olarak yapılması gereken, “güçlü bir ahlâkîlik ve çoğulcu politik” düşünceleri
yaymaktır, zira Holocaust benzeri felâketler için toplumsal koşullar hala mevcuttur.
406
Dostları ilə paylaş: |