TÜRK
İ
YE'DE ÇA
Ğ
DA
Ş
LA
Ş
MA
Bu tutumu, siyasa-şeriat bileşiminde karşıt bir mezhep olan Bektaşîlik beslemeye
başladı; bu dönemde yeniçerilik Bektaşîlik demek oldu. İleride göreceğimiz gibi,
yeniçeriliğin yok edilişi Bektaşîlik'e karşı da bir savaş olmuştur.
Bu örgütün militer yenileşmelere karşı direnişini doğru olarak kavramamız
için onun, militer kurum olarak siyasal örgüte bağlanışında da birtakım
değişik-
likler olduğunu kaydetmemiz gerekir. Siyasal kurumda, az sonra değineceğimiz
değişiklikler yüzünden, kulluk geleneğinin anlattığımız değişmelerinden çıkarları
olan kişiler de vardı. Yeniçerilerin ulufe tezkireleri yeniçeri ağalarına, mütevellile-
rine, ustalarına, hattâ devletteki daha büyüklere bir gelir kaynağı olmaya başla-
mıştı.
8
Yeniçerilik örgütünün yaşamasında çıkarları olan kişilerin etkisi, bu du-
rumdaki yeniçeriliğin kaldırılmasına varacak her reform çabasını baltalamıştır.
18. yüzyılda yeniçerilik imparatorluğun hemen her bölgesindeki şehirlerde
siyasal bir parti gücü haline geldi; bu yüzden yalnız bu bölgelerde değil, başkent-
teki siyasal kombinezonlarda da rol oynayacak bir güç oldu. Bu güç ulemânın ve
şeriatçıların değil, aşağıdan Bektaşîlerin, yukarıdan siyasal çıkarcıların elindeydi.
Yeniçerilerin reform girişimlerine karşı oluşlarını şeriatçılık ile, din taassubu ile yo-
rumlayamayız. Şeriatçılığın reformlara karşı çıkışı başka bir kaynaktan gelir ki,
aşağıda göreceğimiz gibi bu kaynak, din değil siyasadır.
işte, Rochefort projesi dolayısıyla tartışılmaya başlanan reform girişimlerinin
karşısına çıkacak olan güçlerden biri budur. Böyle bir örgütün başındakiler, hükü-
mette olanlara dayananlar, çağdaş yöntemlere göre eğitilecek bir ordu kurularak
onun askerlikten ve askerlik sanayiinden yoksunlaşmış bir gücün karşısına çıka-
rılmasını istemeyeceklerdi. Hükümdarların bazılarında da bu ocağı kaldırmak için
ciddî bir istek yoktu; kimileri de dayanacakları militer güç kalmayacağından kor-
karak vezirleri aracılığıyla "gizlice" kendilerini savunacak yeni eğitimli birlikler
sağlama yolunu arıyorlardı.
Militer kurum, siyasal makineye bağlı, yeni teknik gelişmelerin gerektireceği
masraflar hazinenin durumuna bağlı, ordunun durumu ise ulûfeli
askerin savaş-
larda gözükmemesi yüzünden ücretle tutulan ya da Hasan el-Kâfi'nin değindiği
gibi zorla savaşa sürülen kişilerin masraflarına bile para yetiştirecek güçte olmadı-
ğından yeniçeriliğe yeni araçlar, teçhizat, eğitim sokulamıyordu. Böyle koşullar
altında, her militer örgüt amaçtan yoksun, düzensiz, disiplinsiz bir yığın haline
gelir. Yeniçeri direniciliği işte bu koşullar altında ortaya çıktı.
Fakat yapısal engeller arasında, geçen bölümde gözden geçirdiğimiz reform
girişimlerinin karşısına çıkan tek engel bu değildir. Kapıkulu savaş hizmetlileri
ocağının siyasal ve bürokratik üst tabakası ya kurulu düzende çıkarları olan kişi-
lerin ya da militer alanda bile reformlarla Osmanlı rejiminin varlığının ve bütünlü-
78
İ
Ç VE DI
Ş
ENGELLER
günün kalkması ya da değişmesi gerekeceğini görenlerin etkisi altındaydı. Bir bö-
lüğü devlet gelirlerini çeşitli yollarla kendilerine çevirerek toplumun fakirleşmesiy-
le orantılı bir biçimde büyük servetler ediniyordu. Osmanlı tarih yazarlarının Lâle
Devri dolayısıyla sözünü ettikleri israf ve sefahat, bu servet birikimi sahiplerinin
ekonomik kalkınma ile ilgili olmaması anlamında önemlidir.
9
Bu kişiler, Avru-
pa'da (İngiltere, Fransa, Almanya'da olduğu gibi) feodalizmin olgunluk çağında,
mutlakıyetçi monarşinin kurulduğu dönemdeki feodal Rusya'da olduğu gibi bir
aristokrasi sınıfı teşkil etmezler, edinilen servetler ekonomik yatırıma gitmez, sa-
hipleri ekonomik amaçlar gütmezlerdi. Bundan ötürü, kapitülasyon siyasetine
karşı belirlenen bir ekonomi politikası güdülmesi de olmamıştır. Başlıca servet
edinme kanalı haline gelmiş olan "mansıp'ların hemen hemen tümü "iltizam" ya
da "malikâne" olarak satılan yerlerdi.
10
Böyle bir düzenin ıslahı istenemezdi.
Üçüncü bir yeni koşul, Rumeli ve Anadolu'ya yayılmış hale gelen yeniçeri
küçük esnaf partisine ilâve olarak, taşralarda merkezdeki padişah sarayının, yö-
netici tabakasının yetkilerini paylaşmak davasına kalkacak olan derebeyliğin ge-
lişmeye başlamasıdır. Lâle Devrinde açılan uzun İran savaşları ile başlamış olan
eşkıyalık, kendi doğal karşılığı olan derebeyliğin de gelişmesine yol açtı.
11
An-
cak, derebeylik çağdaşlaşma yönünde atılacak adımları çelmeleyecek güce 18.
yüzyılın sonlarına doğru gelecektir. Tasarlanan askerî reformun vilâyetlere geniş-
letilmesi o zaman başlayacağından bu yeni güçle karşılaşmanın daha sonra ola-
cağını göreceğiz. Şimdiki dönemde yaptığı, daha da temelde olan bir iştir. Dere-
beylik, reâyâ ve esnafın üretim güçleriyle ekonomiye hükmetme zorunda olan
devlet arasına giren bir güçtür. Mahallî derebeyler yeni üretim ilişkileri geliştiri-
yor, çağdaş ekonominin gelişimine aykırı bir yönde toplum düzeyinde tutucu bir
güç durumuna geliyorlardı. Bu kökleşme, daha sonra çağdaş bir üretim sistemi
uygulamayı gerektiren girişimleri olanaksız duruma getirecektir.
Bunlar iç koşullardır. Bir de dış koşullara bakalım. Geçen bölümde, reformcu
yazarların Rusya'daki gelişmeler üzerine yaptıkları uyarmaların anlamları, 18.
yüzyılın ortalarından sonra Osmanlı devletinin dış siyasetinin en büyük sorunu-
nun ortaya çıkmasıyla iyice belirlendi. Lâle Devrinin başlarında Fransa'ya dönüş,
yalnız yenileşme istekleriyle değil, Rusya'ya karşı Fransa'dan yardım ya da itti-
fak sağlama isteği ile olmuştu. Fransa, Avrupa politik güçleri arasındaki denge
düşüncesiyle böyle bir ittifaka yanaşmadı; fakat uzman, araç sağlama biçiminde
yardım yüzyılın ortalarında başladı.
Fakat, Fransa'nın yardım siyaseti başlangıçta Osmanlı devletini Rusya'ya
karşı militer anlamda güçlendirme, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun
Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde ticaret üstünlüğü sağlaması gibi iki amaç gü-
79