Ölmeyi Reddeden Kral
"Bu, harikaların harikası," diye haykırdı Gılgamış. "Ger
çekten Anu'nun eseri!"
Rahipler, üzeri açılmış gövdeye baktı ve yerde duran par
çaları gördü.
"Bu, bir açıklığın içindeki başka bir açıklık," dedi Gılga
mış. "Ancak içi boş. Ellerimle araştırdım ve orada hiçbir şey
yok."
Ellerini, avuçları yukarıya dönük şekilde açtı; rahipler,
hiçbir şey tutmadığını görebilsinler diye. Sağ eli istemsizce
titredi.
"Bu bir kehanet ve Anu' dan bir kehanet," dedi başrahip.
"Eğer bir kehanet varsa, ben görmüyorum," diye yanıtladı
Gılgamış. "Belki de kilidini bit rahibin açması gereken bir sır
dır ... Haydi, arayın onu."
Rahibe yaklaşması için işaret verdi ve kendisi geri çekildi.
Başrahip meydan okumayı kabul etti ve nesnenin çevresi bir
an içinde bir grup rahip tarafından sarılmıştı. Rahiplerin gör
mezden geldiği Gılgamış, derenin kıyısından yukarıya doğru
tırmandı.
Askerler tarafından artık geride tutulmayan ve rahiple
rin ne keşfedeceğini görmeye hevesli kalabalık, köprüde ve
kıyılar boyunca ilerledi. Herkes aşağıda neler olup bittiğiyle
ilgilenirken kalabalığın fark etmediği Gılgamış, geriye gitti.
Sonra adımlarını hızlandırdı ve görülmeden olay yerini terk
etti.
Kıvrılan sokağı takip ederek saray alanından ve yanın
daki zengin mahalleden aceleyle uzaklaştı. Daracık sokaklar
ve geçitlerin arasından rüzgar gibi ilerleyerek ve yaklaşan
ayak seslerini duyduğunda gölgelere saklanmak için dura
rak, Zanaatkarlar Mahallesi'ne ulaştı; burası, şehrin birçok
zanaatkarının ve ustasının yaşadığı, çalıştığı ve mallarını
sattığı bölgeydi. Ninsun'un tanrıça olarak Kutsal Bölge'nin
92
Zecharia Sitchiıı
içindeki İrigal Tapınağı'nda kendine ait bir mabedi ve yaşam
alanı vardı.
Ancak son eşi ve Gılgamış'ın babası olan Yüksek Rahip
öldükten sonra, en sevdiği çalışma yerinde, geceleri de dahil
olmak üzere giderek daha uzun zaman geçirmeye başladı:
Zanaatkarlar Mahallesi'ndeki Diriltme Evi. Şifacılardan biri
olarak kendini, Tufan' dan sonra Tufan'ın kirlettiği sular yü
zünden Dünyalılar arasında yayılan hastalıkları önlemeye
ve böceklerle sürüngenlerin çoğalmasına son vermeye yar
dımcı olmaya adamıştı. Gılgamış, şimdi aceleyle Diriltme
Evi'ne doğru gidiyordu. Oraya vardığında ana kapıyı kul
lanmaktan kaçındı. Onun yerine bir köşeyi dönerek yan so
kağına girdi. Duvarda belli bir noktaya ulaştığında özellikle
bir tuğlayı aradı ve onu hareket ettirdi. Duvarın bir bölümü
sihirli bir şekilde kendiliğinden açıldı ve alçak bir açıklığı
ortaya çıkardı.
Burası Ninsun'un, avluyu her zaman, gece gündüz doldu
ran kalabalık tarafından saldırıya uğramadan gelip gidebil
mesini sağlayan gizli bir girişti. Gılgamış eğilip içeriye girdi
ve geçtikten sonra hığlayı yeniden hareket ettirdi. Duvar, bir
anda tuğlalarıyla birlikte kapandı ve açıklıktan hiç eser kal
madı.
Kompleksin duvarları, büyük bölümü iyileşmek için ge
lenlerin kamp kurup tedavi sırası beklediği geniş bir avluya
ayrılmış dikdörtgen bir alanı çevreliyordu. Birçok odaya bö
lünmüş geniş bir ev, hastane ve klinik işlevi görüyordu. Daha
küçük birçok bina, tahıl, su ve bira depoları olarak, bir tanesi
de ölülerin hazırlanması için kullanılıyordu. Diriltme Evi'nin
çalışanlarının yaşadığı iki küçük ev vardı. Bir de daha sağlam
yapılmış ve özenle beyaza boyanmış bir ev, içinde Ninsun'un
teşhis ve tedavi için kullandığı sihirli aletlerini tuttuğu yer
olan müstakil evi vardı.
93
Ölmeyi Reddeden Kral
Bir hizmetçi, kapırun eşiğinde bir minderin üzerinde uyu
yordu ve onu uyandırmadan içeriye girmenin yolu yoktu.
Gılgamış bağırmasını engellemek için elini ağzına koyarak,
onu dürterek uyandırdı. Kadın, korkusu geçtiğinde onu ta
nıdı.
"Tanrıça, annem, burada mı?" diye fısıldadı.
Kadın, başıyla onayladı.
"Uyandır onu," dedi. "Bu, çok acil bir konu!" diye ekledi,
hizmetçinin duraksadığım görünce.
Kadın onu içeriye aldı ve doğrudan tanrıçayı uyandırma
ya gitti.
Ninsun yatak odasının kapı eşiğinde belirene kadar, bir
kaç dakika geçti. Gılgamış onu tavandaki aralıklardan parla
yan ayın ışığında görür görmez ileriye atıldı; diz çöktü ve an
nesinin elini öptü. Altıncı parmağı doğumdan kısa süre sonra
ameliyatla alınan ellerdendi.
"Sevgili oğul," dedi Ninsun, "Gecenin bu saatinde seni
buraya hangi rüzgar ath?"
"Bir ölüm kalım meselesi," diye yanıtladı Gılgamış.
Ninsun, ayağa kalkabileceğini belirtmek için onun elini çek
ti. Hizmetçiye eliyle çıkmasıru işaret etti. Sonra kendisi en sev
diği koltuğuna otururken Gılgamış'ı bir divana yönlendirdi.
Gılgamış, annesine baktı. "Ey annem," dedi, "ne kadar
genç ve güzel görünüyorsun! Benim küçük kız kardeşim gibi;
annem gibi değil!"
Ninsun elini uzattı ve Gılgamış'ın yanağına dokundu.
"Görünüşüm aldatıcıdır, oğlum," dedi. "Yalnızca Dün
yalılara genç görünüyorum. Yeryüzü'nde doğduğum için,
Nibiru' da doğanlardan daha hızlı yaşlandım. Nibiru'ya taşın
ma tedavisi önerildi... Ama İştar sana sonsuz gençliği bağışla
mak için güçlerini kullanmadan Dünya' dan ayrılmayacağım.
Bunu onunla konuştun mu?"
94
Zecharia Sitchin
"Elbette konuştum; tüm gerdek gecesi boyunca. Ama ya-
karışlarımı duymazdan geldi."
"Seni bu gece buraya getiren ölüm
kalım
meselesi bu mu?"
"Hayır; çok daha büyük bir mesele."
"Enkullab' ın kehanet sözleri mi?"
"Beni bir günahkarın ölümüyle tehdit etti ... "
"Gerçekten de öyle," diye yanıtladı Ninsun. "Kötü sözleri
ni
herkes duydu. Kutsal sözler daha yüksek duyulduğu için
onları podyumdan söylemiş olmalı. Onun sözlerini dikkate
alma, Gılgamış. Kutsal İştar kendi yorumunu belirtti ve bir
sonraki Yeni Yıl festivaline kadar tek önemi olan, bu."
"O değil, anneciğim," dedi Gılgamış. "Bu, Anu'nun bana
gönderdiği kehanetle ilgili!"
Ninsun'un aklı karışmış görünüyordu. "Anu sana bir ke
hanet mi gönderdi?"
"Burada," dedi Gılgamış ve kıyafetinin cebinden göksel
nesneden söküp aldığı diski çıkardı. Sağ eli titrerken, onu an
nesinin ayaklarının dibine bıraktı.
Kadın önce onun titreyen eline, sonra da diske baktı. "Bü
yük Anunnaki!" diye haykırdı. "Bu kutsal tablete nerede rast
ladın?"
"Anneciğim," dedi Gılgamış, "Geceleyin huzurum kaçın
ca sarayın dışında dolaşmaya çıktım. Kehanetler gece Gökler
de ortaya çıktı. Gökteki bir yıldız giderek büyüdü. Anu'nun
eseri bana doğru indi!"
Nesnenin düştüğü yere nasıl aceleyle gittiğini, kalabalığı,
kargaşayı ve göksel nesnenin sıkışıp kaldığı yere dere kenarı
boyunca nasıl indiğini anlatırken Gılgamış, annesine onu na
sıl gevşetip açmaya çalıştığından da söz etti.
"Onu kaldırmaya çalıştıysam da benim için çok ağırdı.
Onu sallamaya gayret ettim; ama ne kıpırdatabildim ne de
yerden yükseltebildim ... "
95
Dostları ilə paylaş: |