Zecharia Sitchin
omuz verdilerse de toprağa öyle sağlam girmişti ki, kımılda
mıyordu. Pes eden soylular, pürüzsüzlüğüne dokunarak ve
parlak yüzeyini hayranlıkla izleyerek, nesnenin çevresinde
toplanıp ayakta durdular. Nesnenin biçimi ve göksel köke
ninden şaşkına dönmüş halde, anlamını ve amacını tartışma
ya koyuldular.
"Anu'nun eseri bu," diye noktayı koydu bir tanesi ve nes
ne gerçekten Anu'nun evinden, Göklerden geldiği için, hepsi
ona çabucak hak verdi. Bunun farkına varan soylular dizle
rinin üzerine çöküp yere eğilerek, nesneyi öpmeye giriştiler.
Bazıları dua mırıldanırken ve saygı gösterilerinin coşkusu
büyürken soylular, kutsal nesneden birer birer uzaklaşmaya
başladılar.
O sırada bir grup rahip, Kutsal Bölge' den gelerek oraya
ulaşmışh. Kalabalık, neler olduğunun ve nesnenin yerinin
bilgisini onlara bağırtılarıyla vererek, onlara yol vermek için
açıldı.
"Göklerden bir kehanet bu," dedi başrahip, derenin kıyı
sından aşağıya bakarak. "Yeni Yıl festivali bitmek üzereyken
Anu tarafından gönderilen bir kehanet."
Kalabalıktan amin çığlıkları yükseldi. "Daha önce benzeri
hiç görülmemiş bir kehanet bu," diye devam etti rahip. "Bu
gerçekten Anu'nun, yalnızca büyük tanrıların dokunması ve
kabul etmesi için yarattığı eseri... Onun kutsallığını çiğneyen
adama yazıklar olsun ... Bu yıl içinde öleceği kesin!"
İnsanlar kalplerine aşılanan korkuyla birbirlerini itip ka
karak geriye doğru uzaklaştılar. Soylular da aceleyle yuka
rıya ve uzağa tırmandılar, nesneye hiç dokunmamış olmayı
dileyerek. Derenin kıyısında yalnızca rahipler ve göksel ke
hanete tanıklık eden Gılgamış kaldı.
"Büyük kral," dedi başrahip, "Anu'nun eserinden uzakla
şın! Bu kehanet tanrılar için; ölümlüler için değil!"
89
Ölmeyi Reddeden Kral
"Ben sade bir ölümlü değilim," diye sertçe yanıtladı Gılga
mış. "Benim üçte ikim tanrı! Kaderler Kehaneti'nde söylenen
bu. Bu kehanet,
benim
için!"
Gılgamış, rahibin yanıtını beklemeden düşmüş nesneye
yeniden yaklaştı. Önce onu elleriyle temkinlice hissetti. Soğu
muştu; şayet yaşamı vardıysa, belli ki artık onu terk etmişti.
Kulağını onun pürüzsüz yüzeyine dayadı ve dinledi; tuhafbir
uğultu duyabiliyordu. Hançerini kullanarak nesneye nazikçe
vurmaya başladı; herhangi bir etkisi olmuşa benzemiyordu.
Daha sert vurduğunda, çok bira içildikten sonra göbeğe vu
runca çıkana benzeyen sessiz bir gümleme oldu. Nesnenin
orasına, burasına hançeriyle vurarak çevresinde dolaştı, için
de yaşam varsa irkiltebilmek ·umuduyla. Sonra bir noktaya
vurduğunda aniden bir tıslama sesi oldu.
"Bir yılan, kutsal bir yılan!" diye bağırdı Gılgamış ve geri
ye çekildi. Sonra toprağa giren nesne hareketsiz kalırken, üst
bölmesinin dönerek ağır ağır yükselişini müthiş bir şaşkınlık
la izledi. Ardından tıslama sesinin durmasıyla birlikte, o da
durdu.
Gılgamış, bir süre sessiz nesneyi izleyerek kıpırdamadan
durdu. Sonra cesaretini yeniden toplayıp ona doğru adım attı
ve havaya kalkmış üst bölmeyi kavradı. Onu yalnızca ince
lemek istiyordu; ancak çekme hareketi, üst bölümün gömük
gövdeden ayrılmasına neden oldu.
Bunun olmasını beklemeyen Gılgamış, bölmeyi elinden bı
raktı; ruhsuz bir pat sesiyle yere düştü. Hala toprağa sıkışmış
halde duran bölümdeki bir açıklık şimdi görünür olmuştu ve
Gılgamış, bir göz atmak için temkinlice eğildi. Yuvarlak açık
lık bir adamın geçebileceği kadar geniş olmakla birlikte, içe
rideki ayrıntıları görebilmesi için fazla karanlıktı. Ancak bir
pırlama sesi duyabiliyordu ve başını içeriye sokup elleriyle
yoklayınca, sesin kaynağının nesnenin bir kol uzunluğu ka-
90
Zecharia Sitchin
dar içinde top biçiminde bir uzanb olduğunu saptadı. Topu
kavrayıp çekmek için her iki elini içeriye soktu.
Uzanbyı çekip, eğip, kımıldatmaya uğraştığında ilk başta
hiçbir şey olmadı. Sonra aniden bir ışık patlaması oldu; el
lerini ateşe sokmuşçasına kavrulmuş hissetti ve tüm bedeni
sarsıldı. Ancak kavradığı her ne ise, şimdi gevşeyip gelmişti
ve Gılgamış, arkasındaki bir şeyin kalkanı olan bir tür kapa
ğı kaldırabileceğini fark etti. Kapağı yere bıraktı ve yeniden
içeriye baktı. Pırlama sesi daha güçlüydü ve kaynağı donuk,
altınsı bir ışık yayan bir nesneydi. Mekanizmanın tama
mı gibi, bu nesne de Gılgamış'ın daha önce gördüğü, hatta
eski masallarda betimlenen hiçbir şeye benzemiyordu. Ama
Anu'nun kendisine yönelik bir kehaneti olduğuna emindi ve
bu düşünce, bilinmeyen riske girmeyi sürdürmesi için ona
cesaret veriyordu.
"Ne buldunuz, Efendi Gılgamış?" diye sordu başrahip,
aşağıda, derede neler olduğunu öğrenmeye can atarak. Gıl
gamış'ın ilk seferinde duymamış olabileceği ihtimaline karşı
soruyu bağırarak yineledi.
"Bu, gerçekten de bir yap-boz," diye yanıtladı Gılgamış.
Her iki elini de içeriye soktu ve Anu'ya bir dua söyleye
rek, pırlayan ve parlayan nesneyi kavradı. Çok şaşırtıcı şe
kilde kolaylıkla kaldırılabiliyordu. Metalik bir his uyandırsa
da, çok hafif görünüyordu. Ancak onu kaldırdığı anda, par
laklığı kayboldu ve pırlama sesi kesildi. Onu dışarıya çıkardı;
ayın ışığında, tepesi düz, alt kısmı hafif dışbükey, pürüzsüz
bir disk tuttuğunu görebiliyordu. Diski aceleyle kıyafetinin iç
cebine yerleştirdi.
Bunu yapar yapmaz arkasından ayak sesleri geldi. Döndü
ve rahipleri gördü. Sonunda meraklarına yenilerek aşağıya
inmek ve daha yakından bakmak için cesaretlerini toplamış
lardı.
91
Dostları ilə paylaş: |