Ölmeyi Reddeden Kral



Yüklə 0,54 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/80
tarix18.06.2018
ölçüsü0,54 Mb.
#49351
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   80

Zecharia Sitchin 
halde şık ve sofistike görünüyordu.  Astra çevresinde gelişen 
sohbetlere kulak misafiri oldukça, kendini  tamamıyla bulun­
duğu  yere  yabancılaşmış  hissetti.  Acaba  bu,  yalnızca  onun 
kuruntusu  muydu;  yoksa  rütbeleri  sökülmüş  ve  sanki  ona 
dar  gelmeye  başlayan  eski  havayolu  hostesi  üniformasının 
içinde,  gerçekten  de  ona  mı bakıyorlardı? Oraya ait olmadı­
ğını, orada olmasının bir hata, daha da kötüsü, tatsız bir şaka 
olduğunu biliyorlar mıydı? 
Bakışları, merdivenin tepesinde duran uzun, ince, genç bir 
adamınkilerle buluştu. Kadehini kaldıran adam Astra'ya gü­
lümsedi ve gözlerini ondan ayırmadan, kalabalığın arasından 
ona doğru ilerlemeye başladı. 
"Merhaba,"  dedi  ona  ulaşhğında.  "Seni  bir  insan  denizi­
nin  ortasındaki  çorak  bir  adada  yapayalnız,  elinde  bir  içki 
bile yokken görünce, kurtarmaya geldim ... Burada yalnız nu­
sın ?" 
"Yalnız ve kafası karışmış," dedi Astra.  "Sadece içkim ol­
masa, yine iyi; buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyorum." 
"Buraya nasıl geldiğini bilmiyor musun?" diye neşeyle yi­
neledi  adam.  "Bayılhlarak  ve  sihirli  bir  halının  içine  sarılıp 
taşınarak, tabii ki!" 
Kadın  güldü.  "Hayır;  demek  istediğim,  neden  davet 
edildiğimi ya da beni kimin davet ettiğini bilmiyorum. Sen 
biliyor musun?" diye sordu, adamın gözlerinin içine baka­
rak. 
"Kimin umrunda?" dedi, "sen burada olduğun ve seni daha 
yakından tanıyabildiğim sürece. Ben sizin Henry isimli kurta­
rıcı şövalyenizim. Siz de adınızı bahşeder misiniz, Leydim?" 
"Astra." 
"Ne kadar  harikulade,  ne  kadar  kutsal...  Size  bir  içki  al­
mamı ister misiniz, benim  büyüleyici Leydim?"  derken,  ona 
doğru eğilen adamın yüzü, kadınınkine yaklaşmışh. 



Ölmeyi Reddeden Kral 
Kadın,  dudaklarının  birleşmesini  engellemek  için  başını 
geriye çekti. 
"Ah, evet, Henry; bir içki çok hoşuma gider; hemen şimdi, 
lütfen." 
"Kıpırdama,"  dedi,  "Göz  açıp  kapayıncaya  kadar  döne­
rim." 
Döndü  ve  kafeteryaya  giden  merdivenleri  brmanmaya 
başladı.  Aynı anda Astra  kendini  tam  ters yöne, kalabalığın 
içine atb. 
Davetli  güruhu  şimdi  Yunan  heykellerinin  bulunduğu 
galeriyi ve girişten bu galeriye kadar olan bölümü tamamen 
doldurmuştu.  Baskıyı azaltmak ve  heykellerin hasar görme­
sini önlemek için hizmetliler, müzenin Asur bölümüne giden 
yolu kapatan halat bariyerleri kaldırıyorlardı. Bu yeni açılan 
alana bir kalabalık dalgası yönelince, Astra da orada kendine 
bir yer buldu. 
Bu  bölümün  girişinin  iki  yanında,  ilahi mertebelerini  ele 
veren  boynuzlu  başlıklar  giymiş,  insan  boyunda,  koruyucu 
tanrı heykelleri duruyordu.  Günümüz  ziyaretçilerini karşıla­
mak için girişe yerleştirilmişlerdi; bpkı eski Asur' da kendile­
rine tapanları karşıladıkları gibi.  Aralarından geçerek müze­
nin daha  önce  birçok kez geldiği  bölümüne  varan Astra' nın 
huzursuzluğu biraz azaldı. Onunla birlikte içeriye akın eden 
insanların büyük bölümü sola döndü; bir zamanlar Asur kra­
lının tahtını koruyan, kartal kanatlarına ve koruyucu bir tan­
rının insansı başına sahip boğalardan oluşan bir çift mitolojik 
yarabğı betimleyen devasa heykellerin görüntüsü, onları cezp 
etmişti.  Astra  ise  MÖ 
1. 
binyıldan  kalma  bir  sıra  Asur  steli 
ne doğru sağa sapb; bu taş sütunlar, büyük Asur tanrılarının 
kutsal simgeleri tarafından korunan kralı temsil ediyordu. Bu 
beş simge her stelde yineleniyordu ve bölümün duvarına yer­
leştirilen pano, ziyaretçilere bilgi veriyordu. 



Zecharia Sitchin 
Astra  sözcükleri  kendi  kendine  söyleyerek,  açıklamayı 
okudu:  "Boynuzlu  başlık,  Göklerin  Tanrısı  Anu'yu  temsil 
ediyordu.  Kanatlı  Disk,  oğlu  Aşur'un,  Asur  tanrılar  sistemi 
liderinin  kutsal  simgesiydi.  Hilal,  Ay  Tanrısı  Sin'in  sembo­
lüydü.  Çatallı yıldırım, Adad'ı temsil ediyordu.  Sekiz köşeli 
yıldız, Romalıların Venüs diye adlandırdığı, savaş ve aşk tan­
rıçası İştar'ın simgesiydi." 
Astra  açıklamayı  okuduktan  sonra  bir  stelden  diğerine 
doğru yürüdü ve her birindeki simgeleri tek tek inceledi. Eli­
ni kutsal simgelere doğru kaldıran ve başparmağıyla İştar'ın 
simgesini  gösteren  Kral  Aşurbanipal'in  stelinde,  durakladı. 
Çevresindekileri görmezden gelerek, simgeye dokunmak için 
elini uzath; parmakları eski oymayı okşarken, nabzı hızlandı. 
Bakışları kralın ağzına odaklandı, taştan dudaklara dokundu 
ve  fısıldadı,  "Ey  eski  dudaklar,  ölümsüz  mesajınızı  yeniden 
söyleyin!" 
Gözlerini kapadı ve çevresindeki gürültüye karşın, fısıldanan 
sözcükleri açıkça duyabildi: "Bak, Astra; kader yıldızına bak ... " 
Elini  geriye  çeken  Astra,  gözlerini  açtı.  Aniden  döndü. 
Henry, elinde onun için aldığı içkiyle tam arkasında duruyor­
du. Gülümsüyordu. 
"Az önce benimle mi konuşuyordun?" dedi kadın. 
"Tatlı  sözlerim  henüz  dudaklarımdan  dökülmedi,"  dedi 
adam. "Aslında seninkilere bastırılacak canlı dudaklar varken 
neden donmuş dudakları okşadığını sormak üzereydim." 
"Bana bir şeyler söylendi," dedi Astra.  "Kulağa tuhaf ge­
lebilir; ama daha önce de bu heykelden sözcüklerin geldiğini 
bir kez duymuştum." 
"Ne  kadar  ilginç,"  dedi  Henry.  "Devam  et."  Kadehi  ona 
uzattı. 
"Bu simgeler bir şekilde bendeki bir yere dokunuyor," sim­
gelere yeniden bakmak için dönen Astra, devam etti.  "Mesa-



Ölmeyi Reddeden Kral 
iden sonra mümkün olduğunca onlara bakmaya geliyorum ... 
Bir sır, gizli bir mesaj saklıyor gibiler." 
"Ve sonra taş sana mesajı fısıldıyor, öyle mi?" 
"Deli  değilim;  konuşulan  sözcükler  duydum,  şimdi  ve 
daha önce," diye  yanıtladı Astra, kadehini  heykelin  şerefine 
kaldırarak. 
Arkasını  döndü.  Kalabalık tarafından  sürüklenen  Henry, 
şimdi ondan birkaç metre ötedeydi. 
"Bana kültün  hakkında daha  çok  şey anlatmalısın," diye 
ona seslendi, kadehini kaldırırken. 
Astra onu duymazdan gelerek kalabalığın, aralarına daha 
çok mesafe koymasına izin verdi. Şimdi sanki herkes müzenin 
bu bölümündeydi.  Eski, kanatiı boğaların arasına yerleştiril­
miş küçük bir platformun üzerine çıkan bir adam, kalabalığı 
susturmaya çalışıyordu. Birçok denemenin sonunda, takibata 
başladı. 
"Bayanlar  ve  Baylar,"  dedi,  sert  bir  ses  tonuyla,  "benim 
adım James Higgins ve müzenin Bah Asya Eserleri küratörü­
yüm.  British  Museum  Mütevelli  Heyeti  adına 
Özel  Gılgamış 
Sergisi 
açılışına  hoş  geldiniz  demekten  memnuniyet  duya­
rım." 
Tepkileri  almak  için  bir  an  durup,  ardından  devam  etti. 
"Özel Gılgamış Sergisi, 
bir tür yüzüncü yıldönümünü kutlamak 
için  düzenlendi. 
On 
dokuzuncu  yüzyılda  Mezopotamya' da 
gerçekleştirilen  büyük  arkeolojik  keşiflerden  biri  de,  Asur 
Kralı Aşurbanipal'in Ninova'da  bulunan, yazılı kil  tabletler­
den  oluşan  geniş  kapsamlı  kütüphanesidir. Çoğu  zarar gör­
müş ya da parçalara ayrılmış olan tabletler, British Museum' a 
getirilmişti. Burada, bu binanın bodrum katında, ahşap kutu­
lar içinde  gelen  on  binlerce yazılı kil  parçasını ayıklama,  eş­
leştirme ve sınıflandırma görevi, George Smith'indi. Bir gün, 
gözüne,  büyük  bir  selden  bahsediyor  gibi  görünen  bir  par-
10 


Yüklə 0,54 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə