Zecharia Sitchin
halde şık ve sofistike görünüyordu. Astra çevresinde gelişen
sohbetlere kulak misafiri oldukça, kendini tamamıyla bulun
duğu yere yabancılaşmış hissetti. Acaba bu, yalnızca onun
kuruntusu muydu; yoksa rütbeleri sökülmüş ve sanki ona
dar gelmeye başlayan eski havayolu hostesi üniformasının
içinde, gerçekten de ona mı bakıyorlardı? Oraya ait olmadı
ğını, orada olmasının bir hata, daha da kötüsü, tatsız bir şaka
olduğunu biliyorlar mıydı?
Bakışları, merdivenin tepesinde duran uzun, ince, genç bir
adamınkilerle buluştu. Kadehini kaldıran adam Astra'ya gü
lümsedi ve gözlerini ondan ayırmadan, kalabalığın arasından
ona doğru ilerlemeye başladı.
"Merhaba," dedi ona ulaşhğında. "Seni bir insan denizi
nin ortasındaki çorak bir adada yapayalnız, elinde bir içki
bile yokken görünce, kurtarmaya geldim ... Burada yalnız nu
sın ?"
"Yalnız ve kafası karışmış," dedi Astra. "Sadece içkim ol
masa, yine iyi; buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyorum."
"Buraya nasıl geldiğini bilmiyor musun?" diye neşeyle yi
neledi adam. "Bayılhlarak ve sihirli bir halının içine sarılıp
taşınarak, tabii ki!"
Kadın güldü. "Hayır; demek istediğim, neden davet
edildiğimi ya da beni kimin davet ettiğini bilmiyorum. Sen
biliyor musun?" diye sordu, adamın gözlerinin içine baka
rak.
"Kimin umrunda?" dedi, "sen burada olduğun ve seni daha
yakından tanıyabildiğim sürece. Ben sizin Henry isimli kurta
rıcı şövalyenizim. Siz de adınızı bahşeder misiniz, Leydim?"
"Astra."
"Ne kadar harikulade, ne kadar kutsal... Size bir içki al
mamı ister misiniz, benim büyüleyici Leydim?" derken, ona
doğru eğilen adamın yüzü, kadınınkine yaklaşmışh.
7
Ölmeyi Reddeden Kral
Kadın, dudaklarının birleşmesini engellemek için başını
geriye çekti.
"Ah, evet, Henry; bir içki çok hoşuma gider; hemen şimdi,
lütfen."
"Kıpırdama," dedi, "Göz açıp kapayıncaya kadar döne
rim."
Döndü ve kafeteryaya giden merdivenleri brmanmaya
başladı. Aynı anda Astra kendini tam ters yöne, kalabalığın
içine atb.
Davetli güruhu şimdi Yunan heykellerinin bulunduğu
galeriyi ve girişten bu galeriye kadar olan bölümü tamamen
doldurmuştu. Baskıyı azaltmak ve heykellerin hasar görme
sini önlemek için hizmetliler, müzenin Asur bölümüne giden
yolu kapatan halat bariyerleri kaldırıyorlardı. Bu yeni açılan
alana bir kalabalık dalgası yönelince, Astra da orada kendine
bir yer buldu.
Bu bölümün girişinin iki yanında, ilahi mertebelerini ele
veren boynuzlu başlıklar giymiş, insan boyunda, koruyucu
tanrı heykelleri duruyordu. Günümüz ziyaretçilerini karşıla
mak için girişe yerleştirilmişlerdi; bpkı eski Asur' da kendile
rine tapanları karşıladıkları gibi. Aralarından geçerek müze
nin daha önce birçok kez geldiği bölümüne varan Astra' nın
huzursuzluğu biraz azaldı. Onunla birlikte içeriye akın eden
insanların büyük bölümü sola döndü; bir zamanlar Asur kra
lının tahtını koruyan, kartal kanatlarına ve koruyucu bir tan
rının insansı başına sahip boğalardan oluşan bir çift mitolojik
yarabğı betimleyen devasa heykellerin görüntüsü, onları cezp
etmişti. Astra ise MÖ
1.
binyıldan kalma bir sıra Asur steli
ne doğru sağa sapb; bu taş sütunlar, büyük Asur tanrılarının
kutsal simgeleri tarafından korunan kralı temsil ediyordu. Bu
beş simge her stelde yineleniyordu ve bölümün duvarına yer
leştirilen pano, ziyaretçilere bilgi veriyordu.
8
Zecharia Sitchin
Astra sözcükleri kendi kendine söyleyerek, açıklamayı
okudu: "Boynuzlu başlık, Göklerin Tanrısı Anu'yu temsil
ediyordu. Kanatlı Disk, oğlu Aşur'un, Asur tanrılar sistemi
liderinin kutsal simgesiydi. Hilal, Ay Tanrısı Sin'in sembo
lüydü. Çatallı yıldırım, Adad'ı temsil ediyordu. Sekiz köşeli
yıldız, Romalıların Venüs diye adlandırdığı, savaş ve aşk tan
rıçası İştar'ın simgesiydi."
Astra açıklamayı okuduktan sonra bir stelden diğerine
doğru yürüdü ve her birindeki simgeleri tek tek inceledi. Eli
ni kutsal simgelere doğru kaldıran ve başparmağıyla İştar'ın
simgesini gösteren Kral Aşurbanipal'in stelinde, durakladı.
Çevresindekileri görmezden gelerek, simgeye dokunmak için
elini uzath; parmakları eski oymayı okşarken, nabzı hızlandı.
Bakışları kralın ağzına odaklandı, taştan dudaklara dokundu
ve fısıldadı, "Ey eski dudaklar, ölümsüz mesajınızı yeniden
söyleyin!"
Gözlerini kapadı ve çevresindeki gürültüye karşın, fısıldanan
sözcükleri açıkça duyabildi: "Bak, Astra; kader yıldızına bak ... "
Elini geriye çeken Astra, gözlerini açtı. Aniden döndü.
Henry, elinde onun için aldığı içkiyle tam arkasında duruyor
du. Gülümsüyordu.
"Az önce benimle mi konuşuyordun?" dedi kadın.
"Tatlı sözlerim henüz dudaklarımdan dökülmedi," dedi
adam. "Aslında seninkilere bastırılacak canlı dudaklar varken
neden donmuş dudakları okşadığını sormak üzereydim."
"Bana bir şeyler söylendi," dedi Astra. "Kulağa tuhaf ge
lebilir; ama daha önce de bu heykelden sözcüklerin geldiğini
bir kez duymuştum."
"Ne kadar ilginç," dedi Henry. "Devam et." Kadehi ona
uzattı.
"Bu simgeler bir şekilde bendeki bir yere dokunuyor," sim
gelere yeniden bakmak için dönen Astra, devam etti. "Mesa-
9
Ölmeyi Reddeden Kral
iden sonra mümkün olduğunca onlara bakmaya geliyorum ...
Bir sır, gizli bir mesaj saklıyor gibiler."
"Ve sonra taş sana mesajı fısıldıyor, öyle mi?"
"Deli değilim; konuşulan sözcükler duydum, şimdi ve
daha önce," diye yanıtladı Astra, kadehini heykelin şerefine
kaldırarak.
Arkasını döndü. Kalabalık tarafından sürüklenen Henry,
şimdi ondan birkaç metre ötedeydi.
"Bana kültün hakkında daha çok şey anlatmalısın," diye
ona seslendi, kadehini kaldırırken.
Astra onu duymazdan gelerek kalabalığın, aralarına daha
çok mesafe koymasına izin verdi. Şimdi sanki herkes müzenin
bu bölümündeydi. Eski, kanatiı boğaların arasına yerleştiril
miş küçük bir platformun üzerine çıkan bir adam, kalabalığı
susturmaya çalışıyordu. Birçok denemenin sonunda, takibata
başladı.
"Bayanlar ve Baylar," dedi, sert bir ses tonuyla, "benim
adım James Higgins ve müzenin Bah Asya Eserleri küratörü
yüm. British Museum Mütevelli Heyeti adına
Özel Gılgamış
Sergisi
açılışına hoş geldiniz demekten memnuniyet duya
rım."
Tepkileri almak için bir an durup, ardından devam etti.
"Özel Gılgamış Sergisi,
bir tür yüzüncü yıldönümünü kutlamak
için düzenlendi.
On
dokuzuncu yüzyılda Mezopotamya' da
gerçekleştirilen büyük arkeolojik keşiflerden biri de, Asur
Kralı Aşurbanipal'in Ninova'da bulunan, yazılı kil tabletler
den oluşan geniş kapsamlı kütüphanesidir. Çoğu zarar gör
müş ya da parçalara ayrılmış olan tabletler, British Museum' a
getirilmişti. Burada, bu binanın bodrum katında, ahşap kutu
lar içinde gelen on binlerce yazılı kil parçasını ayıklama, eş
leştirme ve sınıflandırma görevi, George Smith'indi. Bir gün,
gözüne, büyük bir selden bahsediyor gibi görünen bir par-
10
Dostları ilə paylaş: |