İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
92
İşte ilâhî nizamın kâinattaki icaplarını yerine getiren, bu icap-
lar içinde kâinatın ahengini kuran ve onu kucaklayan bu tesirler
vahdetidir ki bütün hareketleri ve durumları meydana getirir ve
ruhların kâinatla münasebetini ve tekâmül akışının zaruretini
izah eder.
*
* *
Madde kombinezonlarının muhtelif değişmelerinin ve üst de-
ğerler almalarının, maddelerin inkişafında ne kadar büyük rol-
ler aldığını izah ettik. Ruhun kâinatla irtibatının yegâne gayesi
tekâmül olduğuna göre, ruha hizmet eden varlığın bu değişme-
lerden istifade etmesi ve bunun için de sayısız madde kombine-
zonlarıyla karşılaşması zarurî olur. Madde kombinezonlarının
sayısız kürelerde, sayısız şekilleri ve dereceleri vardır. Bir küre-
nin, bilhassa arz küresi gibi madde teşekkülâtı en zengin olan
kürenin imkânlarından başka, gene sayısız diğer kürelerin mad-
de kombinezonlarına ait imkân zenginlikleri ruhların tekâmül-
lerine yarayan bol materyallerdir. Fakat bir varlığın bu materyal
bolluğundan lâyıkı ile istifade edebilmesi için birbirinden çok
farklı ve dereceleri çok değişik olan bu sayısız kombinezonlarda
yaşadıktan sonra onları değiştirmesi ve üst kısımlara geçebilme-
si, kendi bulunduğu alt merhalede kullandığı madde kombine-
zonlarını bırakması iktiza eder ve illâ yukarı kombinezonlara
ulaşamaz ve basit durumunda kalır. Hâlbuki onun esasen, bu
madde kombinezonlarında tatbikat görmesinin gayesi daima
yukarılara ulaşmak ve böylece hizmet ettiği ruhun maddelerle
olan tekâmül safhalarının ikmalini sağlamaktır. O hâlde bir var-
lık, ihtiyacına göre evvelâ bir kürenin maddelerinden kurulmuş
bedenle sıkı irtibata geçecek, kendi süptil vibrasyonları ile onun
her zerresine hâkim olacak ve onu, mensubu bulunduğu ruhun
ihtiyaçlarına göre kullanarak bu sayede o küredeki kaba madde
kombinezonlarından ve bu kombinezonlarla diğer bedenler ara-
sındaki münasebetlerden doğacak hâdise vibrasyonlarını idraki
kanalı ile ruha gönderecektir ki onun bedenle olan bu irtibatını
insanların enkarnasyon diye isimlendirdiklerini evvelce söyle-
miştik.
BEDRİ RUHSELMAN
93
Varlığın, bedende işi bittikten sonra artık orada kalmasına lü-
zum ve ihtiyaç yoktur. Zira bu, kendi tekâmülü aleyhine olur.
Binaenaleyh işi bitince varlık, bedeni terk edecek ve başka mad-
de kombinezonları imkânları içine girecektir. İşte bir varlık, bir
bedenin bütün imkânlarından faydalandıktan sonra ondan daha
üstün başka bir madde mudilesi şartları içinde de tatbikatlara gi-
rişmek zaruretindedir. Fakat bu hâlin tahakkuk edebilmesi için
onun, ilk madde mudileleri şartlarından ayrılması, bedenini terk
etmesi lâzımdır ki buna da insanlar dezenkarnasyon veya ölüm
demektedirler.
*
* *
Ölüm; ilâhî nizamın ahengi altında, muayyen bir andaki de-
ğer farklanmasının miktarî bir ifadesidir. Yâni bir dünya bedeni,
dünya hayatı boyunca hizmet ettiği ruha, kendisinden beklenen
hizmeti lüzumu derecesinde gördükten sonra artık onun o ruha
vâsıtalık yapmak gayesi ortadan kalkmış olur. Bunun neticesinde
de o bedendeki değerlerin azalması icap eder. Zira ilâhî nizamda
lüzumu kalmayan bütün vetirelerin tasfiyesi zarurîdir. İşte bu
zaruretle, kendisinin canlanmasına sebep olan varlık karşısında,
bütün fonksiyonlarını ikmal edip artık işe yaramaz hâle gelmiş
dünya bedenine yukarıdan inen tesirler, yâni değerler kesilir. Bu
tesirlerin kesilmesiyle onun kombinezonlarındaki hareketlerin
bir kısmı silinmeye başlar. Bu sırada aşağıdan gelen tesirlerin de
müdahalesiyle o beden artık eski şeklini ve hâlini muhafaza ede-
mez. Parçalanmaya ve dağılmaya başlar ki bu hâlin kalitatif ola-
rak görünüşü ölümdür. Ve bu da beyindeki hüceyre varlıklarının
bedenlerini terk etmeye başlamasıyla gerçekleşir. Zira beyindeki
hüceyrelerin bedenlerini terk edişleri, bu hüceyrelere hâkim olan
varlığın bedenle olan alâkasını kesmesi demektir.
Dünya hayatı boyunca bu bedenden istifade etmiş olan var-
lık; müteakip inkişaf ve tekâmül safhalarına devam edebilmek
için daha üst tesirlerin değer ve mekanizmaları sayesinde, daha
müsait kombinezonlarla beslenmeye ve zenginleştirilmeye muh-
taçtır.
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
94
Bir dünyadaki bedenlenmeler serisinde, varlığın ölümleri ve
doğumları tevali ede ede nihayet o dünyadaki işi biter. Bu su-
retle orada ebediyen terk edilmesi icap eden bedene ait üst tesir-
lerin miktarı son defa olarak azaltılırken, diğer taraftan ve aynı
zamanda kazanılması lâzım gelen başka bir âlemin bedenine ait
tesir miktarları ve değerleri çoğaltılır. Demek ki ruhun tekâmü-
lüne hizmet eden varlık dünyadaki son ölümüyle o vasattan ay-
rılacak ve imkânları çok bol ve şümullü bir üst vasata geçecektir.
Şu hâlde nasıl, bir ruhun tekâmülü için kâinattaki onun süptil
maddî vâsıtasının, yâni varlığının kaba bir kürede doğuşu bir
icap ve zaruret ise ruhun müteakip tekâmülüne hizmet edebil-
mesi için bu süptil varlığın işine yaramayacak hâle gelmiş olan
kaba vasatları terk ederek muhtaç olduğu daha üst vasatlara geç-
mesi de o kadar kuvvetli bir icabın zarureti olur.
*
* *
Bir insanın ölümünü intaç eden bütün şekiller ve hâller, has-
talıklar, felçler, cinayetler, kazalar, tabiat hâdiseleri sadece bu
icap zaruretlerini, o varlığın müteakip inkişaf ve tekâmülüne en
uygun gelecek tarzda yerine getirmek içindir. Bu hakikati öğren-
dikten sonra artık ölümü ve ölüme sebep olan hâlleri birer felâ-
ket telâkki etmenin hiçbir mânâsı kalmaz. Buradaki bütün dâva,
ölüm denilen, bu alt vasattan üst vasata intikal sırasında insanın
alt vasatta iken, yâni dünyada iken kendisinden beklenen işleri
lâyıkıyla bitirmiş olması ve muvaffakiyetle hayatını geçirirken
kendisine yegâne rehberlik eden vicdanının yüksek realitelerin-
den ayrılmamış bulunması lâzımdır. Böyle yaptıkça hem o yük-
sek realitelere uymakla doğru yolu kaybetmemiş olur, hem de
vicdanının bu suretle daha ileri inkişaflarını temin ederek onun
kudretlenen rehberliğinden o nisbette çok faydalanmış bulunur.
O hâlde dünyada vicdan, tekâmül yolunda insanların en kudret-
li dayanağı ve kurtarıcısıdır.
Dostları ilə paylaş: |