Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə23/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   135

cinslerine saygı ve adaleti de yine bu şekilde mi dağıtayım, yoksa herkese
eşit bir şekilde mi?
“Herkese” diye cevap verdi Zeus. “Herkes ondan nasibini almalı. Eğer
sanatlarda olduğu gibi bu erdemlerden yalnızca birkaç kişi nasiplenirse
ortalıkta site filan kalmaz. Dahası benim adıma şu yasayı da koy: kim ki
bu   erdemlerden   payına   düşeni   almaz,   sitenin   laneti   sayılır   ve   ölüme
gönderilir”  
(Protagoras,
  320d   ve   devamı;   özellikle   322c   ve   sonrası;
alıntılar Guthrie’den).
Hikâyeye göre adalet Zeus’un yasasının bir parçasıdır. Onun somut,
özgül ifadeleri olan kurum, âdet ve gelenekler de yine ikili bir otoriteye
dayanırlar:   insani   kuramların   gücü   ve   Zeus’un   gücü.  “Protagoras”
bunların nasıl yürürlüğe sokulduğunu şöyle açıklar:
Çocuk kendine söylenenleri anlamaya başlar başlamaz bakıcısı, annesi,
özel öğretmeni ve babası, yaptığı ya da söylediği her şeyde ona bir şeyler
öğretmek, “bu doğru bu yanlıştır, bu şerefli bu utanç vericidir, bu sevap
bu günahtır: şunu yap şunu yapma” diyerek onu mümkün olduğunca iyi
bir insan olarak yetiştirmek için biribirleriyle yarışırlar. Eğer söz dinlerse,
ne âlâ. Yok dinlemezse, tıpkı eğri büğrü bir kalası kalıba vurur gibi, onu
gözdağı ve dayakla yola getirirler (325c3 ve devamı).
Anlatılanlardan   anlaşılacağı   üzere  Protagoras  yasaların   olması   ve
mecbur tutulması gerektiğine inanıyordu. Ve yine inanıyordu ki yasa ve
kurumlar mutlaka yönetme iddiasında oldukları top- lumların isterlerine
uyarlanmalı ve adalet o toplumlann ihtiyaç ve koşullarına “göre” tarif
edilmeliydi. Ne o ne de Herodot diğer sofistler ve sonraki “göreciler” gibi,
bu   kimi   toplumlarda   geçerli   kimi   toplumlarda   geçersiz   kurum   ve
yasaların o yüzden keyfi ve istenildiği gibi değiştirilebilir olduklarını öne
sürmediler.   Bu   noktayı   vurgulamak   önemli,   çünkü   öyle   görünüyor   ki
göreciliği eleştiren birçok kişi peşinen böyle bir çıkarsama yapılabileceğini
sanıyor:   oysa   yasa   ve   kurumlan   savunarak   ve   onlara   uyulmasını
sağlayarak da göreci olmak 
mümkündür.
Protagoras’m felsefesinin “göreci” bileşenleri iki kaynaktan çıkış alır.
İlki, bir rivayete göre, Protagoras Güney İtalya’daki pan- Helenik Thuri
kolonisi için özel yasalar hazırlamıştır. İkincisini ise, Platon’un uzun uzun
Protagoras’a atfedilen düşünceleri tartıştığı


Theaetetus  diyalogunda   bulabiliriz.   Bu   kitaptaki   tartışma,   doğrudan
Protagoras’la özdeşleştirilen birkaç parçadan biriyle başlar:
R5: insan her şeyin ölçüsüdür; olanların olduklarının, olmayanların
olmadıklarının ölçüsü. (152al ve devamı).
Bir   önceki   kesimde,   özellikle   de   24.   Dipnot’ta   (ve   ilgili   metinde)
işaret ettiğim gibi R5 (en azından) iki şekilde yorumlanabilir: “peşinden”
doğru   dürüst   tanımlanmış   ve   belirsizlikten   uzak   birtakım   sonuçlar
“getiren” bir öncül olarak; ya da açık bir tanım vermeksizin  genel bir
görüş ima eden pratik bir iş görme usûlünün ifadesi olarak. İlk durumda
(mantıkçıların   taraf   olduğu   yorumdur   bu)   cümlenin   anlamı   onun
uygulanmasına   ya   da   tartışılmasına   geçilmeden  önce  kuruludur;   ikinci
durumda   (bilimlerde   ya   da   başka   alanlarda   son   derece   verimli
tartışmalara   damgasını   vurmuş   olan   yorumdur   bu)   cümlenin
yorumlanması   onun   uygulanma   ya   da   tartışılmasının  bir   parçasıdır.
25
R5’in   açıklanış   tarzı   (152al-170a3)   ve   tartışmayı   zenginleştiren   birçok
ikincil   diyalog   İkincisini   benimsediği   izlenimini   verse   de   Platon’un
gönlünde yatan birinci yorumdur. Ama  tutumu  da yeteri kadar açıktır:
sabitleştirip çürütebileceği bir R5 versiyonu arar ve bulur;
R5a: birine bir şey öyle görünüyorsa, ona göre öyledir (170a3 vd.).
Burada “öyle görünen şey” ile kastedilen, bir kişiye bir şekilde hitap
eden (incelenmiş ya da incelenmemiş) bir kanıdır.
Platon bu yorumu baz alarak R5’i üç temel noktada eleştirir.
İlk eleştiri bir gözlemle başlar (170a6 vd.): kendi kanılarına gü-
25. Aradaki fark çevirilere yansır. İlk durumda çeviri kesin terimler kullanmak zorundadır;
örneğin  
anthropostun  somut bir insan mı, genel olarak insanlık mı, yoksa  idealize  edilmiş,
düşünen ve yargıda bulunan bir varlık mı olduğuna açıklık getirmelidir. İkinci durumda gevşek
ve açık-uçlu bir çeviri işin püf noktasını yakalayacaktır. Söz konusu sorunlar Kurt von Fritz’de
(“Protagoras”,  
Schriften zur Griechischen Logik,  Cilt   1,  Stuttgart  1978,   s.111   vd.)   ve   ayrıca
Guthrie'nin filolojik yorumları arasında 
{A History of Greek Philosophy, Cilt 3, Cambridge 1969, s.
188 vd.) anlatılır. Charles H.  Kahn (“The Greek Verb ‘to be' and the Concept of Being”,
Foundations of Language, Cilt 3, 1966, s.251 ve devamı ve The Verb Be in Ancient Greek, Dordrecht
1973, s.376)  inandırıcı argümanlar eşliğinde çevirinin şöyle olması gerektiğini söyler: “İnsan
olanın öyle olduğunun ölçüsüdür” (Man measures what is so [is the case] that it is so [that it is
the case])


venen   az   sayıda   insan   vardır.   Büyük   çoğunluk   uzmanların   tav-
siyelerine kulak verir. Dolayısıyla R5a neredeyse herkes açısından ve
hakikati insani kanılarla ölçtüğü için de, Protagoras açısından yanlıştır
(171c5 vd.; krş. 179b6 vd.):  “Protagoras  dolaysız bir şekilde kendi
kanısının   yanlış   olduğunu   gösteren   başkalarının   kanılarına   hakikat
atfetmekle yanlışa düşer.”
İkinci eleştiri uzmanların güvenilir öndeyilerie bulundukları oysa
işin ehli olmayanların böyle bir şey yapamadıklarıdır (178a5 vd.). Bu
bağlamda tıptan bir örnekle “karacahil bir kimse hekim tersini söylese
de   yakında   ateşinin   yükseleceğine   inanıyor   olabilir;   burda   her   iki
kanının da doğru çıkacağını söyleyebilir miyiz, yoksa yalnızca birisi
mi doğru çıkacaktır?” (178c2 vd.). Tabii ki birisi, der Platon -bu da
R5a’nın geçersiz olması demektir.
Üçüncü   eleştiri   toplumun   yapısıyla   ilgilidir.   “Toplumsal   ko-
nularda”, der Sokrates (172 1 vd.), “teori [yani R5a şeklinde okunan
R5] bize bir devletin İyi ve Kötü, Adaletli ve Adaletsiz ya da Dine
Uygun ve Dine Aykırı gibi yargıların söz konusu olduğu meselelerde
herhangi bir kanaati olabileceğini ve dolayısıyla da bunları yasa olarak
koyabileceğini -ki bunlar aynı zamanda onun Hakikat bildiği şeyler de
olacaktır- ve doğal olarak hiçbir kimse ya da devletin bu meselelerde
bir diğerinden daha bilge olmadığını” söyleyecektir. Fakat gelecekteki
gelişmeler bu inancın hatalı olduğunu ortaya koyabilir: bazı yasalar
devleti korurken bazıları onun parçalanmasına yol açar; bazı yasalar
yurttaşlara mutluluk getirirken bazıları yokluk, nefret ve felaket getirir.
O nedenle Hakikat, kanı (bireysel ya da kolektif, demokratik ya.da
aristokratik) zemininde aranamaz; ve R5a yanlıştır.
Bu argümanlar R5a’nın kamlar üzerine söylediklerini (kanılar on-
lara sahip olanlar açısından doğrudur) yine kanılan kullanarak boşa
çıkarır:   uzmanlar   meslekten   olmayan   insanlardan   daha   iyidir;   bir
problemi çözmeleri istendiğinde hepsi de aynı cevabı getirir; cevabın
gelecekte doğru olduğu ortaya çıkar; insanlann büyük bir kısmı uz-
manların değerlendirmelerine katılır -ve benzeri gerekçeler.
Fakat   Platon   bu   diyaloğu   yazdığı   sıralarda   bu   kanılar   po-
pülerliklerini yitirecek ve birçok meslekten olmayan insanın olduğu
kadar birçok uzmanın da hücumuna uğrayacaktır. Örneğin 
Ancient M
edicine'in
 yazan sağduyunun yerine anlaşılmaz teoriler koyan,


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə