karılacak tayin edici kanıtların ancak alternatif bir görüş yardımıyla
bulunabileceği, açıkça ifade edilebileceği olgusudur. Bir yandan
teorilerin olgularla yüzleştirilmesi gerektiğini ağzına sakız edip bir
yandan da karşıt kanıtlar ortaya çıkıncaya kadar birtakım alternatiflere
başvurulmasını yasaklamak, o yüzden, arabayı atın önüne koşmak
olur. Ve tüm alternatiflere çamur atmak, hattâ mümkünse defterden
silmek için “bilim”i kullanmak, hakkıyla elde edilmiş bir itibarı, onu
kazanmış olanların kemiklerini sızlata sızlata dogmatik bir tutumu
.sürdürmek için kullanmak demektir.
Bazı bilimadamları bilimi önüne çıkan her şeyi ezip geçen bir
buldozer gibi görüyor. Peter Medawar (The Art of the Soluble, Londra
1967, s. 114) şöyle diyor: “Bilim ilerledikçe tikel olgular açıklayıcılık
gücü ve kapsamı düzgün bir şekilde artan genel ifadeler bünyesinde
özümsenir ve bu yüzden, bir anlamda, bu tür ifadeler tarafından yok
edilir; öyle ki sonuçta olguların artık açıkça bilinmesine gerek kalmaz.
Tüm bilimlerde adım adım tekil örneklerin yükünden, tikelin
tiranlığından kurtuluyoruz”. Fakat zihnimize esneklik kazandıran ve
yasaya-gelir (lawful) benzerlik ve görünüşlerin aşırı etkisinde
kalmamızı engelleyen tam da bu “tiranlık”, ya da benim gerçek
yaşamın (tikeller arasında dönen bir yaşamdır bu) karmaşıklığı demeyi
tercih edeceğim şey değil mi? Dahası beşeri bilimlerde “açıklayıcılık
gücü artan” genel şemalara uymuyor diye bireysel görüşleri “yok
etmek”, akılsızca olmak bir yana, ahlâksız ve tiranca bir tutum değil
mi?
S.E. Luria o büyüleyici, öğretici ve çoğu zaman dokunaklı oto-
biyografisinde (A Slot Machine, A Broken Test Tube, New York 1985,
s. 123) şöyle yazıyor: “Bilimde önemli olan bugün için el altında
duran bulgu ve genellemeler toplamıdır: bilimsel keşif sürecinden
alınmış zamansal bir kesit. Ben bilimin ilerlemesini, bu süreçte sadece
aktif bilgi bütününün bir parçası haline gelebilen öğelerin hayatta
kalma şansı bulması açısından, kendi kendini silen bir şey olarak
görüyorum”.
18
“Crick ve Watson’un ortaya
zamanda kısır alternatifler arasında dolaşmaktan bıkacaklardır). Krş. Pavlov üzerine
düşüncelerim,
Philosophical Papers, Cilt 1, 6. Bölüm, 9. Kesim ve 5. Bölüm, 3. Kesim.
18. Piotr Kapitza, Cambridge’deyken, laboratuvarımn ön cephesine bir timsah
koyduğu DNA modeli”, diye devam ediyor Luria, “hakkıyla ayakta
kalmıştır. Diğer alternatif modeller ıskartaya çıkarılmış ve unu-
tulmuştur, nasıl ateşli bir heyecanla öne sürülmüş oldukları fark etmez.
DNA modelinin nasıl oluşturulduğunun . . . hikâyesi, insani olarak
etkileyici olabilir ama bilimin işlemsel içeriği açısından fazla bir
anlam taşımaz”. Fakat bilimadamlarını etkileyen ya da onlara yön
veren şey, bu “işlemsel içerik” değil, bu içerikle bilimadamlarının
kişisel merak ve istemlerinin nasıl çakıştığıdır. Örneğin Luria, “açık
seçik deneysel bir adım tarafından güçlü bir şekilde desteklenecek ya
da kesin bir şekilde reddedilecek ön- deyiler”e, “güçlü çıkarsamalar”a
yol açan olayları tercih eder (s.l 15 vd.). “Evren ya da Yerkürenin
oluşumuyla ilgili ‘büyük sorunlar’ ya da atmosferin üst katlarındaki
karbondioksit yoğunluğu gibi konular karşısında . . . heyecan
duymadığını itiraf [eder]” (s.l 19), ve Fermi’nin de aynı gerekçelerle
genel görelilik teorisine biraz soğuk baktığını kaydeder (s.120). Bu tür
bir yönelime sahip insanlarla dolu bir bilim şu “zayıf çıkarsamalarla
yüklü” teorik bilimden ciddi ölçülerde farklı bir bilim olacaktır (s.l
19); bu bilim hataları koruyacaktır: çünkü güçlü çıkarsamalara dayalı
olgular sık sık, bir dizi zincirleme zayıf çıkarsamayla dayanaksız
bırakılır ya da hatalı oldukları gösterilir (takip eden zamansal kesiti
baz alanların gözündeki anlamıyla). (Galile’nin yeryüzünün hareketine
karşı argümanları boşa çıkarması ve Boltzman’ın fenomenolojik
termodinamiği boşa çıkarması bu tür örneklerdendir.) O yüzden belirli
bir zaman kesitinde bilimin “işlemsel içeriği” öznel merak ve istemlere
(interest) göre yapılmış ve bu merak ve istemlerin bir araya getirdiği
varsayımlar temelinde yorumlanmış nesnel hamlelerin ürünüdür.
İçeriğin ne kadar çektiğini anlamak ve belki de onu biraz düzeltmek
için söz konusu merak ve istemleri anlamamız gerekir. Bu da bizi
Mili*in modeline götürür.
Tüm bunlardan bilimsel olmayan görüşlerin ya da sınanmış ve
yetersiz bulunmuş bilimsel görüşlerin kullanılmasına ya da yeniden
canlandırılmasına karşı hiçbir bilimsel argüman bu-
resmi asmıştı. Bunun ne anlama geldiğini soranlara şöyle cevap veriyordu: “Şey,
[bu] bilim timsahı. Timsah başını çeviremez. Tıpkı bitim gibi önüne geleni hırsla
yiyip yutan ağzıyla sürekli ileri doğru gitmek zorundadır.” Bkz. M. Rouze,
Robert
Oppenheimer,
New York 1965, s.12.
Ilınmadığı, ama bilimsel olmayan saçmalıklar ve çürütülmüş bilimsel bilgi
kırıntıları da dahil olmak üzere her türlü düşüncenin çoğul varoluşu lehine
(inandırıcı fakat asla tüketici değil) argümanlar bulunduğu sonucuna
varabiliriz.
Bu
sonuç
12.
ve
13.
Dipnotlarla ilgili bölümlerde açıkladığımız
şekliyle yerel bilgi düşüncesine bir başka destek daha sağlar.
Bilimin diğer tüm yaşam biçimlerini hükümsüz kıldığı fikrine karşı
üçüncü itiraz yöntembilim alanından yükselir: “bilim” diye kendinden
başka her şeyi dışladığı söylenen hayali bir birim yoktur.
Bilimadamları çok farklı alanlardan düşünceler almışlar, görüşleri sık
sık sağduyuya ve yerleşik öğretilere ters düşmüş ve her zaman
usullerini önlerindeki göreve uyarlayarak çalışmışlardır. Tek bir
“bilimsel yöntem” yoktur, olan bol miktarda fırsatçılıktır; ne olsa uyar
-ne olsa, yani belli bir araştırmacı ya da araştırma geleneğinin anladığı
anlamda bilgiyi geliştirme ihtimali olan her şey.
19
Pratikte bilim kimi
bilimadamı ve felsefecilerin koymaya çalıştığı sınırları sık sık
çiğneyen özgür ve sınırsız bir araştırma olarak işler. Fakat böyle bir
araştırma Rl’i reddetmez; tersine R1 onun en önemli elemanlarından
biridir. Dışlayıcı olan bilim değil bilimin bazı parçalarını ayırıp
önyargı ve cehaletle donduran bir ideolojidir.
Modern bilim bu ideolojiyi söküp atma yolunda epey mesafe kat
etti. “Ezeli ve ebedi doğa yasaları”nın yerine tarihsel süreçleri geçirdi.
Anlaşıldığı kadarıyla, zamanın bir başlangıcı olduğu gibi bir
zamanların “iğrenç” bir düşüncesine bünyesinde yer veren bir dünya
anlayışı yarattı. Yaşlı, kaba ve sınanmamış özne- nesne ayrımının
yerine çok daha ince ve anlaşılması o kadar kolay olmayan olgu
düzenlemeleri (tamamlayıcılık) düşüncesini koydu. Öznelliğin
bilimsel araştırmanın yalnızca nesnesi değil aynı zamanda eyleyicisi
de olması gerektiğine dikkat çekti. Poincare’nin bazı düşüncelerini
takip ederek, tüm bilimler arasında en nicelikseli gibi görünen gök
cisimleri mekaniğine bile çeşitli niteliksel fikirler soktu.
20
Dahası,
bizimkinden farklı kültür ve uy-
19. Krş. “Was heisst das, wissenschaftlicht sein?” isimli yazımdaki
(Grerız- probleme der
Wissenschaften, P. Feyerabend ve Chr. Thomas, der., Zürih 1985, s.385 vd.) ve bu kitabın
s.231 ve devamındaki kaynak ve alıntılar.
20. Zaman içinde başlangıç düşüncesi dinsel yaratılış hikâyelerine olan ya-
Dostları ilə paylaş: |