Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə16/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   135

lanmak   isteyebilir   -fakat   asla   bunun   ne   kadar   doğal   bir   şey   olduğunu
düşünerek ve yerel alternatifleri bir kalemde geçerek değil.
12
 Ortodoks bilime
ait usûl ve sonuçlara oranla bu yaklaşımdan sökün eden yeni bilgi biçimleri
hem daha az sığdır hem de modern dünyanın ihtiyaçlarına daha iyi cevap
vermektedir.
13
12. Bu usûlün de diğer usûller gibi istisnaları vardır. Geniş bir alanda patlak vermiş ve hızla
yayılan bir hastalık, bu acil durumla nasıl başa çıkılacağını bildiğini düşünen ve elinde gücü olan
bir kesimin süratli ve tiranca müdahalesini gerekli kılabilir. Ben bu gibi durumların birer istisna
olarak   değerlendirilmesi   gerektiği   görüşündeyim.   Mümkün   olduğunca   mesele   üzerinde   yerel
müzakereler, görüşmeler düzenlenmeli ve tehlike uzaklaştığında tekrar eski şekle dönülmelidir.
Müdahale gerektirebilecek diğer durumlar zulüm ve kitle katliamlarıdır. Ama muhtemel kurtarıcılar
ancak kendi katı inanç ve kanaatlerine göre davranabileceklerini ve çabaları boşa çıktığında ya da
işleri daha da sarpa sardırmayla sonuçlandığında ya da gelecek kuşakların vicdanında mahkum
edildiklerinde birtakım “nesnel” değerlere sığınarak kendilerini kurtaramayacaklarını bilmelidirler.
Truman’ın Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atma kararını bir kısmımız,  Auschwitz'i  ise
hepimiz  mahkum  ederiz;  bunun nedeni  bizim cennetlik  insanlar olmamız falan değil sadece
“böyle” düşünüyor olmamızdır.
13.
Science in a Free Society de (Londra 1978, s.29) (Özgür Bir Toplumda Bilim, çev. Ahmet Kardam,
Ayrıntı Y., 1991) metinde tarif edilen türde bir alışverişi “açık alışveriş" diye adlandırdım. “. . . bir
konuda kollektif karar vermenin en azından iki değişik yolu vardır”, diye yazmışım, “ben bunları
sırasıyla güdümlü alışveriş ve açık alışveriş olarak adlandıracağım. Birincisinde taraflardan bazıları
ya da hepsi iyice kesinleşmiş bir geleneği benimserler ve ancak kendi standartlarına uygun düşen
yanıtları kabul ederler. . . Akılcı tartışma güdümlü alışverişin özel bir biçimidir. . . Açık alışverişi ise
pragmatik bir felsefe yönlendirir. Tarafların benimsedikleri gelenek başlangıçta kesinleşmemiştir,
alışveriş ilerledikçe gelişir. Katılımcılar biribirlerinin düşünce ve duygu biçimlerine öylesine nüfuz
ederler ki  kendi fikirleri,  algılamaları, dünya görüşleri  tümüyle  değişebilir -yeni  ve  değişik  bir
geleneğe katılan farklı insanlar haline gelirler. Açık alışveriş, karşı taraf ister bir kişi isterse koskoca
bir kültür olsun, ona saygı gösterir; oysa akılcı alışveriş ancak bir akılcı tartışma çerçevesinde karşı
tarafa saygı sözü verir. Açık alışverişin ilke ve kurallarını belirleyen bir sistemi yoktur, ama böyle bir
sistem yaratabilir; bir mantığı yoktur, ama akışı içerisinde yeni mantık biçimleri ortaya çıkabilir."
Bazı nesnelci felsefeciler şimdiden böyle bir bakış açısına oldukça yakın bir noktaya geldiler.
Örneğin Habermas (
Habermas, Autonomy and Solidarity, P. Dews, der., Londra 1986), “belirli tarihsel
koşullar altında belirli bir toplum tipi için uygun adil kurumlar” tasarlamaya çalışan bir felsefecinin
yurttaşlar arasına katılması ve “ta başından beri paylaşılagelmiş bir geleneğin ufku içerisinde ha-
reket etmesi" gerektiğini kabul ediyor. Yine (s.160) “ahlâk felsefecisi bellibaşlı soruların [ahlâki
söylemle ilgili] cevabını katılımcılara bırakmalı ... ya da normatif teorideki bilişsel iddialar daha
başından itibaren katılımcının rolüne uyarlanmış olmalıdır.” Ancak  Habermas  hâlâ, ahlâki bakış
açısının kültürler arası tesadüfi, geçici örtüşmelerden daha öte “evrensel bir çekirdeği” olduğuna,
bunun “değer şüpheciliği ve değer göreciliğinin eleştirisiyle” (s. 161) ortaya çı-


Bu anlattıklarımız tam da değerlerin yalnızca bilginin 
uygulanmasında
etkili olmadığını, aynı zamanda  
bizzat bilginin  
özsel öğeleri arasında yer
aldığını   görmemizi   sağlıyor.   İnsanlar,   insanların   huylan,   alışkanlıkları,
kendine özgü yanlan ve ön- yargılan hakkında bildiklerimizin çoğunu,
toplumsal   gelenek   ve   görenekler   ile   bireysel   tercihler   tarafından
şekillendirilmiş (insanlar arasındaki) çeşitli etkileşim biçimlerinden elde
ederiz;   bu   bilgi   “öznel”   ve   “göreli”dir.   Bu   bilgi   insanlar   ile   deneysel
olarak düzenlenmiş şeyler -(psikolojik testler; genetik araştırmalar; kav-
rayış gücü teorileri) arasında yaşanan bir etkileşim sonucu edindiğimiz
“biigr’den   daha   sağlıklıdır.   Çünkü   kişisel   temasları   aşındırmak   yerine
besler,   güçlendirir.   Şüphesiz   niceliksel,   deneysel   bilginin   rakipsiz
göründüğü birtakım alanlar vardır (maddelerin kullanım ve nitelikleri ile
uğraşan bilim dalı gibi). Fakat bu Takipsizlik, bu zafer bir “nesnel gerçek”
değildir   (askeri   bir   zafer   gibi   o   da   savaşa   katılan   taraflann   amaçlan
açısından   bir   zaferdir;   örneğimizde   amaç,   Batı   uygarlığının   belirli   bir
aşamasında tanımlandığı şekliyle teknolojik gelişmedir); olması mukadder
doğal bir şey değildir (zafer kazanılmak zorundadır -peşinen muhakkak
kabul   edilemez-   ve   ondan   fayda   göreceği   düşünülenler   tarafından
değerlendirilmek   durumundadır)'
4
;   başansı   başka   "alanlara
yaygmlaştınlamaz   (deneylerin   fiziğin   kimi   bölümlerinde   gelişmeye   yol
açmış olması onların psikolojide, fiziğin öteki bölümlerinde ya da farklı
dönemlerinde   nasıl   bir   rol   oynayacağına   dair   hiçbir   şey   söylemez);
zamanla   değişir   (maddeler   hakkındaki   niteliksel   bilginin   teknolojik
etkinlik ve içerik açısından niceliksel bilgiyi çok çok gerilerde bıraktığı
zamanlar olmuştur -bkz. Dipnot 38, 39 ve ilgili metin); ve en etkili bilgiler
dahi, eğer onları edinme yolları temel toplumsal değerlerde rahatsızlık ya
karı labileceğine inanıyor. Söylemeye bile gerek yok ki bu inancın sömürgecilik,
kalkınma ya da silahlı müdahale çevresinde dönen pratik tartışmalara hiçbir etkisi
olmayacaktır -öyleyse onu, yarattığı iç felsefi çekişmelerin felsefecileri daha asli
sorunlara müdahale etmekten alıkoyacak kadar büyük olmasını dileyerek, kendi
haline bırakabiliriz.
14. Bilimsel standartlara uygun müzik aletleri ya da mekanlar ses olarak çoğu kez
müzikseverlere müthiş rahatsız edici gelmiş ve kulağı tırmalamayan bir müzik elde
etmek için zanaatkârlar tarafından ıslah edilmeleri gerekmiştir. Bugün, şüphesiz,
bizzat teknolojik ses bir üstünlük kıstası haline gelmiştir.


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə