Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   135

başarılı olabileceğini kabul etmek zorunda kalırız. “Tıp”, diye yazıyor
Lewis   Thomas  
(The   Youngest   Science
,   New   York   1983,   s.29),  "o
heybetli ilim-irfan mesleği görüntüsüne rağmen, gerçek hayatta buram
buram cehalet kokan bir uğraştı”. Ön ve arka beyin loplarının kesilip
çıkartılması işleminin, sonuçları hakkında az çok dişe dokunur bir şey
bile bilinmediği halde, tıp kodamanlarının büyük bir bölümü arasında
hızla kabul görmesi, mesleki kabul görmüş olmanın bir üstünlük nişanı
sayılamayacağını ve mesleki onaya dayandırılan iddiaların büyük bir
ihtiyatla karşılanması gerektiğini gösteriyor(bkz. Elliot S. Va- lenstein,
Great and, Desperate Cures,
  New York 1986).  Tumturaklı bir şekilde
ilan   edilerek   insanların   önüne   sürülen   sayısız   usûl   (19.   yüzyılda
kalomelin   kullanılışı;   daha   on   yıl   önce,   çocuklarda   tiroid   bezi
büyümesine karşı ışın verilmesi;  Halstead  yöntemi) yeterli deneysel
desteğe   sahip   olmayan   modalardan   ibarettir.   Doktorların   itibarının
belli bir kısmının tıbbi araştırmalarda elde edilen gerçek ve çoğu kez
oldukça   şaşırtıcı   başarılara   bağlı   olduğunu   reddedecek   değilim
(Thomas,  s.35).   Sülfanilamidin,   penisilinin,   doğum   öncesi   yeni   ve
etkili teşhis yöntemlerinin gücü konusunda ne söylesek azdır. Fakat
tanık   olduğumuz   başka   öyle   olaylar   var   ki   bizi,   bu   tür   münferit
başarılan   baz   alarak   diğer   or-   todoks   olmayan   tıp   ve   eczacılık
biçimlerinin külli ve iflah olmaz bir şekilde geçersiz olduğunu iddia
etmekten men ediyor. 
Her durum
 dönemin pratik güven havasından ve
teorik modalarından bağımsız olarak 
kendi başına incelenmeli ve kendi
marifetlerine göre değerlendirilmelidir.
İddianın konuyla bir ilgisi yoktur: her gerçek bilimsel zaferde bir
dizi   silah   kullanılır   (cihazlar,   kavramlar,   argümanlar,   temel
varsayımlar).   Fakat   bu   silahlar   bilgideki   ilerlemeyle   birlikte   de-
ğişikliğe   uğrar.   Bu   demektir   ki,   kapışma   tekrarlandığında,   sık   sık
olduğu gibi sonuç aynı olmayabilir; zafer bozguna, bozgun zafere
dönüşebilir. Dün aptallık abidesi olarak karşılanmış görüşler bugün
bilgimizin   vazgeçilmez   parçalan   araşma   girmiştir.   Dünyanın
döndüğü düşüncesi bir zamanlar reddedilmişti, çünkü olgularla ve
dönemin en iyi hareket teorisiyle çelişiyordu; farklı, daha az deneysel
ve zamanı için hayli spekülatif bir dinamik teorisi bilimadamlarmı
her şeye rağmen bunun doğru olabileceğine


ikna etti. İkna edebildi çünkü bu bilimadamları Aristotelesçi ön- ;
celleri gibi spekülasyona karşı değillerdi. Atom teorisi gerek te- ^ orik
gerekse deneysel zeminde sık sık saldırıya uğramıştı; 19. yüz- "i yılın
ikinci   otuz   yılı   civarında   bazı   bilimadamları   onun   artık  
1
  ebediyen
tarihe karıştığını düşünüyordu; ama  birtakım zekice ar-  \  gümanlarla
yeniden hayat buldu ve şimdi fizik, kimya ve biyolojinin temellerini
oluşturuyor. Bilim tarihi öldüğü ilan edilen : ve daha sonra dirilen ve
yalnızca   başka   bir   muzaffer   dönüşü   kutlamak   üzere   yeniden   öldüğü
ilan   edilen   teorilerle   doludur.   Özürlü   bakış   açılarını   gelecekte   belki
kullanılabilir   diye   saklamakta   fayda   vardır.   Düşünce,   yöntem   ve
önyargı tarihi gelişmekte olan bir bilim pratiğinin önemli bir parçasıdır
ve bu pratik şaşırtıcı istikamet değişikliklerine uğrayabilir.
Teoriler   için  doğru   olan,   belki   de   çok   daha   fazla,   uygulamalı
bilimler ve tıp gibi, bilime  dayalı sanatlar için ge- çerlidir. Tıpta
yalnızca nöbetleşe yer değiştiren yaklaşım tarzlarına (daha “kişisel”
yaklaşım tarzı; eski uygarlıklarda önemli bir rol üstlenmiş ve yüzyıl
başında   yeniden   dönüş   yapmış   bir   yaklaşım   tarzı   olan,   sağaltıcı
nihilizm [therapeutic nihilism]), ve eşiti alternatifler arasında sürekli
gidip gelmelere (örnek: “hastalık, giderilmesi gereken bölgesel bir
rahatsızlıktır”a   karşılık   “hastalık,   vücudun   rahatsızlıklarla   başa
çıkma biçimidir ve desteklenmelidir”) rastlamıyoruz; aynı zamanda
hem   tıbbın   itibarının   hem   de   “sağlık”,   “sıhhat”   gibi   terimlerin
bilimden   bağımsız   olarak   değiştiklerine   de   tanık   oluyoruz.
Yürüttüğü pratiğe ve araştırma sürecine tarihi de dahil etmek, tıbba
ancak kazandırır, kaybettirmez.
••
John Stuart Mill ölümsüz eseri On Liberty'de (Özgürlük Üstüne,
çev. A. Ertan, Belge Y., 1985)
16
 daha da ileri gider. Araştırmacılara
sınanmış   ve   eksik   bulunmuş   düşünceleri   alıkoymalarını   tavsiye
ettiği gibi, ilk bakışta ne kadar saçma görünürlerse görünsünler yeni
ve   sınanmamış   kavramları   da   dikkate   almalarını   söyler.   İki
gerekçesi vardır: “gelişkin  insanlar” yetiştirebilmek için, der Mili,
çeşitli   görüşler   olması   gerekir;   ve   bu,  uygarlığın  gelişmesi   için
gereklidir:
16. M. Cohen der., 
The Philosophy of John Stuart Mill, New York 1961, s.258, 268 vd., 
245 ve devamından aktarıyorum.


Avrupa uluslar ailesini rnsan soyunun durağan değil gelişen bir bö- . lümü
haline getiren nedir? Bünyelerinde bir nedenden çok bir sonuç şeklinde
var   olduğu   söylenebilecek   üstün   bir   meziyet   değil,   karakter   ve   kültür
olarak   olağanüstü   çeşitlilikleridir.   Bireyler,   sınıflar,   uluslar   birbirinden
son derece farklıydı: her biri değerli bir yerlere açılan çok çeşitli yollardan
işe koyuldular; farklı yollar izleyen bu yolcular her dönemde birbirine
karşı hoşgörüsüz olmuşlardır ve her biri diğerlerinin de onunla aynı yolda
yürümek zorunda kalmasının ne mükemmel bir şey olacağını düşlemiştir,
ama   her   şeye  rağmen   bu   yolculuk   sürecinde,   ötekinin   gelişmesine   taş
koyma gayretlerinin sürekli bir başarı kazandığı anlar nadirdir ve her biri,
sırası   geldiğinde,   ötekilerde   gördüğü   iyi   bir   şeyi   almasını   bilmiştir.
Avrupa,   benim   gözümde   o   çok   yönlü   ve   ilerici   gelişmesini   bütünüyle
izlenen yolların çoğulluğuna borçludur.
Mili’e   göre  
bilimlerde
  de   görüşlerin   çoğulluğuna   ihtiyaç   vardır   -“dört
farklı nedenden ötürü”. İlkin, bir görüş, reddedilmesini gerektiren nedenler
olsa   bile   hâlâ   doğru   olabilir.   “Bunu   inkâr   etmek,   kendimizin   yanılmaz
olduğunu   varsaymak   demektir”.   İkincisi,   sorunlu   bir   görüş,   “çok   sık
karşılaşıldığı gibi her zaman bir parça doğruluk barındırıyor olabilir” ve bir
konudaki   genel   ve   hâkim   düşüncenin   “gerçeğin   tamamım”   temsil   ettiği
durumlar   nadirdir,   “ya   da   hiç   yoktur;   o   yüzden   gerçeğin   diğer   kısmının
bulunma şansı ancak karşıt düşüncelerin çarpışmasıyla ortaya çıkar”. Üçün-
cüsü,   bütünüyle   doğru   ama   sınanmamış   bir   görüş   ister   istemez,   “akılcı
gerekçeleri pek kavranmadan ya da hissedilmeden, âdeta bir önyargıymış
gibi  . .  . savunulacaktır”.  Hattâ,  dördüncüsü,  ne  anlama  geldiği  bile  tam
anlaşılmayacaktır; diğer düşüncelerle yapüacak bir karşılaştırma bu anlamın
nerede, nelerden oluştuğunu göstermedikçe o görüşün altına imza koymak
“basit resmi bir onaya” dönüşür.
Beşinci ve daha teknik bir neden de,
17
 bir düşünceye karşı çı-
1
17, Ayrıntılar için bkz. benim  
Philosophical Papers
, Cilt 1, s.144 vd. Burada tartıştığımız
yöntembilimsel durum* insan yaratıcılığının “nesnel” sınırlan olduğunu imâ eder görünen,
“genler kültürün yularını elinde tutar” (E.O.  Wilson,  
On  Human Nature,
  Harvard  Univ.
Press  Cambridge,  Mass. 1978, s.167) gibi ifa* deleri de boşa çıkartır. Gerçekten böyle
sınırlar varsa biie, bunlar ancak yokmuş gibi davranılarak keşfedilebilir. Ve bu tür bir
sınamanın “nesnel” bir anlamının kalmadığı herhangi bir son nokta yoktur (“Öznel olarak”
insanlar, şüphesiz, kısa


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə