Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə21/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   135

çıkar -yani iyi bilim kötü, çünkü kısır, ideolojiye dönüştürüldüğünde. (Ne
yazık   ki   birçok   büyük   ölçekli   girişim   bu   ideolojiyi   hasımlarma   karşı
elindeki   başlıca   entelektüel   silahlardan   biri   gibi   kullanır.)   Böylece   R1
tartışma ve savunusunu bitirmiş oluyorum.
B. POLİTİK SONUÇLAR
Bazı sanayi toplumları demokratik -önemli konulan genel tartışmaya
açarlar- ve çoğulcudur -çeşitli geleneklerin gelişmesini teşvik ederler. Rl’e
göre her gelenek bireylerin ve bir bütün olarak toplumun refahına katkıda
bulunabilir. Bu demektir ki,
R2:   kendini   özgürlük   ve   demokrasiye   adamış   toplumlar   tüm   ge-
leneklere 
eşit fırsatlar
 tanıyacak şekilde, yani tüm geleneklerin federal
fonlardan,   eğitim   kuruınlanndan   eşit   olarak   yararlanabilecekleri   ve
temel   kararlara   eşit   olarak   katılabilecekleri   şekilde   yapılanmalıdır.
Burada bilim, neyin kabul edilip edilemeyeceği konusunda bir karar
verme  standardı  olarak  değil,  diğer  gelenekler  arasında  bir  gelenek
olarak muamele görmelidir.
Dikkat   edelim   ki   R2   “özgürlük   ve   demokrasi”   üzerine   kurulu
toplumlarla sınırlı bir tezdir. Bu benim kolay genelleştirmelere ve onlara
dayalı   politik   eylemlere   duyduğum   nefreti   yansıtıyor.   “Öz-   gürlük”ün,
onsuz   da   gayet   iyi   idare   eden   ve   sakinlerinin   hiç   de   hayat   tarzlarını
değiştirme  niyetinde  görünmedikleri  bölgelere ihraç edilmesinden  yana
değilim. “İnsanlık tektir, kim ki bir yerde özgürlük ve insan haklarına
özen gösterir, o her yerde özgürlük ve insan haklarına özen göstermiş
demektir” gibisinden beyanatlar -burada “özen göstermek” aktif müdahale
anlamına da geliyor olabilir-  (Christian Bay,  
The   Structure   of  Freedom,
New York 1968, s.367) benim için yalnızca yeni bir entelektüel (liberal)
küstahlık örneğidir. “İnsanlık”, “özgürlük” ve Batılı “haklar” düşüncesi
gibi genel ideler belli tarihsel ortamlarda ortaya çıkmışlardır; farklı bir
geçmişe   sahip   halklar   için   uygun   olup   olmadıkları   yaşayarak,   onların
kültürleriyle   yoğun   temaslar   kurarak   kontrol   edilmelidir;   yani   uzaktan
uzağa halledilecek bir şey de-


ğildir   bu.   Öte   yandan   çoğulculuk,   özgürlük   ve   demokrasi   sa-
vunucularının kendi amentülerinin işaret ettiği bazı önemli sonuçları
ihmal ettiklerini düşünüyorum. R2 bu ihmal alanını tanımlıyor ve onun
nasıl, hangi argümanlar temelinde giderilebileceğini gösteriyor.
Şuna da dikkat edilmelidir ki R2 sadece özel, tek bir gelenekten
eşit   yararlanma   hakkını   değil,   genel   olarak   geleneklerin   eşitliğini
öneriyor  (Batı demokrasilerinde fırsat eşitliği ile genellikle  birincisi
kastedilir;   imtiyazlı   gelenek   bilim,   liberalizm   ve   kapitalizmden
oluşmuş   bir   karışımdır).   Söylemin   birimleri   bireyler   değil
geleneklerdir.   Bir   işe   yarayacaksa   R2   kuşkusuz   daha   da
somutlaştırılmalıdır.   Gelenekleri   tanımlamak   (her   birliktelik   bir
gelenek olarak alınamaz ve bir gelenek zamanla bozuşarak bir kulübe
dönüşebilir)   ve   fırsatları   düzenlemek   için   şüphesiz   belli   ölçütler
olmalıdır. Fakat bu ölçütlerin, ilgili taraflardan bağımsız olarak, ayrı
bir yerde önceden hazırlanıp ilan edilmesi yerine, gelenek iddiasında
ve   fırsat   eşitliği   arzusunda   olan   grupların   girişimiyle   karara
bağlanması daha iyi sonuç verir. Çünkü somut politik tartışmalar, (a)
bir   geleneğin   kendi   gözündeki   imajına   şekil   veren   duygu,   âdet,
alışkanlık   ve   düşüncelerde,   (b)   geleneklere   karşı   nasıl   bir   tutum
takınılacağına yön veren hukuki (gerek mevzuat gerekse genel örf ve
âdet   hukukunda   yer   alan)   düşüncelerde,   (c)   gelenek   ve   kültürlerin
doğası   hakkındaki   genel   (antropolojik,   tarihsel,   sağduyusal)
düşüncelerde çoğu kez hiç tahmin edilmedik değişikliklere yol açar.
Sürecin katılan tüm taraflar gözünde kabul görmesi  için son derece
geniş   bir   hareket   alanına   ihtiyaç   vardır.   Ve   ondan   bağımsız   olarak
tasarlanmış   siyasi   programlar   ve   toplumsal   teoriler   böyle   bir   alan
sağlayamayacak kadar katıdır.
R2 fırsat eşitliği talep ediyor ve muhtemel yararlarını göz önünde
bulundurarak bu talebe destek sağlıyor: en acayip hayat tarzlarının bile
bize   söyleyebileceği   bir   şey   olabilir.  Bireyler   konusunda   ise   bazı
yazarların, yararlı olup  olmadıklarından  bağımsız  olarak her bireyin
belirli hakları bulunduğunu ilan ederek işi epeyce ileri götürdüklerini
biliyoruz. Bizim de bir adım daha atıp, böylesi haklan geleneklere de
yaygınlaştırmak   istememiz   normal   görünüyor:   örneğin   hem
Mennonitler ve Shawneeler’den


birçok   şey   öğrenebileceğimizi   öne   sürüp   hem   de   onların   usûl   ve
tarzlarına, toplumun geriye kalanı için hiçbir yararları olmadığı ortaya
çıksa bile, saygı göstereceğimizi söyleyebiliriz.
23
 Onun için R1 ve R2’ye
ek olarak bir tez daha öneriyorum:
R3: Demokratik toplumlar tüm geleneklere 
eşit haklar
 tanımalıdır,
yalnızca eşit fırsatlar değil.
Yine haklar ve hakların eşitliği nosyonlarının da daha net bir çehreye
kavuşturulması gerekir. Ve yine bu iş de, ilgili tarafların katıldığı siyasi
bir   tartışma   sonucu,   yasa   ve   teamül   eleştirileri,   teklifler,   müzakereler
sonucu yapılmalıdır, masabaşı beyin jimnastikleriyle değil. Ancak böylesi
daha   somut   adımları   beklemeden   burada   tezlerimizin   bazı   genel
sonuçlarına değinebiliriz.
Örneğin R3 bir yanıyla da, demokratik toplumlarda uzmanlar ve resmi
kurumlar,   bize   ayak   uydurmalısınız   diye   geleneklere   kurumsal   baskı
yapmak yerine, hizmetinde oldukları geleneklere ayak uydurmalıdırlar,
der.   Tıbbi   kurumlar   toplumiardaki   özel   grupların   dinsel   tabularını   son
moda tıbbi yaklaşımların çizgisine getirmeye çalışmak yerine onlara saygı
göstermelidir.   Teklifimiz   hiç   de   tuhaf   değil.   Yönetim   teşkilatlarındaki
bilimadamlan   yeni   bir   yönetimin   gelmesiyle   birlikte   sorunlarını   da
yeniden   tanımlarlar   (ya   da   yerlerini   farklı   inançları   olan   insanlara
bırakırlar),   savunma   anlaşmalarıyla   uğraşan   bilimadamlan
yaklaşımlarında   değişen   siyasi   iklim   ve   savunma   koşullanna   -uygun
değişikliklere giderler, ekolojistler davranışlannda kamusal ihtiyaçlan baz
alırlar,   bilgisayar   teknolojisiyle   uğraşanlar   pazardaki   en   küçük   bir
kıpırtıda öncelik
23. Krş. Kant’ın insanlığa (ve onun her parçasına) hiçbir zaman bir araç olarak değil, bir
amaç olarak davranılması isteği: “gerek kendi şahsınızda gerekse diğer insanların
şahsında   insanlığa,   basit   bir   araç   gibi   değil   her   zaman   bir   amaç   gibi   davranın"
(
Grundlegung der Metaphysik der Sitten,
 1786 [B basımı], s.66 vd.) 
[Ahlâk Metafiziğinin
Temeliendirilmesi Üzerine,
  çev. I.Kyçuradi, Hacettepe Ünv. Y., 1982]. Bu isteğin ünlü
ataları   vardır.   20   Haziran   1500'de   ispanya'daki   Katolik   Hanedan,   resmen   köleliği
reddederek yerlilerin özgür olduğunu ilan etti. Rafael Altamira bu konuda görüşlerini
şöyle ifade eder: 'Tüm dünya için ne unutulmaz bir gün, çünkü  
ne kadar ilkel ve
uygarlaşmamış olurlarsa olsunlar
 ilk kez tüm insanların özgürlük ve vakarına hak ettiği
değerin verildiği gün olma şerefini taşıyor -daha önce bırakın herhangi bir ülkede
uygulanmış olmayı, herhangi bir yasada bile geçmemiş bir ilkedir bu” (aktaran Lewis
Hanke, 
All Mankind is One, 
de Kalbi 974, s.7).


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə