garlıklann olağanüstü sanat, teknoloji ve bilimlerini ortaya çıkardı ve
inceledi.
21
9. Dipnot’ta işaret edilen eserler (ve dev “kalkınma” literatürü)
ve bu keşifler beraberce gösteriyorlar ki yalnızca sanayileşmiş ülkeler
değil tüm uluslar insanlığın bir bütün olarak yararlanabileceği çeşitli
buluşlara imza atmışlardır; onlar en küçük bir kabilenin bile Batı
düşüncesine yeni içgörüler kazandırabileceğini anlamamızı sağlıyorlar;
yine onlar bazı yazarları bilim ve bilimsel akılcılığın, diğerleri arasında
bir yaşam biçimi olmaktan geçtik bir yaşam biçimi bile olmadığına inan-
dırmış bulunuyor.
22
Burda benim açımdan en önemlisi de şu:
kınlığından dolayı “iğrenç"tir. Deyiş, büyük astronomici ve doğa felsefecisi Arthur Stanley
Eddington’a aittir:
Nature,
Cilt 127 (1931), s.450. Fred Boyle (
Facts and Dogmas in
Cosmology and Elsewhere,
The Rede Lectures, Cambridge 1982, s.2 vd.), “Musevi-Hıristiyan
teologlarla birlikte tüm evrenin hiçten yaratılmış olduğuna inanan modern kozmoloji
okuluna” hâlâ karşıdır. Benim görebildiğim kadarıyla, modem kozmoloji ile Kutsa) Kitap’taki
anlamıyla yaratılış düşüncesi arasındaki yakınlık gerçek olmaktan çok hayali bir yakınlıktır.
Yine de bu hayali benzerlik hiçbir zaman araştırmaya engel teşkil etmedi.
Tamamlayıcılık (complementarity) düşüncesi Niels Bohr tarafından
Atomic Physics and
Human Knowledge,
New York 1963, içinde açıklanır. Max Delb- rück'ün konferansları
(Mind
From Matter?.
Blackwell 1985,17. ve 18. Bölümler) bunun sonuçlarını tartışır; Peter Fischer
(
Licht und Leben,
Konstanz 1985) Deibrück’ün biyolojideki tamamlayıcı görüngüler arayışını
(başarısızlıkla sonuçlanmış) izah eder; David Bohm,
Wholeness and the Implicate Order,
Londra 1980, konuya dair kendi yorumunu verir.
Öznelliğin bir araştırma aracı olarak kullanılması gerektiğine vurgu yapan Konrad Lorenz'dir
(Der Abbau des Menschlichen,
Münih 1983, özellikle 4. Bölüm). Gezegenlerin
yörüngelerindeki sapmalarla ilgili teorideki niteliksel eğilimler konusunda çeşitli tarihsel
bilgiler için bkz. J. Moser,
Ann, Math. Stud.,
Sayı 73, Princeton University Press. 1973.
Tarihsel açıklamalar için bkz. C.F. von We- izsaecker
(History of Nature,
New York 1964), I.
Prigogine (
From Being to Becoming,
New York 1977), H. Haken (
Synergetics
, New York 1983)
ve diğerleri.
21. Verilebilecek örneklerden biri Needham’ın Çin bilimi ve teknolojisi üzerine hacimii
Çalışmasıdır; krş. özellikle Çin tıbbı üzenre denemesi,
Celestial Lances,
Cambridge 1978.
Science in Traditional China,
Cambridge, Mass. 1981 ise Batı Biliminin diğer bilimlere
oranla sahip olduğu otoriteye ilişkin bir özete ve yazarın görüşlerine yer veriyor, "ilkel"
kültürler konusunda krş. Levi Strauss,
The Savage Mirtd (Yaban Düşünce,
çev. T. Yücel,
Hürriyet V. Y., 1985) ve bu alanda artık büyük bir yekûn oluşturan çeşitli çalışmalar.
Alexander Marshack
(Roots of Civilization,
New York 1972) ve de Santillana ve von
Dechend
(Hamlet's Mill,
Boston 1969) Taş Devri sanatı, teknolojisi ve astronomisiyle ilgili
en son yaklaşımları tartışır. Gene! bir döküm ve sosyolojik değerlendirmeler için krş. C.
Renfrew,
Before Civilization,
Cambridge 1979.
22. Bu bağlamda Konrad Lorenz biraz üstünkörü olsa da ilginç ve yerleşik kanılara
meydan okuyan Kitabında
(Die Acht Todsünden der Zivilisierten Mensc-
onlar yalnızca Rl'in aklayatkın bir tez (krş. Mıll’ın yukarda
Kı
saca verdiğim
argümanları), ve ideoloji tarafından dumura uğratılmamış bilimlerin anlamlı
bir parçası olduğunu göstermekle kalmıyor, ayrıca layıkıyla doğrulanmış bir
tez olduğunu da resmen gösteriyorlar. Diğer bir deyişle: bilimin geniş bir
bölümü dar bir akılcılık ya da “bilimsel hümanizm” tarafından çizilmiş
sınırları çiğneyerek, “uygarlaşmamış” ve “bilim dışı” kültürlerin düşünce ve
yöntemlerini artık dışlamayan bir araştırma haline gelmiştir: bilimsel pratik
ile kültürel çoğulculuk arasında anlaşmazlık konusu bir şey yoktur.
Anlaşmazlık yalnızca, bölgesel ve hazırlık mahiyetindeki şeyler olarak
görülmesi gereken bulguların, bilimselliklerine halel getirmeden pratik iş
görme usûlleri olarak görülmesi gereken yöntemlerin, bilimselliği de elden
bırakmadan dondurulup her şeyin kıstası haline getirilmesi halinde ortaya
hheit, Piper 1984, s.70; ilk kez 1973’te basıldı) şöyle söylüyor: “İnsanoğlunun sağlam bilgi
hâzinesinin ancak akılcı olarak kavranabilen, hattâ yalnızca bilimsel olarak kanıtlanabilen
şeylerden oluştuğu yolundaki yanlış inancın ürkütücü sonuçları vardır. ‘Bilimsel olarak
aydınlanmış’ genç kuşakları tüm kadim kültürlerin geleneklerinde ve büyük dünya dinlerinin
öğretilerinde taşınan muazzam bilgelik ve bilgi hâzinelerini bir tarafa atmaya kışkırtır. Tüm
bunların anlamsız olduğuna inanan bir insan doğal olarak, eşit ölçüde tehlikeli bir başka şeye
teslim olur, bilimin normal olarak tüm bileşenleriyle bir kültürü baştan aşağı hiçten ve akılcı bir
tarzda yaratmaya muktedir olduğu inancına kapılanır." J. Needham da
(Time, The Refreshing River,
Nottingham 1986) “Bilimsel Afyon”dan, yani “başkalarının acılarına karşı körlük”ten söz eder.
“Akılcılık", diye yazıyor Peter Medawar
(Advice to a Young Scientist, New York 1979, s.101) [Genç
Bilimadamma Öğütler, Çev. Nimet Arık, Tübitak Y., 1994] “insanların sormaktan hoşlandığı birçok
basit ve çocuksu soruyu cevaplandırmakta aciz kalır: örneğin kökenler ve amaçlarla ilgili soruları,
insanlar onları yeteri açıklıkta kavramış ve uzun süreden beri de cevaplandırmış olmasına
rağmen, soru olmadıkları ya da sahte soru oldukları gerekçesiyle geçiştirir. Akılcıların muhtemelen
-teşhis ya da tedavi edemedikleri hastalıklarla karşılaştıklarında kötü hekimlerin yaptığı gibi-
‘kuruntu’ diye başından savacakları düşünsel ağrılardır bunlar." Benim bu kesimde göstermeye
çalıştığım şey, bilimin değeriyle ilgili soruların tamı tamına bu tür “kuruntusal” sorular olduklarıdır.
Tüm bunları bir de E.O. Wilson’un Dipnot 2’de aktardığım, bilimsel maddeciliğin ahlâki olarak
zorlayıcı ve kapsamlı bir dünya görüşünde bulunabilecek birtakım önemli boyutlardan yoksun
olduğu yolundaki itirafıyla karşılaştırmanızı; ve Kant gibi filozofların bilimin bir dünya görüşü olma
özelliğini, temel bilimsel ilkelerin insan doğasında, dolayısıyla da yaşamda nasıl yuvalanmış
olduğunu göstererek kurtarmaya çalıştığını hatırlamanızı isterim. (Bizim mini Kant’ımız Popper ve
“evrensel epistemoloji” taraftarları da daha yavan ve bayağı bir tarzda aynı yönteme
başvuruyorlar).
Dostları ilə paylaş: |