Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri


garlıklann   olağanüstü   sanat,   teknoloji   ve   bilimlerini   ortaya   çıkardı   ve



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə20/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   135

garlıklann   olağanüstü   sanat,   teknoloji   ve   bilimlerini   ortaya   çıkardı   ve
inceledi.
21
 9. Dipnot’ta işaret edilen eserler (ve dev “kalkınma” literatürü)
ve   bu   keşifler   beraberce   gösteriyorlar   ki   yalnızca   sanayileşmiş   ülkeler
değil   tüm   uluslar   insanlığın   bir   bütün   olarak   yararlanabileceği   çeşitli
buluşlara   imza   atmışlardır;   onlar   en   küçük   bir   kabilenin   bile   Batı
düşüncesine   yeni   içgörüler   kazandırabileceğini   anlamamızı   sağlıyorlar;
yine onlar bazı yazarları bilim ve bilimsel akılcılığın, diğerleri arasında
bir yaşam biçimi olmaktan geçtik bir yaşam biçimi bile olmadığına inan-
dırmış bulunuyor.
22
 Burda benim açımdan en önemlisi de şu:
kınlığından dolayı “iğrenç"tir. Deyiş, büyük astronomici ve doğa felsefecisi Arthur  Stanley
Eddington’a   aittir:  
Nature,
  Cilt   127   (1931),   s.450.  Fred   Boyle  (
Facts   and   Dogmas   in
Cosmology and Elsewhere,
 The Rede Lectures, Cambridge 1982, s.2 vd.), “Musevi-Hıristiyan
teologlarla   birlikte   tüm   evrenin   hiçten   yaratılmış   olduğuna   inanan   modern   kozmoloji
okuluna” hâlâ karşıdır. Benim görebildiğim kadarıyla, modem kozmoloji ile Kutsa) Kitap’taki
anlamıyla yaratılış düşüncesi arasındaki yakınlık gerçek olmaktan çok hayali bir yakınlıktır.
Yine de bu hayali benzerlik hiçbir zaman araştırmaya engel teşkil etmedi.
Tamamlayıcılık  (complementarity)  düşüncesi  Niels  Bohr   tarafından  
Atomic   Physics   and
Human Knowledge,
 New York 1963, içinde açıklanır. Max Delb- rück'ün konferansları 
(Mind
From Matter?.
 Blackwell 1985,17. ve 18. Bölümler) bunun sonuçlarını tartışır; Peter Fischer
(
Licht und Leben,
 Konstanz 1985) Deibrück’ün biyolojideki tamamlayıcı görüngüler arayışını
(başarısızlıkla sonuçlanmış) izah eder;  David Bohm,  
Wholeness and the Implicate Order,
Londra 1980, konuya dair kendi yorumunu verir.
Öznelliğin bir araştırma aracı olarak kullanılması gerektiğine vurgu yapan Konrad Lorenz'dir
(Der   Abbau   des   Menschlichen,
  Münih   1983,   özellikle   4.   Bölüm).   Gezegenlerin
yörüngelerindeki   sapmalarla   ilgili   teorideki   niteliksel   eğilimler   konusunda   çeşitli   tarihsel
bilgiler için bkz.  J. Moser,  
Ann, Math. Stud.,
  Sayı 73,  Princeton University Press. 1973.
Tarihsel açıklamalar için bkz. C.F. von We- izsaecker 
(History of Nature,
 New York 1964), I.
Prigogine (
From Being to Becoming,
 New York 1977), H. Haken (
Synergetics
, New York 1983)
ve diğerleri.
21.  Verilebilecek   örneklerden   biri   Needham’ın   Çin   bilimi   ve   teknolojisi   üzerine   hacimii
Çalışmasıdır; krş. özellikle Çin tıbbı üzenre denemesi, 
Celestial Lances, 
Cambridge 1978.
Science  in Traditional China,
  Cambridge, Mass. 1981  ise Batı Biliminin diğer bilimlere
oranla sahip olduğu otoriteye ilişkin bir özete ve yazarın görüşlerine yer veriyor, "ilkel"
kültürler konusunda krş. Levi Strauss, 
The Savage Mirtd (Yaban Düşünce,
 çev. T. Yücel,
Hürriyet  V. Y., 1985) ve  bu alanda  artık  büyük  bir yekûn oluşturan çeşitli  çalışmalar.
Alexander   Marshack  
(Roots  of  Civilization,
  New   York  1972)   ve   de   Santillana   ve  von
Dechend 
(Hamlet's Mill, 
Boston 1969) Taş Devri sanatı, teknolojisi ve astronomisiyle ilgili
en son yaklaşımları tartışır. Gene! bir döküm ve sosyolojik değerlendirmeler için krş. C.
Renfrew, 
Before Civilization,
 Cambridge 1979.
22.  Bu   bağlamda  Konrad   Lorenz  biraz   üstünkörü   olsa   da   ilginç   ve   yerleşik   kanılara
meydan okuyan Kitabında 
(Die Acht Todsünden der Zivilisierten Mensc-


onlar yalnızca Rl'in aklayatkın bir tez (krş. Mıll’ın yukarda 

saca verdiğim
argümanları), ve ideoloji tarafından dumura uğratılmamış bilimlerin anlamlı
bir parçası olduğunu göstermekle kalmıyor, ayrıca layıkıyla doğrulanmış bir
tez olduğunu da resmen gösteriyorlar. Diğer bir deyişle: bilimin  geniş bir
bölümü   dar   bir   akılcılık   ya   da   “bilimsel   hümanizm”   tarafından   çizilmiş
sınırları çiğneyerek, “uygarlaşmamış” ve “bilim dışı” kültürlerin düşünce ve
yöntemlerini artık dışlamayan bir araştırma haline gelmiştir:  bilimsel pratik
ile   kültürel   çoğulculuk   arasında   anlaşmazlık   konusu   bir   şey   yoktur.
Anlaşmazlık   yalnızca,   bölgesel   ve   hazırlık   mahiyetindeki   şeyler   olarak
görülmesi   gereken   bulguların,   bilimselliklerine   halel   getirmeden   pratik   iş
görme usûlleri olarak görülmesi gereken yöntemlerin, bilimselliği de elden
bırakmadan dondurulup her şeyin kıstası haline getirilmesi halinde ortaya
hheit,  Piper  1984,   s.70;   ilk   kez   1973’te   basıldı)   şöyle   söylüyor:   “İnsanoğlunun   sağlam   bilgi
hâzinesinin   ancak   akılcı   olarak   kavranabilen,   hattâ   yalnızca   bilimsel   olarak   kanıtlanabilen
şeylerden   oluştuğu   yolundaki   yanlış   inancın   ürkütücü   sonuçları   vardır.   ‘Bilimsel   olarak
aydınlanmış’   genç   kuşakları   tüm   kadim   kültürlerin   geleneklerinde   ve   büyük   dünya   dinlerinin
öğretilerinde   taşınan   muazzam   bilgelik   ve   bilgi   hâzinelerini   bir   tarafa   atmaya   kışkırtır.   Tüm
bunların anlamsız olduğuna inanan bir insan doğal olarak, eşit ölçüde tehlikeli bir başka şeye
teslim olur, bilimin normal olarak tüm bileşenleriyle bir kültürü baştan aşağı hiçten ve akılcı bir
tarzda yaratmaya muktedir olduğu inancına kapılanır." J. Needham da 
(Time, The Refreshing River,
Nottingham 1986) “Bilimsel Afyon”dan, yani “başkalarının acılarına karşı körlük”ten söz eder.
“Akılcılık", diye yazıyor Peter Medawar 
(Advice to a Young Scientist, New York 1979, s.101) [Genç
Bilimadamma Öğütler, Çev. Nimet Arık, Tübitak Y., 1994] “insanların sormaktan hoşlandığı birçok
basit ve çocuksu soruyu cevaplandırmakta aciz kalır: örneğin kökenler ve amaçlarla ilgili soruları,
insanlar   onları   yeteri   açıklıkta   kavramış   ve   uzun   süreden   beri   de   cevaplandırmış   olmasına
rağmen, soru olmadıkları ya da sahte soru oldukları gerekçesiyle geçiştirir. Akılcıların muhtemelen
-teşhis   ya   da   tedavi  edemedikleri  hastalıklarla   karşılaştıklarında  kötü   hekimlerin   yaptığı  gibi-
‘kuruntu’ diye başından savacakları düşünsel ağrılardır bunlar." Benim bu kesimde göstermeye
çalıştığım şey, bilimin değeriyle ilgili soruların tamı tamına bu tür “kuruntusal” sorular olduklarıdır.
Tüm bunları bir de E.O.  Wilson’un  Dipnot 2’de aktardığım, bilimsel maddeciliğin ahlâki olarak
zorlayıcı ve kapsamlı bir dünya görüşünde bulunabilecek birtakım önemli boyutlardan yoksun
olduğu yolundaki itirafıyla karşılaştırmanızı; ve Kant gibi filozofların bilimin bir dünya görüşü olma
özelliğini,  temel  bilimsel  ilkelerin  insan  doğasında,  dolayısıyla   da   yaşamda  nasıl  yuvalanmış
olduğunu göstererek kurtarmaya çalıştığını hatırlamanızı isterim. (Bizim mini Kant’ımız Popper ve
“evrensel   epistemoloji”   taraftarları   da   daha   yavan   ve   bayağı   bir   tarzda   aynı   yönteme
başvuruyorlar).


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə