sıralarını değiştirirler, fizyolojik araştırmalarda canlı insan kullanımı
kanunen yasaktır ya da ölünün kadavra olarak kullanılmasına yakınları
izin vermez; yani kimin gücü varsa her zaman kendi özel şartlarını bir
hakmiş gibi dayatır, kabul ettirir. R3 bu uygulamalara bir düzen
getirir, denilebilirse, “ahlâki bir temel” kazandırır. Ve her gerçek
demokratik toplumda içkin olan merkezkaç eğilimlerle de uyum
içindedir.
R2 ve R3 mutlak talepler değildir. Gerçekleşmeleri önerildikleri
ortamlara, önerenlerin elindeki araçlara (taktikler, zekâ, güç) bağlı;
düzeltme ve istisnalara açık taleplerdir. Bir R3 taraftan ile karşıtı
arasındaki fark, birincinin istisnaları kabul etmeyi reddetmesinde
değil, bu tür durumları istisna olarak ele almasında, tutumunu
mümkün olduğunca istisnasız sürdürmeye, hep hak ve fırsat eşitliği
idealine yakın durmaya çalışmasında yatar.
24
R2 ve R3 hem bilimlere özgürlükten hem de bilimlerden öz-
gürleşmekten yanadır: bizim demokrasilerimizde bilimin bilim- dışı
geleneklerden (akılcılık, Marksizm, teolojik okullar vs.), bilim-dışı
geleneklerin ise bilimden korunması gerekir. Bir mantık ya da Tao
incelemesinin bilimadamlarına yararı olabilir -ama inceleme ihtiyacı
bilimsel pratikten doğmalı, dışardan da- yatılmamalıdır. Geleneksel
Çin tıbbı hekimleri hastalıklar konusunda bilimsel yaklaşımlardan
birçok şey öğrenebilir -fakat yine bu öğrenme sürecinin kendince bir
yol tutmasına izin verilmeli, devlet kurumlan herhangi bir dayatmada
bulunmamalıdır. Şüphesiz, demokratik kararlarla herhangi bir konu ya
da geleneğe belli (geçici) sınırlar getirilebilir; özgür bir toplum ne
olursa olsun, kendini, barındırdığı kurumlarm insafına bırakmamalıdır
-onlan kontrol altında tutmalı ve denetlemelidir. Ancak böylesi
kararlar hiçbir geleneğin başrol oynamadığı (elde olmayan ya da
geçici durumlar hariç) tartışmalarla alınmalı ve kullanışsız ve tehlikeli
olmaya başladığı anda da kaldırılabilmelidir. Bu ve benzeri
24. Bu tespitler bazı eleştirmenlerin genelleştirme hevesleriyle yarattıkları bir sorunu
çözümler. “Eğer tüm gelenekler eşit haklara sahipse", diyor bu eleştirmenler, “o zaman,
yalnızca bir gelenek her türlü hakka sahip olmalıdır diyen gelenek de diğerleriyle eşit
haklara sahip olacaktır -ki bu da R3’ün saçmalığını gösterir!” Fakat R3, “peşinden birtakım
sonuçlar getiren” bir ilke değil; çeşitli uygulamalar sonucunda belirli bir ifadeye
kavuşturulmuş ve ayrıca "peşinden herhangi bir şey getirmeyen" pratik bir iş görme
usûlüdür.
sorunları daha Önce iki kitabımda tartışmıştım;
Yönteme Karşı
(felsefenin
müdahalesine karşı) bilimin özgürlüğünü ele alır,
Özgür Bir Toplumda
Bilim
ise (bilimin müdahalesine karşı) bilim- dışı geleneklerin
özgürlüğünü.
C. HERODOT VE PROTAGORAS
Âdet, gelenek, inanç ve düşüncelerin nasıl mübadele edildiklerini
tartışmak yerine, bunların bir kere
tesis edildikten
sonra, ya da biraz daha
soyut terimlerle, bir kere
geçerli
olduklarına inanıldıktan sonra, insanlar
üzerinde nasıl bir etkide bulunduklarını sormayı tercih edebiliriz.
Bilebildiğim kadarıyla bu konuda kafa yoran ilk yazar Herodot’tur.
Histories,
3. Kitap, s.38’de şöyle bir hikâye anlatır (Aubrey de Selincourt
çevirisinden, Penguin Books 1954):
Darius, Pers kralı olduğu dönemde, saraya yolu düşmüş Yunanlıları
huzuruna çağırtmış ve onlara ne karşılığında babalarının cesedini yi-
yebileceklerini sormuş. Onlar da, dünyanın tüm parasını önümüze
yığsalar olmaz, demişler. Daha sonra, Yunanlıların yanında, bir ter-
cüman vasıtasıyla konuşulanları onların da anlamasını sağlayarak, bu
kez tam da kendi ana-babalarmın cesetlerini yiyen Callatiae Kabilesi
üyesi Yerlilere ne karşılığında ana-babalarının cesetlerini ya-
kabileceklerini sormuş. Yerliler korku dolu bir çığlık atmışlar ve
ondan böyle korkunç bir şeyi ağzına bile almamasını istemişler. îıısan
burada geleneğin neler yapabileceğini ve Pindaros’un ona “her şeyin
kralı” derken, bence, ne kadar haklı olduğunu anlıyor.
Gelenek “her şeyin kralıdır” -fakat farklı insanlar farklı krallara itaat
ederler:
Eğer bir insana, bu kim olursa olsun, tüm dünya kavimleri arasından
en iyisi olduğunu sandığın inanç kümesini seç desek, önündeki inanç
kümelerinin her birinin diğerlerine göre iyi ve kötü yanlarını iyice
ölçüp biçtikten sonra, ister istemez kendi ülkesine ait olanını seçer.
İstisnasız herkes içinde büyüdüğü dinin, âdet ve geleneklerin en iyisi
olduğuna inanır.
Kralın hükümranlığı genellikle sadece güce değil birtakım
( haklılık zeminlerine (rights) de dayanır. Herodot aynı şeyin âdet i ve
gelenekler için de doğru olduğunu ima eder. Mısır’ı işgal eden
Cambyses tapınakları yakıp yıkar, kadim yasalarla alay eder, me-
zarları açıp ölüleri yoklar ve tanrı heykeliyle eğlenmek için Hep-
haestus tapınağına girer. Cambyses’in tüm bunları yapmaya gücü
vardı. Ama Herodot’a göre aydın bir insan değil, “tam bir zırdeliydi;
yoksa Mısır’da kadim yasa ve geleneğin kutsal saydığı her şeye
saldırmasını, her şeyle alay etmesini anlamak mümkün değildi.”
(Dikkat edilirse, aynı akıl yürütmeyle, Ksenofanes’in “kadim yasa ve
geleneğin kutsal saydığı her şeye” saldırması, onlarla alay etmesi de
hastalıklı ve aklından zoru olan bir kafaya işaret eder; yoksa bir
aydınlanmaya değil. Krş. bir sonraki bölüm.) Özetle:
R4: yasalar, dini inançlar, âdet ve gelenekler tıpkı krallar gibi sınırlı bir
alanda hüküm sürerler. Hükümranlıkları ikili bir otoriteye dayanır
-güçlerine ve bu gücün hak sahibi bir güç olmasına: hükümleri kendi
alanlarında geçerlidir.
R4, Herodot’un büyük çağdaşı Protagoras’ın görüşleriyle de uyum
içindedir. Plüton’un Protagoras diyaloğunda “Protagoras” isimli ka-
rakter yaklaşımını iki yerde açıklar; ilkinde bir hikâye ile, İkincisinde
“gerekçelendirerek” (324d7). Hikâyeye göre Epimetheus Tanrılar ve
Prometheus tarafından tüm yaratıkları uygun güçlerle donatmakla gö-
revlendirilir; fakat zeki bir kişi olmayan Epimetheus insan soyuna ge-
lene kadar elindeki tüm güçleri dağıtmıştır; insanoğlu maharetsiz ve
korunmasız, açıkta kalır. Bu hatayı düzeltmek isteyen Prometheus
insan soyuna verilmek üzere Hephaestos ve Athena’dan ateşi ve sa-
natları çalar. Artık insanoğlu neslini sürdürebilecek fakat barış içinde
bir arada yaşayamayacaktır.
Bu yüzden soyumuzun toptan yok olmasından korkan Zeus, insanlara
başkalarına saygılı olma özelliği ve adalet duygusu dağıtmak ve böy- lece
sitelerimize bir düzen getirmek, bir dostluk ve beraberlik bağı yaratmak
üzere Hermes’i görevlendirdi.
Hermes, Zeus’a bu armağanları insanlar arasında nasıl dağıtacağını sordu.
“Bunları sanatlardaki gibi, örneğin meslekten olmayan birçok insana karşılık
yetişmiş bir hekim yeterlidir ilkesine göre dağıtabilir miyim? Tabi bu diğer
uzmanlık alanları için de geçerli. Hem-
Dostları ilə paylaş: |