hastalık ve sağlığı kendi terimleriyle tanımlamaya çalışan tıp te-
orisyenleriyle dalga geçer. Bir hekimden beklenen, diyordu yazar, sıhhati
bozulan insanları iyileştirmesidir; o yüzden de ne istediğini hastalarının
bildiği, kullandığı sözcüklerle ifade edebilmesi gerekir {Ancient
Medicine, 15. ve 20. Bölümler, aşağıda Kesim F’de alın- tılanacaktır).
Bazı hekimler hastalanmış bir bünyenin tamamıyla kendi kendine
sağlığına kavuştuğu ve uzmanların muhtemelen bu süreci geciktirdiği
iddiasıyla tartışmaya katılmış ve halkın geniş bir kesimi de aynı kanaate
varmıştı (On the Art, 5. Bölüm). 4. Yüzyılda yazıldığı sanılan Nomos adlı
küçük risale, tıp, diyordu (i. Bölüm),
. . . tüm sanatların en seçkinidir fakat onu uygulayan hekimlerin ve onları olur
olmaz yargılayanların cehaleti sayesinde şimdi saygınlığı en aza inmiş sanat
haline gelmiştir. Bana öyle geliyor ki buradaki yanlışın başlıca nedeni şu: tıp,
şerefine leke sürüleceği korkusu hariç devletlerimizin hiçbir ceza uygulaması
getirmek gereği duymadığı yegâne sanattır ve sicili bu konuda zaten yeteri
kadar kabarık olanlarsa şereflerinin lekelenmesine hiç aldırış etmezler. Böylesi
adamlar tıpkı trajedilerde önemsiz rollere çıkan oyuncular gibidirler. Nasıl
bunlar oyuncu olmadıkları halde bir oyuncunun görünüşüne, kıyafetine ve
maskesine sahipseler, işte bunlar da öyle; adma bakılırsa hekim çoktur, ama
gerçekte çok az hekim vardır (W.H.S . Jones çevirisi, Hippocrates, Cilt ii, Loeb
Classical Library, Cambridge 1967, s.263).
Aristofanes (Nub., 332 vd.; krş. Victor Ehrenberg, The People of
Aristophanes, New York 1962), “şarlatan hekimleri” kâhinler,
mirasyediler, “ditrambik güyaritimlinağmeüretenler” ve “göz-
densürmeyiçeken düzenbazlarca aynı grup altında sınıflandırır. Ondan
meslekten olmayan insanların sık sık ilaçlarını kendilerinin hazırladığını
öğreniyoruz (Thesmophoriazusae, 483); Plutos adlı eserinde şöyle
yazıyor (407 vd.):
Bu kasabada doktor ne gezsin?
Parası az, pek kazandırmıyor sanatları.
Bu dönem aynı zamanda eski kurumların adım adım yeni bir şekle
sokulduğu, uzmanların kullanımıyla ilgili kararlar dahil temel politik
kararların gitgide daha fazla insanın katılımıyla alındığı bir dönemdir.
Bir cenaze töreninde yaptığı konuşmada
“Bizim kamu görevlilerimiz”, diyordu Perikles (Thukydides,
Pe-
lepponesian War,
40, Modern Library College Basımı),
siyasetin yanında kendi özel iş-güçleriyle de uğraşırlar ve bizim
normal yurttaşlarımız, işleri başlarından aşkın olmasına rağmen,
kamusal sorunlarda âdil bir yargıç gibi davranmayı ihmal etmezler,
çünkü başka ka- vimlerden farklı olarak, bu ödevlerini yerine
getirmeyen birini ihtirassız değil nafile bir insan olarak gören biz
Atinalılar, bizden kaynaklanmayan tüm olaylarda bir yargıya
varabiliriz; tartışmanın eylemin önündeki bir engel değil her
zaman, herhangi bir aklıselim eylemin vazgeçilmez önşartı
olduğunu düşünürüz. Yine yapbğımız tüm işlerde cesaret ve ihtiyat
abidesi tek bir görüntü çizeriz, cesaret ve ihtiyat ikisi de
varabilecekleri son noktaya varmış ve her ikisi de aynı kişide
toplanmıştır... Kısaca site olarak Yunanistan’ın okulu olduğumuzu
söyleyeceğim...
Bu okulda yetişmiş Atina yurttaşları uzun bir uyarlanma sürecinin
ürünü düşüncelere sahiptiler ve oldukça bilgili insanlardı; hiç de
Platon’un R5’i yorumlarken kullandığı deyimle münferit “öyle görme”
nöbetlerine tutulmuş bir halleri yoktu. Bu gelişmeyi aktif olarak
yaşamış bir Protagoras’m söz konusu ilkeyi formüle ederken daha çok
ikinci yorumu kastettiğini düşünemez miyiz? Tersinden söylersek,
Platon’un RSa’ya karşı çıkardığı özgül düşüncelerin açıkça bu tür
nöbetlerden olduğu ve tam da bu yüzden bizzat Platon’un eleştirisi için
uygun bir hedef teşkil ettiği söylenemez mi? Böyle işin altını üstünü
hesaba kattığımızda R5’i daha esnek ve teknik bir tarzda, daha çok
yukarda ikinci yorum olarak ifade ettiğim yaklaşıma uygun bir iddiayı
dile getiren, örneğin şöyle bir tez olarak okuyabiliriz,
R5b- yurttaşların önüne konan yasa, âdet, gelenek ve olgular
sonuçta insanlann bildirim, inanç ve algılarına dayanırlar ve bu
yüzden önemli meselelerin çözümünde ilgili insanlara (onların
algı ve düşüncelerine) başvurulmalıdır, soyut faillere ya da
bilmemneredeki uzmaıüara değil.
R5b pratik ve gerçekçidir. Suni olaylar icat etmez ve sözünü ettiği
durumlar ele alman sorunlara bağlıdır. Eğer gündemde şehrin yasalan
varsa tezin ikinci kısmındaki tavsiye bize bunların tanrılar ya da yasa
koyucu atalardan (geleneksel olarak yasaları ilk kez koyanlar
olarak kabul edilirler) çok yurttaşlar tarafından “ölçülmesi” ge-
rektiğini söyleyecektir. Eğer “önemli meseleler” sağlık ve hastalık ise,
sıhhati “ölçecek” olan, soyut teoriler arasında kaybolmuş doktor değil
hasta bireydir. “Ölçme”, karmaşık bir durumla o duruma dahil olan
insanların aklından öylesine gelip geçen düşüncelerin karşılaştırıldığı
bir süreç değildir artık; öğrenmeyi de içermektedir (167bl vd.).
Şüphesiz bazı hastalar kafalarındaki ne olduğu belirsiz sıhhat
düşüncesine takılıp kalabilirler, ya da bazıları köle gibi gözde
doktorların dediklerini harfiyen yerine getirebilirler, fakat kitap ka-
rıştıran, çeşitli doktorlara, üfürükçülere, şifa ocaklarına danışan ve
kendi başına bir sonuca varmaya çalışan hastalar da olacaktır. Si-
yasette bazı yurttaşlar tartışmalara kulaklarını tıkayarak kendi “kolaycı
hislerine” güvenebilir, bazıları kendi kararını önde gelen po-
litikacıların söylediklerini dinledikten sonra verebilir. R5b’ye göre
tüm bu bireyler önlerine gelen sorunu “ölçmektedirler”.
Bu noktadan sonra Platon’un eleştirileri R5b için geçerli değildir.
tik eleştirisi amacına ulaşmaz çünkü “kanı” burada uzmanların
kanılarına güvenmeyi de içermektedir. İkinci eleştiri uzmanların
damgasını taşıyan bir toplulukta işlerlik kazanır -ki bu da R5b’ye ters
düşmez. Üçüncü eleştiri çöker, çünkü gelecek kuşaklar tarafından
yorumlanacağı şekliyle gelecek olaylar tıpkı bugünkü gözlemciler
tarafından yorumlanan şimdiki olaylar kadar “ölç- meler”dirler:
toplumsal ve siyasi konularda tam ve değişmez bir bilgi yoktur. Özetle
Platon’un temel eleştirisinin uzman bilgisine olan dogmatik bir
inançla Protagoras’ın veciz ifadesinin haksız bir şekilde daraltılmış bir
yorumu üzerine kurulduğunu söyleyebiliriz.
Platon’un itirazları üzerine söyleyeceklerim bu kadar değil. Platon,
uzmanlan her şeyin mükemmelini yapabileceklerinden dolayı işe
karıştınyor değildir, esas neden onların başarılı olacaklanna olan
inancıdır: çünkü uzmanlar doğruyu bilirler ve gerçeklikle te-
mastadırlar. Başarı ve başansızlığın nihai ölçütü uzmanlar değil,
doğruluk ve gerçekliktir. İyi düşünce, usûl ve yasalar Platon’a göre, ne
popüler düşünce, usûl ve yasalardır ne de kral, halk ozanı ya da
uzmanlar tarafından desteklenen şeylerdir; iyi düşünce, usûl ve yasalar
"gerçekliğe uyan” ve bu anlamda doğru olan şeylerdir. Bakalım R5 bu
nokta hakkında neler söyleyecek.
Dostları ilə paylaş: |