Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   135

hastalık   ve   sağlığı   kendi   terimleriyle   tanımlamaya   çalışan   tıp   te-
orisyenleriyle dalga geçer. Bir hekimden beklenen, diyordu yazar, sıhhati
bozulan insanları iyileştirmesidir; o yüzden de ne istediğini hastalarının
bildiği,   kullandığı   sözcüklerle   ifade   edebilmesi   gerekir  {Ancient
Medicine,  15. ve  20. Bölümler,  aşağıda  Kesim  F’de  alın-  tılanacaktır).
Bazı   hekimler   hastalanmış   bir   bünyenin   tamamıyla   kendi   kendine
sağlığına   kavuştuğu   ve   uzmanların   muhtemelen   bu   süreci   geciktirdiği
iddiasıyla tartışmaya katılmış ve halkın geniş bir kesimi de aynı kanaate
varmıştı (On the Art, 5. Bölüm). 4. Yüzyılda yazıldığı sanılan Nomos adlı
küçük risale, tıp, diyordu (i. Bölüm),
. . . tüm sanatların en seçkinidir fakat onu uygulayan hekimlerin ve onları olur
olmaz yargılayanların cehaleti sayesinde şimdi saygınlığı en aza inmiş sanat
haline gelmiştir. Bana öyle geliyor ki buradaki yanlışın başlıca nedeni şu: tıp,
şerefine leke sürüleceği korkusu hariç devletlerimizin hiçbir ceza uygulaması
getirmek   gereği  duymadığı   yegâne  sanattır   ve  sicili  bu   konuda   zaten   yeteri
kadar kabarık olanlarsa şereflerinin lekelenmesine hiç aldırış etmezler. Böylesi
adamlar   tıpkı   trajedilerde  önemsiz   rollere  çıkan   oyuncular  gibidirler.   Nasıl
bunlar   oyuncu   olmadıkları   halde   bir   oyuncunun   görünüşüne,   kıyafetine   ve
maskesine sahipseler, işte bunlar da öyle; adma bakılırsa hekim çoktur, ama
gerçekte çok az hekim vardır (W.H.S . Jones çevirisi, Hippocrates, Cilt ii, Loeb
Classical Library, Cambridge 1967, s.263).
Aristofanes (Nub., 332 vd.; krş. Victor Ehrenberg, The People of
Aristophanes, New York 1962), “şarlatan hekimleri” kâhinler,
mirasyediler, “ditrambik güyaritimlinağmeüretenler” ve “göz-
densürmeyiçeken düzenbazlarca aynı grup altında sınıflandırır. Ondan
meslekten olmayan insanların sık sık ilaçlarını kendilerinin hazırladığını
öğreniyoruz (Thesmophoriazusae, 483); Plutos adlı eserinde şöyle
yazıyor (407 vd.):
Bu kasabada doktor ne gezsin?
Parası az, pek kazandırmıyor sanatları.
Bu dönem aynı zamanda eski kurumların adım adım yeni bir şekle
sokulduğu, uzmanların kullanımıyla  ilgili kararlar  dahil temel  politik
kararların gitgide daha fazla insanın katılımıyla alındığı bir dönemdir.
Bir cenaze töreninde yaptığı konuşmada


“Bizim   kamu   görevlilerimiz”,   diyordu   Perikles   (Thukydides,  
Pe-
lepponesian War,
 40, Modern Library College Basımı),
siyasetin yanında kendi özel iş-güçleriyle de uğraşırlar ve bizim
normal   yurttaşlarımız,   işleri   başlarından   aşkın   olmasına   rağmen,
kamusal sorunlarda âdil bir yargıç gibi davranmayı ihmal etmezler,
çünkü   başka   ka-   vimlerden   farklı   olarak,   bu   ödevlerini   yerine
getirmeyen birini ihtirassız değil nafile bir insan olarak gören biz
Atinalılar,   bizden   kaynaklanmayan   tüm   olaylarda   bir   yargıya
varabiliriz;   tartışmanın   eylemin   önündeki   bir   engel   değil   her
zaman,   herhangi   bir   aklıselim   eylemin   vazgeçilmez   önşartı
olduğunu düşünürüz. Yine yapbğımız tüm işlerde cesaret ve ihtiyat
abidesi   tek   bir   görüntü   çizeriz,   cesaret   ve   ihtiyat   ikisi   de
varabilecekleri   son   noktaya   varmış   ve   her   ikisi   de   aynı   kişide
toplanmıştır... Kısaca site olarak Yunanistan’ın okulu olduğumuzu
söyleyeceğim...
Bu okulda yetişmiş Atina yurttaşları uzun bir uyarlanma sürecinin
ürünü   düşüncelere   sahiptiler   ve   oldukça   bilgili   insanlardı;   hiç   de
Platon’un R5’i yorumlarken kullandığı deyimle münferit “öyle görme”
nöbetlerine   tutulmuş   bir   halleri   yoktu.   Bu   gelişmeyi   aktif   olarak
yaşamış bir Protagoras’m söz konusu ilkeyi formüle ederken daha çok
ikinci   yorumu   kastettiğini   düşünemez   miyiz?   Tersinden   söylersek,
Platon’un   RSa’ya   karşı   çıkardığı   özgül   düşüncelerin   açıkça   bu   tür
nöbetlerden olduğu ve tam da bu yüzden bizzat Platon’un eleştirisi için
uygun bir hedef teşkil ettiği söylenemez mi? Böyle işin altını üstünü
hesaba kattığımızda R5’i daha esnek ve teknik bir tarzda, daha çok
yukarda ikinci yorum olarak ifade ettiğim yaklaşıma uygun bir iddiayı
dile getiren, örneğin şöyle bir tez olarak okuyabiliriz,
R5b-   yurttaşların   önüne   konan   yasa,   âdet,   gelenek   ve   olgular
sonuçta insanlann bildirim, inanç ve algılarına dayanırlar ve bu
yüzden   önemli   meselelerin   çözümünde   ilgili   insanlara   (onların
algı   ve   düşüncelerine)   başvurulmalıdır,   soyut   faillere   ya   da
bilmemneredeki uzmaıüara değil.
R5b pratik ve gerçekçidir. Suni olaylar icat etmez ve sözünü ettiği
durumlar ele alman sorunlara bağlıdır. Eğer gündemde şehrin yasalan
varsa tezin ikinci kısmındaki tavsiye bize bunların tanrılar ya da yasa
koyucu   atalardan   (geleneksel   olarak   yasaları   ilk   kez   koyanlar


olarak   kabul   edilirler)   çok  yurttaşlar  tarafından   “ölçülmesi”   ge-
rektiğini söyleyecektir. Eğer “önemli meseleler” sağlık ve hastalık ise,
sıhhati “ölçecek” olan, soyut teoriler arasında kaybolmuş doktor değil
hasta bireydir.  “Ölçme”, karmaşık bir durumla o duruma dahil olan
insanların aklından öylesine gelip geçen düşüncelerin karşılaştırıldığı
bir   süreç   değildir   artık;   öğrenmeyi   de   içermektedir   (167bl   vd.).
Şüphesiz   bazı   hastalar   kafalarındaki   ne   olduğu   belirsiz   sıhhat
düşüncesine   takılıp   kalabilirler,   ya   da   bazıları   köle   gibi   gözde
doktorların  dediklerini   harfiyen  yerine   getirebilirler,   fakat   kitap  ka-
rıştıran,   çeşitli   doktorlara,   üfürükçülere,   şifa   ocaklarına   danışan   ve
kendi   başına   bir   sonuca   varmaya   çalışan   hastalar   da   olacaktır.   Si-
yasette bazı yurttaşlar tartışmalara kulaklarını tıkayarak kendi “kolaycı
hislerine”   güvenebilir,   bazıları   kendi   kararını   önde   gelen   po-
litikacıların   söylediklerini   dinledikten   sonra   verebilir.   R5b’ye   göre
tüm bu bireyler önlerine gelen sorunu “ölçmektedirler”.
Bu noktadan sonra Platon’un eleştirileri R5b için geçerli değildir.
tik   eleştirisi   amacına   ulaşmaz   çünkü   “kanı”   burada   uzmanların
kanılarına   güvenmeyi   de   içermektedir.   İkinci   eleştiri   uzmanların
damgasını taşıyan bir toplulukta işlerlik kazanır -ki bu da R5b’ye ters
düşmez.   Üçüncü   eleştiri   çöker,   çünkü   gelecek   kuşaklar   tarafından
yorumlanacağı   şekliyle   gelecek   olaylar   tıpkı   bugünkü   gözlemciler
tarafından   yorumlanan   şimdiki   olaylar   kadar   “ölç-   meler”dirler:
toplumsal ve siyasi konularda tam ve değişmez bir bilgi yoktur. Özetle
Platon’un   temel   eleştirisinin   uzman   bilgisine   olan   dogmatik   bir
inançla Protagoras’ın veciz ifadesinin haksız bir şekilde daraltılmış bir
yorumu üzerine kurulduğunu söyleyebiliriz.
Platon’un   itirazları   üzerine   söyleyeceklerim   bu   kadar   değil.   Platon,
uzmanlan   her   şeyin   mükemmelini   yapabileceklerinden   dolayı   işe
karıştınyor   değildir,   esas   neden   onların   başarılı   olacaklanna   olan
inancıdır:   çünkü   uzmanlar   doğruyu   bilirler   ve   gerçeklikle   te-
mastadırlar.   Başarı   ve   başansızlığın   nihai   ölçütü   uzmanlar   değil,
doğruluk ve gerçekliktir. İyi düşünce, usûl ve yasalar Platon’a göre, ne
popüler   düşünce,   usûl   ve   yasalardır   ne   de   kral,   halk   ozanı   ya   da
uzmanlar tarafından desteklenen şeylerdir; iyi düşünce, usûl ve yasalar
"gerçekliğe uyan” ve bu anlamda doğru olan şeylerdir. Bakalım R5 bu
nokta hakkında neler söyleyecek.


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə