Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə12/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   135

dülerini   söze   döktüklerini   ve,   örneklemeler,   duygudaşlık  (empathy),  büyü
gibi ya da daha başka sözsüz araçlara güvenmektense sözcükleri kullanmayı
tercih ettiklerini varsayar.
R1   ’e   verilen   tepkiler   geniş   bir   yelpaze   oluşturur,   aşağıda   bunlardan
dördünü ele alacağız.
A.   Tez   reddedilir.   Kendisine   inananların   gündelik   hayatlarını   da
kapsayacak şekilde sımsıkı dokunmuş- bir dünya görüşünün yegâne hakikat
ve  üstünlük  kıstası  olarak   alındığı zaman  ortaya  çıkar  by  durum.  Tesniye
yasaları,   Platon’un'mükemmel   devleti,   Calvin’in   Cenevre’si   ve   kimi   20.
yüzyıl kültleri bu türden örneklerdir. Birçok bilimadamı kendi fikir, imalat ve
dünya görüşlerini buna denk bir mertebeye çıkarmak ister
2
 -ve bu muratlarına
ermeye iyice yaklaştılar.
3
2.
On Human Nature (Cambridge, Mass. 1978, s.192 vd.) adlı kitabında Edward
O. Wilson şöyle yazıyor: “ . . . din . . . toplumda bir hayat enerjisi olarak yaşamaya uzun süre daha
devam edecek. Tıpkı enerjisini annesinden, yeryüzünden, alan mitolojik dev Antaeus gibi din de
sırf bir kenara atılmakla yenilgiye uğratılamaz. Bilimsel natüralizmin manevi zayıflığı onun bu tür asli
bir enerji kaynağına sahip olmamasından ileri geliyor. Dinsel duygusal gücün biyolojik kaynaklarını
açıklamakla   birlikte  [Wilson’un  incelemesinde   temellendirilmemiş   cüretkâr   bir   iddia],   mevcut
biçimiyle onlardan ilham alma gücü yoktur, çünkü evrim destanı bireye ölümsüzlük, topluma ilahilik
mertebesini yasaklar [şüphesiz -ama insanlar bu öğeler olmadan da dolu bir hayat yaşayabilir ya
da   yaşarlar;   ilahilik   mertebesinden   yoksunluk   derin   bir   saygı   ve   manevi   doyum   yoksunluğu
anlamına gelmez; ama maddecilik bu anlama gelir] ve insan soyuna yalnızca varoluşsal bir anlam
sunar [sunar mı?], insan bilimleriyle, uğraşanlar hiçbir zaman bir manevi dönüşüm ve kendini
teslim edişin sıcak hazzını içlerinde duyamazlar; tüm namusluluğuna rağmen bilimadamı bir rahibin
yerini dolduramaz [yine de böylesi bir işleve ve bu işleve yaraşan o tarafsız nesnelliğe “teslim
oluş”a sahip çıkmak için zorlu bir mücadele veriyorlar]. Onun için şu soruyu sormanın zamanı geldi:
dinin gücünü alıp onu bu gücün tüm kaynaklarını ortaya döken yeni ve büyük bir girişimin [yani
maddeci bilimin] hizmetine sokmanın bir yolu var mı?” Kısaca: bilimi dinin bir zamanlar ve bugün
birçok insan nazarında olduğu kadar güçlü kılmanın bir yolu var mı?
3. Bakunin “tüm rejimlerin en aristokratı, en despotu, en kurnaz ve en seçkincisi olan bilimsel aklın
iktidarı”nı önceden görmüştü (S. Dolgoff, 
Bakunin on Anarchy, New York 1972, s.319). Daha yakın
dönemden yazarlar da bunu doğruluyor. Örneğin  Daniel  Bell, “gelecekte tüm toplumsal prestij
kompleksinin entelektüel ve bilimsel topluluklarda kök salabileceğine” inanıyor (“Notes on the Post-
industrial Society  1”,  
The Public Interest  içinde, Kış  1967), J.K. Galbraith  ise “iktisadi yaşamdaki
gücün geçmiş dönemlerde toprakla kurduğu birlikteliğin zamanla değişerek sermaye ile birlikteliğe,
ordan da son zamanlarda, bir tekno- sistem meydana getiren bir bilgi-beceri bileşimiyle birlikteliğe
dönüştüğünü” iddia eder 
(The New Industrial State, Bostan 1967). “Entelektüel ve bilimsel top-
F3 / Akla Veda
33


B.   Tez  reddedilir,  ama   yalnızca  belirli   alanlarda.   Bu,  zayıf   da   olsa
etkileşim halinde çeşitli bölümler barındıran (din, siyaset, sanat, bilim, özel
ve   kamusal   faaliyetler,   vs.)   ve   her   bölümün   sağlam   ve   dışlayıcı   bir
paradigmaya göre hareket ettiği çoğulcu kültürlerde ortaya çıkar. Bireyler
de buna uygun parçalara ayrılmışlardır: Bir kişi “bir Hıristiyan olarak”
inançlarına   güvenebilir   ama   “bir   bilimadamı   olarak”   kanıtlara
başvurmak   zorundadır.   Ya   da   Servetus'un   idamı   hakkında   görüşlerini
açıklarken bir tarihçinin Calvin için söylediği gibi: “insan olarak zalim
biri değildi ama bir teolog olarak acımasızdı;  ve Ser- vetas’un icabına
bakan teolog Calvin’di”.
4
luluklar”   giderek   yaygınlaşan   bir   tutumla   kendilerine   yönelik   bir   dış   müdahaleyi
reddediyorlar   -dediklerine   göre,   onlar   önerr.li   ve   önemsiz   meseleleri   ayırma   ve
başarılarının   sınırlarını   takdir   etme   konusunda   en   ehil   kişilermiş.   Doğru   tarafta   saf
tutmaya   hevesli   felsefi   fırsatçılar   ve   önde   gelen   bilimadamlan   bununla   da   kalmayıp
bilimsel ruhun sadece bilimde değil boydan boya  töm varoluşumuzda da düzen ve
asayişi   sağlamaya   muktedir   olduğunu   savunuyorlar.   Krş.   E.O.  Wilson,  a.g.e.,   B.F.
Skinner,  
Beyond   Freedom   and   Dignity
,   New   York   1971;  ve  bir  bütün   olarak   sorun
hakkında bkz. Noam Chomsky, "Intellectuals and the State”, 
Towards
 a 
New Cold War
içinde, New York 1986, s.60 vd.
4. Robert Jay Litton  bu “ikileşme” olayını  ölüm kampı hekimleri gibi uç bir örnek
üzerinde inceler: 
The Nazi Doctors,
 New York 1986 ve 
The Future of Immortality, 
New
York 1987.  özellikle  14.  Bölüm. "İkileşme” Lifton’un işaret ettiğinden daha yaygındır.
Verdiği beş karakteristik Özellikten {
Future
, s. 196} dördü birçok biyolog ve sosyal
bilimci için geçerlidir; bilgimiz artacak ve insanlar bir ümit biraz daha yaşayacaklar diye
hayvanları kesip doğrayan tıbbi araştırmacılar için ise beşi de.  Auschwitz  hekimlerini
tartışırken,   “mesleki   kimlik   etrafında   dönen   bu   mücadelelerde",   diye   yazıyor   Lifton
(
Future,
 s.91), “kullanılan en güçlü ve yegâne model her şeyin teknikten ibaret kılınışıydı.
Bir SS doktorunun bana söylediği gibi ‘Etik Auschwitz’de kullanılan bir sözcük değildi.
Doktorlar ve herkes yalnızca işin nasıl daha etkin bir şekilde yapılabileceğinden, en iyi
hangi tekniğin işlediğinden bahsederlerdi." Etkinlik ya da teknolojik “hoşluğu" insani
kaygıların   üstüne   çıkarmak   için   bir   SS   subayı   olmak   gerekmez.   1944   Kasımında
Almanların atom bombası yapamayacağı  anlaşılınca “[Amerika’da bomba  yapımıyla
uğraşan] atom fizikçileri arasında artık bombaya gerek kalmadığı ve insanlığın halen ha-
zırlamakta oldukları bir kıyametten kurtarabileceği düşüncesi belirmeye başladı. Ancak
bomba çalışmalarının hemen durdurulmasını savunanlar fazla değildi. Böyle tam da
başarının   ufukta   göründüğü   bir   anda   her   şeyi   olduğu   gibi   bırakmak,   bu   projeyi
gerçekleştirmek için gecesini gündüzüne katmış insanlara öyle kolayca kabullenilecek
bir şey gibi görünmüyordu" (M. Rouz6,  
Robert Oppenheimer,
  New  York 1965, s.68).
Ayrıntılı   bilgi   için  Richard  Rhodes’in  
The   Making   of   Atomic   Bomb
  isimli   kapsamlı
çalışmasına bakılabilir, New York 1986. Krş. örneğin Op- penheimer’in konuşmasında (s
.761) sergilenen Hegelci ilerlemecilik. Kitap Bohr ve Szilard’ın da aralarında bulunduğu
bazı bilimadamlarının atom silahlarının geleneksel siyasal düşünü ıskartaya çıkardığını
anlayarak yeni alternatifler öner-


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə