dülerini söze döktüklerini ve, örneklemeler, duygudaşlık (empathy), büyü
gibi ya da daha başka sözsüz araçlara güvenmektense sözcükleri kullanmayı
tercih ettiklerini varsayar.
R1 ’e verilen tepkiler geniş bir yelpaze oluşturur, aşağıda bunlardan
dördünü ele alacağız.
A. Tez reddedilir. Kendisine inananların gündelik hayatlarını da
kapsayacak şekilde sımsıkı dokunmuş- bir dünya görüşünün yegâne hakikat
ve üstünlük kıstası olarak alındığı zaman ortaya çıkar by durum. Tesniye
yasaları, Platon’un'mükemmel devleti, Calvin’in Cenevre’si ve kimi 20.
yüzyıl kültleri bu türden örneklerdir. Birçok bilimadamı kendi fikir, imalat ve
dünya görüşlerini buna denk bir mertebeye çıkarmak ister
2
-ve bu muratlarına
ermeye iyice yaklaştılar.
3
2.
On Human Nature (Cambridge, Mass. 1978, s.192 vd.) adlı kitabında Edward
O. Wilson şöyle yazıyor: “ . . . din . . . toplumda bir hayat enerjisi olarak yaşamaya uzun süre daha
devam edecek. Tıpkı enerjisini annesinden, yeryüzünden, alan mitolojik dev Antaeus gibi din de
sırf bir kenara atılmakla yenilgiye uğratılamaz. Bilimsel natüralizmin manevi zayıflığı onun bu tür asli
bir enerji kaynağına sahip olmamasından ileri geliyor. Dinsel duygusal gücün biyolojik kaynaklarını
açıklamakla birlikte [Wilson’un incelemesinde temellendirilmemiş cüretkâr bir iddia], mevcut
biçimiyle onlardan ilham alma gücü yoktur, çünkü evrim destanı bireye ölümsüzlük, topluma ilahilik
mertebesini yasaklar [şüphesiz -ama insanlar bu öğeler olmadan da dolu bir hayat yaşayabilir ya
da yaşarlar; ilahilik mertebesinden yoksunluk derin bir saygı ve manevi doyum yoksunluğu
anlamına gelmez; ama maddecilik bu anlama gelir] ve insan soyuna yalnızca varoluşsal bir anlam
sunar [sunar mı?], insan bilimleriyle, uğraşanlar hiçbir zaman bir manevi dönüşüm ve kendini
teslim edişin sıcak hazzını içlerinde duyamazlar; tüm namusluluğuna rağmen bilimadamı bir rahibin
yerini dolduramaz [yine de böylesi bir işleve ve bu işleve yaraşan o tarafsız nesnelliğe “teslim
oluş”a sahip çıkmak için zorlu bir mücadele veriyorlar]. Onun için şu soruyu sormanın zamanı geldi:
dinin gücünü alıp onu bu gücün tüm kaynaklarını ortaya döken yeni ve büyük bir girişimin [yani
maddeci bilimin] hizmetine sokmanın bir yolu var mı?” Kısaca: bilimi dinin bir zamanlar ve bugün
birçok insan nazarında olduğu kadar güçlü kılmanın bir yolu var mı?
3. Bakunin “tüm rejimlerin en aristokratı, en despotu, en kurnaz ve en seçkincisi olan bilimsel aklın
iktidarı”nı önceden görmüştü (S. Dolgoff,
Bakunin on Anarchy, New York 1972, s.319). Daha yakın
dönemden yazarlar da bunu doğruluyor. Örneğin Daniel Bell, “gelecekte tüm toplumsal prestij
kompleksinin entelektüel ve bilimsel topluluklarda kök salabileceğine” inanıyor (“Notes on the Post-
industrial Society 1”,
The Public Interest içinde, Kış 1967), J.K. Galbraith ise “iktisadi yaşamdaki
gücün geçmiş dönemlerde toprakla kurduğu birlikteliğin zamanla değişerek sermaye ile birlikteliğe,
ordan da son zamanlarda, bir tekno- sistem meydana getiren bir bilgi-beceri bileşimiyle birlikteliğe
dönüştüğünü” iddia eder
(The New Industrial State, Bostan 1967). “Entelektüel ve bilimsel top-
F3 / Akla Veda
33
B. Tez reddedilir, ama yalnızca belirli alanlarda. Bu, zayıf da olsa
etkileşim halinde çeşitli bölümler barındıran (din, siyaset, sanat, bilim, özel
ve kamusal faaliyetler, vs.) ve her bölümün sağlam ve dışlayıcı bir
paradigmaya göre hareket ettiği çoğulcu kültürlerde ortaya çıkar. Bireyler
de buna uygun parçalara ayrılmışlardır: Bir kişi “bir Hıristiyan olarak”
inançlarına güvenebilir ama “bir bilimadamı olarak” kanıtlara
başvurmak zorundadır. Ya da Servetus'un idamı hakkında görüşlerini
açıklarken bir tarihçinin Calvin için söylediği gibi: “insan olarak zalim
biri değildi ama bir teolog olarak acımasızdı; ve Ser- vetas’un icabına
bakan teolog Calvin’di”.
4
luluklar” giderek yaygınlaşan bir tutumla kendilerine yönelik bir dış müdahaleyi
reddediyorlar -dediklerine göre, onlar önerr.li ve önemsiz meseleleri ayırma ve
başarılarının sınırlarını takdir etme konusunda en ehil kişilermiş. Doğru tarafta saf
tutmaya hevesli felsefi fırsatçılar ve önde gelen bilimadamlan bununla da kalmayıp
bilimsel ruhun sadece bilimde değil boydan boya töm varoluşumuzda da düzen ve
asayişi sağlamaya muktedir olduğunu savunuyorlar. Krş. E.O. Wilson, a.g.e., B.F.
Skinner,
Beyond Freedom and Dignity
, New York 1971; ve bir bütün olarak sorun
hakkında bkz. Noam Chomsky, "Intellectuals and the State”,
Towards
a
New Cold War
içinde, New York 1986, s.60 vd.
4. Robert Jay Litton bu “ikileşme” olayını ölüm kampı hekimleri gibi uç bir örnek
üzerinde inceler:
The Nazi Doctors,
New York 1986 ve
The Future of Immortality,
New
York 1987. özellikle 14. Bölüm. "İkileşme” Lifton’un işaret ettiğinden daha yaygındır.
Verdiği beş karakteristik Özellikten {
Future
, s. 196} dördü birçok biyolog ve sosyal
bilimci için geçerlidir; bilgimiz artacak ve insanlar bir ümit biraz daha yaşayacaklar diye
hayvanları kesip doğrayan tıbbi araştırmacılar için ise beşi de. Auschwitz hekimlerini
tartışırken, “mesleki kimlik etrafında dönen bu mücadelelerde", diye yazıyor Lifton
(
Future,
s.91), “kullanılan en güçlü ve yegâne model her şeyin teknikten ibaret kılınışıydı.
Bir SS doktorunun bana söylediği gibi ‘Etik Auschwitz’de kullanılan bir sözcük değildi.
Doktorlar ve herkes yalnızca işin nasıl daha etkin bir şekilde yapılabileceğinden, en iyi
hangi tekniğin işlediğinden bahsederlerdi." Etkinlik ya da teknolojik “hoşluğu" insani
kaygıların üstüne çıkarmak için bir SS subayı olmak gerekmez. 1944 Kasımında
Almanların atom bombası yapamayacağı anlaşılınca “[Amerika’da bomba yapımıyla
uğraşan] atom fizikçileri arasında artık bombaya gerek kalmadığı ve insanlığın halen ha-
zırlamakta oldukları bir kıyametten kurtarabileceği düşüncesi belirmeye başladı. Ancak
bomba çalışmalarının hemen durdurulmasını savunanlar fazla değildi. Böyle tam da
başarının ufukta göründüğü bir anda her şeyi olduğu gibi bırakmak, bu projeyi
gerçekleştirmek için gecesini gündüzüne katmış insanlara öyle kolayca kabullenilecek
bir şey gibi görünmüyordu" (M. Rouz6,
Robert Oppenheimer,
New York 1965, s.68).
Ayrıntılı bilgi için Richard Rhodes’in
The Making of Atomic Bomb
isimli kapsamlı
çalışmasına bakılabilir, New York 1986. Krş. örneğin Op- penheimer’in konuşmasında (s
.761) sergilenen Hegelci ilerlemecilik. Kitap Bohr ve Szilard’ın da aralarında bulunduğu
bazı bilimadamlarının atom silahlarının geleneksel siyasal düşünü ıskartaya çıkardığını
anlayarak yeni alternatifler öner-
Dostları ilə paylaş: |