I. GÖRECİLİK ÜZERİNE NOTLAR
Tanımadıkları ırk, kültür, âdet ya da bakış açılarıyla karşılaştıklarında
insanların tepkileri farklı farklıdır. Şaşkınlık ve merakla hemen
tanımak, öğrenmek isteyebilirler; küçümseyebilir ve doğal bir
üstünlük duygusuna kapılabilirler; iğrenebilir ve açıkça nefret
duyabilirler. Bir beyin ve ağızları da olduğundan, hissetmekle
yetinmez konuşur, duygularını ifade eder ve onları aklamaya
çalışırlar. Görecilik işte bu süreçte ortaya çıkan görüşlerden birisidir.
Kültürel çeşitlilik olgusuna anlamlı bir yer bulma girişimi.
Göreciliğin uzun bir tarihi vardır; en kötü ihtimalle Yakın
Doğu’da, Eski Mısır uygarlığı uzmanı J. Henry Breasted’in “İlk
Enternasyonalizm” adını verdiği bir döneme, Bronz Çağı son-
larına kadar uzanır. Sokrates öncesi filozofların madde-yönelimli (matter-
oriented) kozmolojilerinden Sofistlerin, Plato ve Aristoteles’in siyasi
görüşlerine geçiş sırasında Grekler arasında tartışma konusu olmuş ve bir
öğreti haline getirilmiştir. Görecilik şüpheci harekete ve onun aracılığıyla
Montaigne gibi Aydınlanma öncellerine, 16. ve 17. yüzyıl seyahatname
yorumcularına ilham verecek ve tüm Aydınlanma boyunca varlığını
sürdürecektir. Bugün entelektüel tiranlığa karşı bir silah ve bilimin kirli
çamaşırlarını ortaya çıkarmada bir araç olarak oldukça revaçtadır. Göreci
düşünce ve pratikler sadece Batı’ya özgü olmadığı gibi sırf entelektüel bir
lüks de değildir. Çin’de onlara rastlarız. Farklı ırk, soy, âdet ve dinlerle
karşılaştıktan ve şu yeryüzünde birçok hayat tarzı bulunduğunu fark
ettikten sonra Afrika Yerlileri tarafından ince bir sanat haline
getirildiklerini görürüz.'
Dağılım alanının genişliği göreciliği tartışılması zor bir konu haline
sokar. Farklı kültürler onun farklı yönlerine vurgu yapar ve onları kendi
ilgi ve keyiflerine uygun bir biçim altında ifade eder. Hepimizin
öğrenebileceği basit görecilik biçimleri olduğu gibi ancak işin
uzmanlarının vâkıf olabileceği karmaşık görecilik biçimleri de vardır.
Bazıları bir hissediş ya da bir tutuma yaslanır, bazıları ise bir matematik
problemine verilmiş bir cevap gibidir. Kimi zaman bir görecilik
biçiminden bile söz edemeyiz; ortada bir sözcük -“görecilik”- ve ona
verilen bir tepki (hoşlanan ya da öfkelenen, ama her durumda uzayıp
giden) vardır. Ben bu zenginlikle baş edebilmek için bir tek sözcükle,
“görecilik” söz-
1. “Yerlilerin böylesine önyargıdan uzak oluşu", diye yazar Kenya'da gördükleri karşısında
Karen Blixen (Isak Dinesen,
Out of Africa, New York 1972, s.54), “bizim gibi, ilkel halklarda
karanlık tabular bulmayı bekleyen birileri için çok çarpıcıdır. Bunun nedeni, sanıyorum, onların
çok çeşitli ırk ve kabilelerle içli dışlı olmaları ve Doğu Afrika’da önceleri fildişi ve köle
tüccarlarının, bugünlerde (1930’lar) ise sürek avcıları ve göçmenlerin harekete getirdiği canlı
insan ilişkileridir. Ovalarda sürü otlatan küçük bir çobana varıncaya kadar hemen her yerli,
yaşadığı bir gün boyunca bir SicilyalIyla bir Eskimo kadar birbirlerinden ve kendinden farklı
kesimlerden oluşmuş eksiksiz bir kavimler resmi geçidine tanık olur: İngilizler, Yahudiler,
Boerler, Araplar, Somalililer, Hintliler, Swaheliler, Ma- sailer ve Kawirondolar. Yeni fikirlere açık
olma açısından bir Yerli, tektip bir toplulukta ve bir dizi sabit fikirle yetişmiş kenar mahalleli bir
kentliden, bir taşralı ya da misyonerden daha fazla dünya insanıdır. Beyazlar ve Yerliler
arasındaki yanlış anlamaların pek çoğu bu olgudan kaynaklanır.”
cüğüyle önerilen birliği bir yana bırakıp bir dizi göreci bakış açısını
tartışmaya açacağım. İşe birkaç pratik gözlemle başlıyorum.
A. PRATİK GÖRECİLİK (FIRSATÇILIK)
Pratik görecilik (ki fırsatçılıkla örtüşiir) kendimizinkinden farklı
görüş, âdet ve geleneklerin hayatımızı nasıl etkileyebileceği ile
ilgilenir. İki boyutu vardır:
muhtemelen
nasıl etkileneceğimizi konu
edinen “olgusal” boyutu ile nasıl etkilenmemiz
gerektiğini
konu edinen
“normatif’ boyutu (resmi kurumlar kültürel çeşitliliği nasıl ele
almalıdır?). Bu görecilik türünü tartışmak için şöyle bir
tez
ortaya
koyuyorum:
R1: kendi görüşlerimizi destekleyen gelenekler ne kadar güçlü
olursa olsun (bu görüşleri destekleyen argümanlar ne kadar güçlü
olursa olsun) yabancı kültür, kurum ve fikirleri incelemek birey,
grup ya da bir bütün olarak kültürler açısından yararlı olabilir.
Örneğin Ka- tolikler için Budizmi incelemek, hekimler
içinNei
Ching'i
incelemek ya da Afrikalı büyücü hekimlerle tanışmak,
psikologlar için romancı ve aktörlerin bir karakteri nasıl yarattığım
incelemek, genel olarak bilimadamları için bilimsel olmayan
yöntem ve bakış açılarını incelemek, yararlı olabilir ve bir bütün
olarak Batı uygarlığı “ilkel” halkların inanç, âdet, görenek ve
kurulularından çok şey öğrenebilir.
Dikkat edilmelidir ki R1 yabancı kurum ve görüşlerin in-
celenmesini tavsiye etmiyor, hele hele böyle bir incelemeyi me-
todolojik bir şart olarak görmek gibi bir iddiası hiç yok. Yalnızca,
incelemenin belli bir statükoyu savunanlar tarafından yararlı ad-
dedilebilecek sonuçları olabileceğine işaret ediyor. Yine dikkat
edilmelidir ki yabancı görüş ve âdetlerin kendi bakış açısını et-
kilemesine izin veren herkes bu süreç hakkında birtakım tezler
formüle etmez. İnsanlara güven duyduklarından dolayı, ya da kendileri
dışındaki doğayla ilişkilerini hâlâ kaybetmedikleri için (insanlar
hemcinsleri kadar hayvan ve bitkilerden de öğrenmişlerdir) ya da
güçlü taklit eğilimlerinden dolayı gerçekleşir bu etkilenme. Bu
nedenle bir
tez
(Rl gibi) üzerinde yoğunlaşmak daha işin başında
tartışmayı sınırlandırmak demektir: tarafların kendi gü-
Dostları ilə paylaş: |