27
sine ek olarak hücre migrasyonunu, farklılaşmasını ve doku remodelizasyonuna (yeniden yapılan-
ma) uyarıcı etkiler yapar.
Büyüme Faktörlerinin Yapısı ve Etki Mekanizmaları
Hücre proliferasyonu; büyüme faktörleri, hormonlar ve sitokinler gibi, pekçok kimyasal med-
yatör tarafından tetiklenebilir. Gerçi hormonlar ve bir çok sitokin, pek çok işlevi yanında hücre
büyüme stimülatörü veya inhibitörü olarak da etki eder. Hücre topluluğunun çoğalması; genellikle
hücre boyutunun artması (büyüme), hücre bölünmesi (mitoz) ve apoptotik ölümden korunmaya
(yaşamı sürdürme) bağlıdır. “Büyüme faktörleri” terimi, hücre boyutunun artışını sağlayan prote-
inler için kullanılır. Büyüme faktörlerinin çoğu, onarım için zedelenmiş bölgede bulunan lökositler
tarafından salgılanır. Diğer bir kısmı, bölgedeki parankimal ve stromal (bağ dokusu) hücreler tara-
fından salgılanır.
Epitelyal Büyüme Faktörü (EGF): Çeşitli epitel hücreleri ve fibroblastlar için mitojeniktir, gra-
nulasyon dokusu oluşumunu uyarır. Bu faktör, hücrelerdeki DNA sentezinin artmasına yol açar.
Epitel dokusu genellikle kronik iltihabın varlığında stimüle edilerek prolifere olur. İltihabi hiper-
plazi olarak adlandırılır. Bu tür olaylar periodontal hastalıklarda, sulkus epitelinin proliferasyonla-
rında görülür. Periapikal (radiküler) kistlerdeki epitelyal proliferasyon (Malassez epiteli) buna ve-
rilen diğer bir örnektir.
Trombositten Derive Olan Büyüme Faktörü (PDGF): Bu faktör, trombositlerdeki granüllerde
depo edildiği için, bu adı almıştır. Trombositler aktive edildiği zaman açığa çıkar. Ayrıca aktif
makrofajlar, endotel ve düz kas hücreleri ve değişik tümörlerden de salgılanır. Fibroblast, düz kas
hücresi ve monositler için kemotaktiktir. Bunlara etki ederek, migrasyon ve proliferasyonlarına
neden olur.
Fibroblast Büyüme Faktörleri (FGF): Fibroblast stimülasyonu yanısıra özellikle yeni damar
oluşumunda etkili olan faktördür. Fibroblast, endotel hücresi ve aktif makrofajlarca salınır.
Transforme Edici Büyüme Faktörü (TGF): Trombositler, endotel hücreleri, T lenfositleri ve
aktive makrofajlarca üretilir. Bunun fonksiyonel şekle geçebilmesi için, plasmin tarafından proteo-
litik olarak parçalanmış olması gerekir. Fibrogenezisde etkilidir ve kronik iltihaptaki fibrozisi
oluşturma eğilimindedir.
Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü (VEGF): Bu ilk kez tümörlerden izole edilmiştir, tümör
anjiyogenezisinde (yeni damar oluşumu) merkezi bir rol oynar. Bunun dışında normal embriyonik
damar gelişimde, yara iyileşmesinde ve kronik iltihapta anjiyogenezisi hızlandırır. ESM’de fibri-
nojen gibi, plasma proteinlerinin depolanmasına neden olarak fibroblastlar ve endotel hücrelerinin
gelişmeleri için, stroma oluşmasını sağlar.
Sitokinler: Pekçok durumda sitokinler, büyüme faktörleri olarak davranır. İnterlökin-1 (IL-1)
ve tümör nekroz faktör (TNF), örneğin, fibroblast proliferasyonunu harekete geçirir; hatta bunlar
fibroblastlar için kemotaktiktir ve bu hücrelerce kollajen ve kollajenas sentezi stimüle edilir. Bu
işlemlerin açık sonuçu, fibrojenik olma eğilimidir.
Büyüme İnhibisyonu:
Büyümeyi stimüle ve regüle eden, spesifik faktörlere ilaveten, hücre ve dokularda bir dizi
negatif yönde çalışan büyüme inhibitör belirtilerinin varlığı da bilinir. Kontakt inhibisyon, doku
kültürlerindeki büyüme, bu türün örneklerden biridir. İn vitro hücre kültüründe çoğalan hücrelerin
tek hücre tabakası oluşturacak şekilde yüzeyi kapladıkları zaman, çoğalmalarının durduğu
bilinmektedir. Bu olay, yara iyileşmesindeki epitelizasyonda da görülür. Buna “kontakt
inhibisyon” adı verilir. Büyümenin baskılandığını gösteren in vivo örnekleri de vardır. Örneğin
parsiyel hepatektomi modelinde olduğu gibi, çok belirgin bir şekilde karaciğer normal boyutlarına
ulaşınca, hepatositlerin proliferasyonu durur. Bu özellik, bir durdurucu işaretin varlığını
düşündürür niteliktedir. Bir buluş da “tümör supresör genlerin” keşfi olmuştur. Bu tür genlerin ba-
28
zı kanser türlerinde bulunmadığı tespit edilmiştir. TP53 (p53 önceki adı) geni, bir tümör baskılayı-
cı gendir (antionkogen). Bu antionkogenlerin kaybolması ve inaktive olması gibi durumlarda, hüc-
relerdeki onkogenlerin (kanser genleri) aktivitelerine izin verilmiş olur. Kontrolsuz hücre büyüme-
lerine neden olur. Bunu da kanserin oluşması izler.
EKSTRASELLÜLER MATRİKS ve HÜCRE – MATRİKS ETKİLEŞİMLERİ
Ekstrasellüler matriks (ESM) –(hücrelerarası temel madde, ara madde), dokunun en önemli bir
bölümünü oluşturur. Her dokuda farklı oranlarda bulunur. Kemiğin sert ve katılığını, yumuşak
dokuların diri ve gerginliğini sağlama ötesinde; hücrelerin içinde farklılaşabileceği, büyüyüp-
gelişebileceği, tutunabileceği ve hareket edebileceği bir ortamı sağlar. Daha da öte, buradaki labil
ve stabil hücreler tamamen rejenere olabilme yeteneğindedir; fakat normal strüktürü yeniden
oluşturmak için, mutlak intakt (sağlam) bir ESM’e gereksinim vardır. ESM, birbirinden farklı (1)
interstisyel matriks ve (2) bazal membran olmak üzere iki temel yapıdan oluşmuştur.
İnterstisyel Matriks: İnterstisyel matriks bağ dokusundaki hücre ve lifler arasındaki boşlukları
doldurur. Damar ve düz kas hücreleri arsında bulunur. Mezanşimal hücrelerce (örn. fibroblastlar)
sentez edilen ve üç boyutlu amorf bir jel yapısındadır. Hücreleri bağ dokusunun liflerine bağlama-
da, bu temel madde rol alır. Renksiz, saydam ve homojen olan bu madde visközdür ve kayganlaş-
tırıcı işlevin yanısıra, dokulara yabancı partiküllerin girmesine karşı bir engel oluşturur. İnterstis-
yel matriks’in başlıca öğeleri, lifsel ve lifsel olmayan kollagenler yanısıra elastin, fibronektin, pro-
teoglikanlar, hyaluronat ve diğer elemanlardan oluşur.
Bazal Membran: Bağ dokusudaki interstisyel matriks düzensiz demetler şeklindeyken, epitel
hücreleri, endotel hücreleri ve düz kas hücreleri çevresinde çok iyi organize olarak özelleşmiş şek-
liyle bazal membranı meydana getirir. Bazal membran, hemen epitel altında ince bir tabaka şeklin-
de bulunur. Hücre polaritesini düzenler, epitel dokusunun yenilenebilmesi için gereklidir. Sağlam
bazal membranın yokluğunda, hücreler düzensiz bir biçimde prolifere olur, morfolojik ve fonksi-
yonel orijinal dokuya benzemeyen disorganize bir doku ortaya çıkar. Bazal membranın başlıca
öğeleri, amorf nonlifsel tip IV kollagen ve adhesif (yapıştırıcı) glikoproteinler özellikle laminindir.
Ekstrasellüler Matriks Komponentleri: Ekstrasellüler matriksin üç temel komponenti vardır:
(1)Kollagen ve elastin gibi, fibröz yapı proteinleri. Bunlar kasılma ve gevşeme gücünü sağlar.
(2)Kayganlığı ve esnekliği sağlayan proteoglikanlar ve hyaluronandan oluşan su içerikli jeller ve
(3)yapıştırıcı (adhesif) glikoproteinler. Matriks elementlerini birbirine ve diğer hücrelere bağlar.
Kollagen: Fibroblastlar tarafından salgılanan, vücutta en fazla ve her dokuda bulunan fibröz
yapıda proteindir. Kollagen, kolla =tutkal (yapıştırıcı) ve genin =üretmek, kelime köklerinden
meydana gelmektedir. Kollagen gerilme gücünü verir ve dokunun sert- yumuşak yapısını sağlar.
Yapı olarak üç ayrı protein zincirinden oluşur. Halatı andırır üçlü sarmal (heliks) şekildedir.
Yaklaşık 30 farklı kollagen tipi bilinir. Bunlardan bazıları, hücre ve dokuların özelliğini veren özel
yapıdadır. Kollagen tiplerinden bazıları (I, II, III, V ve XI) lifsel özelliktedir. Lifsel (fibriler) kolla-
genler vitamin C’ye bağımlıdır. Fibroblastlar, C vitamini eksikliğinde hatalı kollagen sentezler ve
hatalı lifler yenilenemez. Bu nedenle çocuklarda vitamin C (askorbik asit) eksikliği iskelet defor-
mitelerine, damar duvarındaki bazal membranın zayıf olması nedeniyle, kolay kanamalara ve
iyileşmedeki gecikmelere neden olur. Lifsel kollagenler yara iyileşmesinde ve özellikle skar doku-
sunda, bağ dokusunun başlıca parçasını oluşturur. Diğer bazıları (tip IV) nonlifsel yapıdadır ve ağ
oluşturan kollagen bazal membranın asıl komponentidir. Kollagenler moleküler bileşimleri, mor-
folojik özellikleri, dağılımları, işlevleri ve patolojileri ile birbirinden ayrılır. Kollagen tiplerini şu
şekilde özetleyebiliriz.