kaçışa dönüşmesidir. Bu da sorunlarla yüzleşip aşma tatminini
devre dışı bırakmakta ve hayati önem taşıyan musibetten pay
çıkarma, olanı avantaja çevirme becerilerini mahvetmektedir.
Ve tabii sorunlar açısından da olan her şey kabul edilir hale
gelmektedir. Tek talih, iyi talihtir; rastgele şanssızlık artık
kabul edilmez konumdadır. Filozof Julian Baggini çağdaş
yakınmalar üzerine bir araştırma yapmış
[48]
ve insanların en
çok şanssızlıktan, kaderden, kontrolleri dışında kalan
şeylerden yakındığını ortaya çıkarmıştır. Boktan şeylerin başa
gelebileceğini artık çok az kimse kabullenmektedir. Trajedi
bir anlam taşımalı ve trajediden mutlaka iyi bir şey çıkmalıdır.
Korkunç şeyin bir daha olamayacağının teminatını vermek
üzere televizyona çıkan yaslı akrabaların, "Başkalarının bizim
gibi ıstırap çekmelerini istemiyoruz" demeleri bu yüzdendir.
Eğlence dünyasındaysa alışveriş ve seyahat, saf potansiyel
faaliyetleri olmaları, tümüyle olasılık ve vaatle dolulukları
yüzünden kendi içlerinde amaçlara dönüşmüşlerdir. Alışveriş,
bünyesinde birçok potansiyel biçimi barındırır. Macera
sarhoşluğu, arayış gizemi, kumar tehlikesi, yaratıcı çalışmanın
getirdiği beklenmedik şeyler bulma şansı, dinsel inançta
aşkınlık ve ön-sevişmenin şehveti, hepsi alışverişte mevcuttur.
Herkesin alışveriş sevmesine şaşmamak gerek. Üstelik
potansiyel heyecanı satın alma eyleminin sonrasına da
uzatılabilir. Birkaç yıl önce, Nick Bailey adlı on yedi
yaşındaki bir delikanlı yeni aldığı Wii oyun sistemine öyle aşk
duymuştu ki ambalajını açışını filme çekti ve yaşamı baştan
aşağı değiştiren bu tür deneyimlerde yapılması gerektiği gibi,
filmi YouTube'a yükledi. Ama kim bir ergenin yeni aldığı
zımbırtısının paketini açışını seyretmek isterdi? Daha ilk
haftasında 71.000 kişi söz konusu filmi izledi. Çok geçmeden
sadece paket açma heyecanına adanmış birçok web sitesi
kuruldu.
[49]
Ve böylece esas malın iki adım ilerisinde yepyeni
bir alışveriş deneyimi ortaya çıktı.
Burada bahsettiğim vaka, alışveriş zevkinin malın gerçekliği
ve kullanılırlığından kopuş eğilimine dair aşırı uç bir örnekti.
Alışveriş artık arzu tatmininden çok arzunun kendi
heyecanıyla ilgili ve bu heyecanın sürekli yenilenmesi
gerekiyor. Alışverişin verdiği tatmin gittikçe azalıyor.
Potansiyel daima sınırsız ama alınan, seçilen şey daima
sınırlıdır. Potansiyel bağımlısı için her orgazm, bir anti-
orgazmdır. Sihirli tılsımın dünyeviliği ortaya çıkar ve aşka
gelmiş alışverişçi bildik hüsran kaynağı kendisine geri döner.
Müthiş şık giysiler çoğu zaman hiç giyilmez, muazzam zımbırtı
hiç kullanılmaz, büyüleyici kitap asla okunmaz ve harika CD
hiç çalınmaz...
Benim kişisel dürtüm, gizli ezoterik bilgiler edinme ve
coşkuyu gizlice taşıma umuduyla kitap ve CD satın almak.
Ama raflarım hiç çalmadığım CD'lerle dolu (hiçbirisi
ambalajında değil çünkü naylonu yırtmak potansiyelin, ön-
sevişmenin bir parçası). Ayrıca bir kereden fazla çalmadığım
bir sürü CD var. Müzik hoparlörlerden yayılmaya başladığı
anda CD büyülü haresini yitiriyor ve diğer CD'lerden birine
dönüşüyor. Kitaplarsa daha ucuz ve okumaları daha uzun
olduğundan, elimdeki okunmamış kitap sayısı gittikçe artıyor.
Yani kitap potansiyel pırıltısını altı hafta kadar koruyor ve
ardından olası bir gizli irfan taşıyıcısından bir külfete, bir
serzenişe, bir utanç ve sıkıntı kaynağına dönüşüyor.
Gereksiz alışverişe getirilen çözümlerden biri, Koleksiyon
diyerek meşrulaştırmaktır. Haliyle her türden koleksiyon hiç
şaşırtmadan
artış
göstermektedir.
Terimin
içerdiği
öğretmensel uzmanlık ve bilenin seçimi imalarıyla birlikte
sıradan alışverişçi için Koleksiyoncu sıfatı, işe yaramaz bir
sürü döküntününse sadece meşru kılınamaz müsriflik değil,
ayrıca dikkatli yatırım iması da taşıyan yeni terimle
Koleksiyon Malzemesi sınıflandırmasına girişi çok daha
tatmin edicidir. Saplantılı CD ve kitap alıcısı için daha iyisi
bile mümkündür: Bu şeyleri satın almak alışveriş değil, "bir
kütüphane oluşturmaktır."
Yolculuk da beklenti temellidir. Yeni yer pek çok
beklenmedik bakımdan farklı, esin verici egzotiklikte olacak
ve başkalaşmış yeni bir "ben" doğacaktır. Ama göğü,
binaları, ağaçları ve insanlarıyla yeni yer, muhtemelen daha
sıcak iklimine rağmen sonuçta sadece başka bir yerdir ve iç
bayıcı huysuz eski benlik yolculuğa sizinle gelmiştir. Alain de
Botton, The Art of Travel
[50]
adlı kitabında bir kız
arkadaşıyla çıktığı bir Karayip tatilini anlatır. Yola çıkmadan
önce kumsalların, masmavi denizin, palmiyelerin ve şahane
günbatımlarının esinleyeceği yeni ahengi düşlerler ama hedefe
varmalarıyla birlikte lokantadaki tatlıların boyutu ve görünüşü
üzerine tartışmaya başlarlar. İkisine de aynı tatlı gelmiştir ama
birininki diğerinden daha büyük, diğerininse görüntüsü
ötekinden daha güzeldir. Kız tatlıları değiş tokuş eder ve
kendi tatminini, adamı tatmin ettiğini öne sürerek meşru kılar.
Kavga ederler ve somurtarak, kendilerine esin vermesi
gereken harika manzaraya aldırmadan otele dönerler.
Hepimizin başından böyle şeyler geçmiştir ve hepimiz işimize
geldiğince bunları unutmuşuzdur. Çünkü bir sonraki tatil
ufuktadır ve gerçek mutluluğu getireceği kesindir.
Yolculuk ve alışveriş birbirlerine öyle uygunlar ki gittikçe
daha fazla bir araya geliyorlar. Havaalanında, uçakta, tren
istasyonunda, otel lobisinde hatta internet yoluyla otel
odasında bile alışveriş imkânları mevcut. Tabii bunlar sadece
Dostları ilə paylaş: |