İsrail zorlu bir koalisyonla yüzyüze -
Patrick Seale
Büyük Ortadoğu'da İsrail'e karşı zorlu bir
koalisyon
şekilleniyor.
Merkezinde
Türkiye, İran ve Suriye var. Üç ülke de
Yahudi devletine karşı derin şikayetler
besliyor. İsrail askeri gücünü denetim
altına almaya ve gidişatını değiştirmesi için
İsrail'i zorlamaya azimliler.
Bir zamanlar İsrail'in müttefiki olan
Türkiye şimdi İsrail'e karşı kampanyanın
lideri.
Türk
kamuoyu,
Gazze'ye
seyretmekte olan yardım gemisine 31
Mayıs'ta saldıran İsrail komandolarının
dokuz Türk'ü öldürmesi üzerine çok
öfkelendi. İran ve Suriye, onlarca yıldır
İsrail'n başlıca muhalifleri ve bölgesel
dengeyi şu an kendi lehlerine çevirebilecek
bir şansları var.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan
bu hafta başında İstanbul'da yapılan ve
bölgenin en tehlikeli pek çok ihtilafının
konuşulduğu
Avrasya
zirvesine
ev
sahipliği yaptı; Gazze elbette ki bu
ihtilaflardan biriydi; İsrail ve yardım
filosuna karşı saldırgan davranışı ana
hedefti ama ayrıca bu hafta Amerikan
kuvvetlerinin
ağır
kayıplar
verdiği
Afganistan da gündemdeydi. Tahran
nükleer programı üzerinde ABD ve İran
arasındaki çekişme, hem zirvenin hem de
çeşitli ikili görüşmelerin konularından
biriydi.
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Rusya
Başbakanı Vladimir Putin, Afganistan
Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, Çin,
Hindistan ve Pakistan'dan üst düzey
temsilciler ve diğer bölgesel liderler
zirvedeydi. Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar
Esad ve Filistin Otoritesi Başkanı Mahmud
Abbas misafir olarak davet edildiler.
Türkiye, Gazze'yle ilgili olarak İsrail'e
baskı yapmanın yanısıra, Afganistan'daki
durumu sakinleştirmek için de nüfuzunu
kullanmaya bakıyor; Afganistan'ın Hamid
Karzaisi ile Pakistan Dışişleri Bakanı
Kureyşi'yi de buluşturdu. Bu iki ülke de
Taliban'la savaşıyor ama birbirlerinin niyet
ve amaçları hakkında şüphe besliyorlar
Karzai, Kabil'de şu yakınlarda ağırladığı
aşiret reisleri meclisi “Jirga'da” yaptığı gibi
Taliban'la
barış görüşmeleri yapmak
istiyor. Fakat Hindistan'ın Afganistan
üzerindeki nüfuzunu kısıtlama niyetindeki
Pakistan, barış görüşmelerinde kendisine
öncü bir rol verilmesini ve yerel
müttefiklerinin yukarıda olmasını istiyor
(...)
Avrasya Zirvesi'nin ardından dün Türk-
Arap İşbirliği Forumu düzenlendi. Türk ve
Arap Birliği dışişleri bakanları bir araya
geldi. Tüm bu toplantılarda alınan kararlar,
İsrail
üzerindeki
baskıyı
artırmayı
amaçlıyordu. Bir dizi talep belirlendi:
İsrail'in Gazze ablukasını kaldırması ve
İsrail'in, Gazze'ye giden filoya Türklerin
hayatını
kaybetmesiyle
sonuçlanan
saldırısının
uluslararası
komisyon
tarafından
soruşturulmasına
rıza
göstermesi. İsrail her iki talebi de reddetti.
Türkiye Başbakanı Erdoğan, İsrail'in devlet
terörizmi işlediği ithamını yineledi. İsrail,
bağımsız bir soruşturmaya rıza gösterene
dek
ülkesinin
İsraille
ilişkilerinin
normalleşmeyeceğini ilan etti. Erdoğan, bir
Filistin devletinin kurulması yönünde
önşart olan Hamas'la uzlaşma için
Mahmud Abbas üzerinde baskı kurdu.
Abbas, Gazze'ye bir heyet göndereceğini
duyurdu ve Hamas liderlerini Filistinliler
arasında uzlaşma için Mısır barış planını
kabul etmeye çağırdı.
Bar Ilan Üniversitesinden Efaim İnbar gibi
İsrail'in sağcı yorumcuları, Türkiye'nin dış
politikasının İslami bir renge büründüğünü
ve kendisini batıdan uzaklaştırdığını iddia
etti. Son yazısında, “Türkiye'yi batı
câmiasına geri götürmek ve Ankara ile
Jerusalem arasındaki ortaklığı onarmak
için Ankara hükümetinin değişmesi
çağrısını yaptı.” İnbar durumu vahim
şekilde yanlış okuyor. Batının görüş
birliğinden ayrılan, topraklara konan dinci
fanatiklerin ve sağcı ulusçuların avucu
içindeki İsrail'dir; Türkiye ise çevresindeki
çatışmaları çözmeye bakarak hoşgörü,
ekonomik adâlet ve tüm kültürlere saygı
gibi Avrupa değerlerini teşvik etmektedir.
Batıyla arasına mesafe koymaktan çok
uzak olan Türkiye, Avrupa Birliği için
vazgeçilmez bir değer olmaya çalışıyor.
Dış politikasının kilit gâyesi halen AB
üyeliğidir. Türkiye, Obama yönetiminin
mukadder
testten
geçtiği
Irak
ve
Afganistan'la ilgili olarak ABD'yle yakın
işbirliği içindedir.
Türkiye'nin küresel ve bölgesel barışı geniş
bir coğrafyada -Irak, İran, Afganistan,
Pakistan, Ermenistan, Balkanlar, Kafkasya,
Kuzey Irak'ta - teşvik etmesi, İsrail'in
askeri güç kullanarak sadece Filistinlilerle
değil tüm bir bölgeye iradesini dayatma
azmiyle topyekûn çatışmaktadır. İkisi
arasında şu an yaşanan çekişmenin özü
budur.
Suriye ve İran bu mücadelede Türkiye'nin
ana ortakları her ne kadar sadece
destekleyici bir rol oynuyorlarsa da.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin gevşemesinde
her ikisinin de çıkarı var. Suriye, İsrail'in
kuşatılmasına Türkiye'nin yardım etmesini
istiyor – Arapların altmış yıldır denemediği
bir şeydir bu.
Türkiye ve Suriye'nin müşterek bazı
stratejik çıkarları var. Her ikisi de Kürt
bağımsızlık emellerini engellemek istiyor.
İran nükleer tesislerine muhtemel bir İsrail
saldırısına her ikisi de güçlü bir şekilde
itiraz ediyor. Amerika'nın Irak savaşına
başta karşı çıkan bu iki ülkenin, Irak'ın tek
bir bütün olarak yeniden dirilmesinde ortak
çıkarları var.
Bunun aksine İsrail, Suriye ve Irak'ı
zayıflatmak amacıyla on yıllardır Kürtlere
gizli yardım gönderiyor; tüm dünyaya
tehdit diyerek şeytanlaştırdığı İran İslam
Cumhuriyetine karşı Amerikan askeri
harekâtı için yorulmak bilmeden çabalıyor;
Saddam Hüseyin'i devirmek üzere ABD'yi
ileri süren İsrail'in şu an ki amacı, Irak'ın
görünür geleceğe kadar İsrail'e hiçbir tehdit
teşkil edemeyecek zayıf bir federal devlet
olarak şekillendiğini görmektir.
Türkiye'nin İsrail'den uzaklaşarak yeni bir
saf tutması, bölge çapındaki bir sürecin
parçasıdır; bazıları ümit etmektedir ki, bu
süreç, şimdiki İsrailli liderleri değilse de
bir sonraki nesli, ülkelerinin güvenlik
doktrini üzerinde yeniden düşünmeye yani
askeri üstünlüğü değil barışı seçmeye ve
komşularıyla birlikte varolmaya ikna
edecektir.
Büyük soru, İsrail zihniyetinde yaşanması
gereken bu evrimin, bir başka savaş
olmaksızın
gerçekleşip
gerçekleşemeyeceğidir. Büyük oranda
ABD Başkanı Barack Obama'nın ve belli
başlı Avrupalı liderlerin Gazze, Afganistan
ve İran'daki krize nasıl tepki vereceklerine
bağlıdır bu. Kabul edilmeli ki kehânetlerin
hiçbiri de onların lehine değil.
Kaynak: Agence Global
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan
Balcı