Selçuk iletiŞİM



Yüklə 2,4 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə39/110
tarix15.10.2018
ölçüsü2,4 Mb.
#74210
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   110

“Gölgesizler” Filmi ve Edebiyat Sinema İlişkisi Üzerine (76-84)
79
denli harcamaları gerekmektedir ki, ancak
verimli olması koşulu ile yapımların sürdürül-
mesi gerçekleşir. Böylece ticari zorlamaların
sınırları içinde teknik ve sanatsal ilerleme kay-
dedilebilir. Sinemanın ancak endüstrileşme
oranında sanat haline dönüştüğü kabul edilen
bir gerçektir. Bu nedenle endüstrinin varlık
nedeni olan sanatsal yönünün ihmal edilmeden
akıcı bir politika izlemesi gerekmektedir (Ona-
ran 1986: 15 -16).
Sinema kişisel bir sanat değil, toplu çalışma
gerektiren bir sanattır. Böyle olmakla beraber
bir filmin yaratıcısı olarak bu topluluk değil,
yaratma sürecinde filmde kendilerini anlatma
imkânı bulabilenler yaratıcısı sayılırlar. Bunlar
yapımcı, yönetmen ya da senaristlerdir. Bu
yaratıcılar genellikle endüstri koşuları içinde
çalışmak ve sinema salonlarında gerçek-düş
karışımı ürünleri seyretmek için kendilerini
bekleyen seyirciye ulaşmak zorundadırlar
(Akyürek 2004 :80).
Sinema kuramında birçok sorun arasında en
önemlilerinden biri ‘gerçeklik izlenimi’dir.
Film izleyenlere gerçek bir seyirlik izliyormuş
duygusunu vermektedir. Bu duygu roman,
oyun ya da figüratif resmin verdiğinden daha
güçlü bir duygudur. İzleyici de bu yüzden daha
fazla etkilenmektedir (Büker 1981: 32).
Bir anlatım aracı olarak sinema seyirci ile diya-
log kurabilmek için, kitlelerin daha önceden
tanıdığı kavramlara, görüntülere, konuştuğu
dile, okuduğu edebi esere bir takım gönderme-
ler yapmaktadır. Bu göndermeler yalnızca
değişmelerle sınırlı kalmamış, gerçekte olduğu
gibi veya dolaylı olarak kullanılmaktadır.
Sinema gerektiğinde kendinden önceki sanat-
lardan faydalanır. Bu bakımdan dans, müzik,
resim, heykel, plastik sanat ve edebiyatla ilişki-
si vardır. Danstan oyun olarak yararlandığı gibi
edebiyatın kendine özgü nitelikleri çevresinde
gelişmektedir. Sinema bu sanatlardan yararla-
nırken, yararlandığı malzemenin biçim ve içe-
riğini değiştirmektedir. Sinemada film türleri-
nin arasına kesin bir sınır konulamamaktadır.
Çünkü bir türün çevresine giren bir film başka
bir türün nitelik ve özelliklerini de taşıyabil-
mektedir. İlgili oldukları alanlara göre filmler,
belgesel filmi, eğitim filmi, gezi filmi, röportaj
film gibi türlere ayrılmaktadır.
Aralarındaki ortak nokta, her şeyden önce
gerçekliğin sunduğu malzemeyi yoğurmak ve
yeniden düzenlemek konusunda sanatçıların
sahip olduğu eşsiz özgürlüktür. Bu tanım sine-
ma ile edebiyat arasında aslında var olan ortak
noktaların hepsini bütünüyle içermektedir. Bu
noktanın dışındaki her noktada sözel ile görsel-
filmsel ifade tarzı arasında temelde var olan
farklılıkların bir sonucu olan ayrılıklar ortaya
çıkar. Aralarındaki temel farklılık ise edebiya-
tın dilin yardımıyla tanımlamaya çalışmasıdır
(Özön 1972: 22-26).
Edebiyat yazarın yeniden üretmek istediği bir
olayı, iç ve dış dünyayı sözcükle betimler.
Sinema ise, doğada var olan, zaman ve mekân
içinde kendiliklerinden ortaya çıkan, çevrede
görülen ve yaşanan malzemeleri kullanır. Ya-
zar önce dünyanın belli bir görüntüsünün haya-
lini kurar, sonra da bu hayali sözcüklerin yar-
dımıyla kâğıda döker. Oysa film şeridi, kame-
ranın görüş alanına giren dünyadan kesitlerden
daha sonra bir film bütünün görüntüleri yaratı-
lır. Bir bakıma sinema görsel olarak roman
yazmak gibidir. Edebiyatın söz ve yazı ile
oluşturduğu soyut dünyayı, bu defa görüntü,
ses ve söz belki de yazı ile somut bir şekilde
oluşturmaktadır. Biri kelimelerin gücüyle,
diğeri görüntülerin gücüyle hareket etmektedir.
Kelime, her zaman, hatta somut bir varlığı
gösterdiği zaman bile yine soyut bir kavram
olmaktan  öteye  geçemez.  Oysa  görüntü  her
zaman somuttur.
Filmde uzunluk ve zaman konusu da problem-
dir. Sinema sürekli olarak “şimdiki zaman”
içinde çalışmak, geçmiş veya gelecek zamanı
vermek istediği vakit bile bunu yine “şimdiki
zaman” durumuna sokmak zorundadır. Sine-
macının bu konuda sık sık başvurduğu “geriye
dönüşler” sinemaya zaman konusunda çıkış
yolu oluşturmaktadır (Demir 1994: 19).
2. SİNEMA VE EDEBİYATIN ORTAK
NOKTALARI
2.1. Edebiyat ve Sinemanın İletişim Ağları
Bir edebi eserin ve sanatçısının çeşitli öğelerle
kurmuş olduğu bir iletişim ağı vardır. Bu ağı
oluşturan kavramlar şunlardır; Edebiyat dünya-
sı, sanatçı, toplum, ulusal-kültürel değişmeler,
okuyucu, basım, dağıtım, pazarlama…


Selçuk İletişim, 6, 3, 2010
80
Sinema ve edebiyatın iletişim aracı olmaları
açısından ortak noktaları vardır. Bilindiği gibi
insanlar, topluluklar halinde yaşamaktadırlar ve
sürekli bir etkileşim içerisindedirler. Bu etkile-
şim süreci aynı zamanda bir iletişim sürecidir.
İletişim ile toplumun değişik düzeyleri arasın-
daki sürekli bir etkileşim vardır. Bu etkileşim-
de kitle iletişim araçlarının işlevleri bulunmak-
tadır.
Sinemanın kitle iletişim aracı olduğu genel bir
kabuldür. Edebiyat ise insanların eski dönemle-
rinden beri oluşturdukları iletişim araçlarından
biridir. Modern kitle iletişim araçlarının işlev-
lerini bu araçların doğuşuna kadar büyük ölçü-
de bu araçlar üstlenmekteydi. Edebiyat sözlü
ve yazıya geçirilmiş  şekliyle bugünde bu işle-
vini sürdürmektedir. İşte sinema ve edebiyat,
iletişim araçları olarak toplumda haber ve bilgi
sağlama, toplumsallaştırma, güdüleme, bütün-
leşme, kültürün gelişmesine katkı işlevlerini
birbirlerinden bağımsız olarak görürler (Ufuk
1959: 5).
Edebiyat uyarlamaları yoluyla edebiyatın içer-
diği konu ve kültürel değer, sinema ve televiz-
yon aracılığı ile geniş bir seyirci kitlesine ile-
tilme imkânına kavuşur. Ayrıca yeni edebiyat
akımlarını hızla ve çok sayıda kişiye tanıtması
bakımından da uyarlamalar önemli bir işleve
sahiptir. Yeni dalganın ilk yıllarında filmlerin
“varoşçuluk” akımını yayması buna örnektir.
Edebiyat ve sinemasın çeşitli unsurlarla kur-
dukları bu iletişim ağlarının birbirlerine bezer-
liğinden dolayıdır ki sinema, edebiyatın zengin
imkânlarından yararlanmıştır. Bu yararlanma-
nın başında ekonomik nedenlerle edebi eserden
senaryo olarak hem hazır malzeme, hem de
eser ve yazar kamuoyuyla yani okuyucu potan-
siyeli ile gelmektedir (Sayar 1982: 15).
2.1.1. Edebiyatın Hazır Malzeme Oluştur-
ması
Sinema edebiyat dünyasındaki büyük malzeme
potansiyeline daima ihtiyaç duymuştur. Edebi-
yatın elindeki hazır malzeme aranırken alışıl-
mış senaryo yazarları ve alışılmış konularla
sınırlı kalmaktan kurtulmaktadır.  Edebi eser-
ler, özellikle romanlar ve hikâyelerden kolayca
senaryo çıkarabileceği düşüncesi sinemacıları
edebiyata yöneltmiştir. Edebi eserler, sinema
yönetmenlerine ve senaryo yazarlarına senaryo
yazımında öncelikle tema bulunması, bu tema-
nın işlenmesi (konu açısından) hikâye ve diya-
loglar, görüntü düzenlemesi, dekor, kostüm,
oyun gibi konularda malzeme sağlamaktadır.
Edebiyatın bir birikim olarak diyalog, tema,
konu, dekor, görüntü gibi açılardan sinemaya
verebileceği hazır malzeme, sinemacıları ken-
dine çekmiştir. Edebi eser yönetmen ve yapım-
cıyı etkilemiş heyecanlandırmıştır. Edebi eser-
lerden özellikle roman, kısa hikâyeler ve tiyat-
rolar kendilerine has zengin hikâyeleri ve bun-
ların tema ve konularıyla senaryo yazarlarının
önünde hemen yola çıkabilecek dramatik nok-
talar koymaktadır. Bu durumda sinema edebi-
yattan yararlandığı gibi, edebiyat da, sinemanın
getirdiği kendine özgü yayılma gücünden ya-
rarlanmaktadır (Ayça 1985: 9).
2.1.2. Sinema Endüstrisinin Edebiyat İm-
kânlarını Değerlendirmesi
Edebi eserlerde hikâye zaten var olduğundan,
ya da senaryosunun çatısı oluşmuş olduğu için,
projeleri hazırlamak evresinde, gerekli kararları
vermek, fikir alışverişinde bulunmak, yardımcı
prodüktörler aramak, yönetim ve rol konularını
açıklığa kavuşturmak, üretim masraflarını
hesaplamanın yapım öncesi sağladığı kolaylık-
lar nedeniyle sinema uyarlamalara yönelmiştir.
Edebi eserin sinema diline yatkın olması bazen
birinci derecede rol oynamaz. Başta gelen
sebep bu yolun ticari bir güvence sayılmasıdır.
Özellikle Amerika sinemasındaki durum bunu
doğrulamaktadır. Çok satan bir roman ya da
yıllarca afişte kalan bir sahne oyunu uyarlandı-
ğında yapıma hem hazır bir seyirci yığınından,
hem de hazır bir reklâmdan yararlanmış olmak-
tadır. Ayrıca yazarların sahip oldukları bir
kamuoyları vardır. Kerime Nadir gibi yazarlar
özel bir üslup yaratmışlar, sinema da bundan
yararlanmıştır.
Romancı, oyun yazarı, eserini dilediği süre
içinde, isterse yıllarca süren bir çalışma sonun-
da gerçekleştirebilir. Özgün senaryo yazarı ise
sinemasal anlatımın kısalığından dolayı genel-
likle daha erken tamamlar. Senaryo yazarı aynı
zamanda yönetmen ile ilişki içinde olabilir, bu
da konuya ilişkin bazı elemanların hazır alın-
masını sağlar. Uyarlamaların senaryo yazarına


Yüklə 2,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   110




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə