ıslahatında görev alan Alman subayları iki devletin ilişkilerinin yoğunlaşmasına neden
olmuş ve bu birliktelik I.Dünya Savaşında kader birliği yapmalarına kadar
süregelmiştir.
2.2.3 Osmanlı Devleti-Fransa İlişkileri
17. yüzyılda Köprülüler döneminde bozulan Osmanlı-Fransız ilişkileri, Karlofça
Antlaşmasının imzalanmasından sonra tekrar düzeltilmişti. Osmanlı Devleti, Rusya ve
Avusturya’nın kuvvetlenmesi üzerine, Fransa ile yeniden dostluk kurmasının kendi
lehine olacağını düşünüyordu. Fransa ise, doğuda Rusya ve Avusturya’nın
kuvvetlenmesini ve Osmanlı toprakları aleyhine genişlemelerini kendi çıkarlarına uygun
görmüyordu. Çünkü bu sırada Fransa’nın, Osmanlı Devleti ile geniş ölçüde ticari
ilişkileri vardı ve diğer devletlere göre daha çok imtiyazlara sahip bulunmaktaydı. Eğer
Osmanlı toprakları üzerine Rusya ve Avusturya yerleşecek olursa Fransa bu
menfaatlerinden mahrum kalacak ve doğu ticaretini rahat yapamayacaktı. Bu nedenle
Fransa Devleti Osmanlılarla olan eski dostluğuna yeniden önem vermiş ve istilacı
devletlere karşı Osmanlı çıkarları ve dolayısıyla kendi menfaatlerini korumaya
çalışmıştı (TSK Tarihi 3/4,1982:28).
Lale devrinin başlamasıyla birlikte, Osmanlı-Fransız ilişkilerinde büyük gelişmelerde
yaşandı. Dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, hem Rusya karşısında
ittifak aramak hem de yenileşme projesine örnek almak maksadıyla Fransa ile ilişkilere
büyük önem vermiştir. Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi, 1720 yılında Fransa ile
ittifak antlaşması olanağı aramak üzere Paris’e gönderilmişti. Bu görevine ilave olarak
Fransız uygarlığını tanıması, bunların uygulanabilecek olanları üzerine bilgi getirmesi
istenmişti. Fransa ise 1715 yılında başlayan Osmanlı-Venedik ve Avusturya
savaşlarında Osmanlı Devletinden yana bir siyaset izledi. 1722 yılında Osmanlı-İran
savaşı sırasında Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki anlaşmazlığı her iki tarafı da
memnun edecek bir biçimde çözdü. Sonunda 1736’da başlayan Osmanlı-Rus ve
Avusturya savaşlarında Osmanlı Devletini tuttu. Belgrad Antlaşmalarına aracılık yaptı
ve Osmanlı Devletinin kazançlı çıkmasını sağladı. Bütün bu çalışmalar Fransa’nın,
Osmanlı Devleti üzerindeki etkisinin artmasını sağlamıştı (Berkes,2004;Haksun,
2004:166-169).
62
Belgrad antlaşmasından sonra Fransa sefiri Marki Dö Vitnöv, Fransa’nın bu nüfuzundan
faydalanarak, Kanuni devrinden beri zaman zaman Fransa’ya verilen imtiyazlara
ilaveler koparmaya ve Osmanlı Devletiyle yeni bir ticaret antlaşması yapmaya muvaffak
olmuştu. Sultan I.Mahmut tarafından imzalanan ve Fransa’ya ekonomik, hukuki ve dini
bakımlardan birçok imtiyazlar sağlayan bu yeni antlaşmanın en önemli özelliği,
Fransa’ya verilen bu hak ve imtiyazların bundan böyle devamlı olarak yürürlükte
kalacağı ve değişmeyeceği esasının kabul edilmesiydi. 1740 Kapitülasyonları olarak
adlandırılan bu antlaşmayla Osmanlı Devleti, Fransa’ya diğer devletlerden daha üstün
bir yer vermekteydi. Sonraları siyasi bir takım olaylar ve yenilgiler yüzünden diğer
devletlere de verilen bu imtiyazlar, Osmanlı Devletinin zararına olmuş, memleketin iç
ve dış ticaretini, yabancıların eline geçirmişti. 1740’dan sonra Fransa İhtilaline kadar
devam eden zaman zarfında Osmanlı-Fransa münasebetleri dostane olarak devam
etmişti. Fransa’da ihtilal başladığı zaman bütün Avrupa devletleri Fransa’ya karşı cephe
aldıkları halde Osmanlı Devleti, Fransa’nın dostluğuna sadık kalarak yeni rejimini
tanımıştı. Bu sırada padişah olan III. Selim Fransa’nın dostu ve yenilik taraftarıydı.
Fransa da bu dostluğa önem veriyordu. Hatta 1792 yılında, Osmanlı Devleti orduyu
ıslah etmek için Fransa’nın yardımına başvurmuş ve oradan birçok subay, topçu ve
diğer teknik uzmanlar ve kitaplar getirtmişti (TSK Tarihi 3/4,1982:28-30).
Osmanlı Devleti-Fransa ilişkileri, Fransa’nın Mısır’a yerleşme hedefleri nedeniyle bir
süre sonra tekrar bozulmaya başladı. Aslında Mısır’ı alan Napolyon’un Osmanlı
Devletine olan ilgisi, bir süredir devam ediyordu. İtalya savaşlarından önce Fransa’da
henüz pek tanınmayan Napolyon, ön plana çıkarak kendini ispat edebilmek için III.
Selim tarafından Fransa’dan istenilen eğitici subaylar arasında yer almak istiyordu.
Bunun için, Fransız Selamet-i Umumiye Komitesi’ne şu dilekçeyi verdi:
“Rusya Çariçesinin, Rusya-Avusturya dostluk bağlarını kuvvetlendirdiği bir
devirde, Osmanlının askerlik bakımından hatırı sayılır bir hale gelmesi için
Fransa’nın elinden gelen her şeyi yapması kendi çıkarınadır. Bu devletin kahraman
fakat harp sanatının prensiplerinden anlamayan pek çok milis askeri vardır. Modern
terbiyede, harplerin kazanılmasıyla ve en çok kalelerin alınmasında ve
savunmasında iş gören topçuluk, Osmanlılarda henüz çocukluk evresindedir. Bunu
kavrayan Babıâli bizden topçu ve istihkâm subayları istedi. Bugün orda bu
63
alanlarda çalışan birkaç subayımız vardır. Fakat müspet bir netice elde edilmesi
için bunlar ne sayı, ne de bilgi bakımından yeter görülebilir.
Birçok yerlerde ve en çok Tulon’un kuşatılmasında topçularımıza komuta ederek
ün kazanan General Bonaparte hükümet adına Osmanlı ülkesine gitmeye isteklidir.
Kendisiyle beraber harp bilimlerinde özel bilgileri olan 5–6 subayı da götürecektir.
Bu yeni ödevinde başarılı olursa, yani Türk orduları kuvvet kazanırsa, Bonaparte
vatanına büyük bir hizmet yaptığına kani olacak ve dönüşte kendini ona layık
görecektir” Bonaparte (Haksun, 2004:167).
Fakat Napolyon, İtalya ordusu başkomutanlığına atanıp, Avusturya orduları üzerine bir
seri zafer kazandıktan sonra düşüncesini değiştirdi. Napolyon’a göre artık Osmanlı
İmparatorluğu yıkılmak üzereydi ve onları düşünmeye gerek yoktu. Tamda bu sırada
Alman Filozofu Leibniz, Almanya ile Fransa arasında sürüp giden antlaşmazlıkların
ortadan kaldırılması için IV. Lui’ye sunduğu bir planda Almanya ile Fransa’nın,
Osmanlılara karşı yapacakları birlik savaşının karşılığı olarak Fransa’nın Mısır’a
yerleşmesini önerdi. Fakat proje yürürlüğe giremedi. Bu yüzden de Mısır’a herhangi bir
zarar gelmemişti. Ancak Napolyon, İtalya savaşlarına son veren Kampo Formiya
Antlaşmasını imzaladıktan sonra 1797 yılında Paris’e döndü. Kendi gibi Fransa’nın
Mısır’a yerleşmesini isteyen dışişleri bakanı Talleryan ile anlaştı. İki devlet adamı
Direktuvar hükümetine düşüncelerini kabul ettirdi. Sözde, ada devleti olması nedeniyle
kendisine bir şey yapamadıkları İngiltere’yi sömürgelerinde yenmek için Mısır seferini
hazırlamaya başladı. Gerçekte seferin amacı, Fransa’ya Akdeniz’de önemli bir sömürge
kazandırmaktı. Osmanlılar ise Fransa’nın Mısır’ı alacağına dair haberlere bir türlü
inanamıyordu. Böyle bir düş ortamındayken, 2 Temmuz 1798 tarihinde Fransa’nın
İskenderiye limanına çıktığı haberi geldi. Zaten 1797 yılında imzalanan Kompo
Formiya Antlaşması, Fransa’ya yedi Yunan adası ile Arnavutluğu kazandırmıştı.
Böylece Fransa ve Osmanlı Devleti komşu olmuştu. Napolyon’un Yunan adalarında
ulusçuluk propagandası yapmaya başlaması, Rusya’nın çıkarlarına uygun düşmüyordu.
Bu nedenle Osmanlı Devleti’ne yakınlaşan Rusya’nın yanı sıra Fransa’nın Afrika’daki
yayılma politikasından rahatsız olan İngiltere’de Osmanlı Devletiyle ittifak kurmak
istiyordu. 1798 yılında Amiral Nelson komutasındaki İngiliz donanmasının, Fransız
Donanmasını Abukir limanında yakalayarak yok etmesi üç devletinde çıkarları için
uygun düşüyordu. Bunların üzerine Osmanlı devleti hem Rusya ile hem de İngiltere ile
64
Dostları ilə paylaş: |