Makedonya’da 6, 7 ve 8. Sınıf Türkçe Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı-Türk Algısı
[815]
önüne sermiştir. Bu meyanda I.Dünya Savaşıyla ilgili verilen bilgilerin çok sığ
olduğu anlaşılırken, savaşın cephelerinden de hiç bahsedilmediği fark edilmiştir.
Konu bütünlüğünün sağlanması ve I.Dünya Savaşında Osmanlıların
Balkanlardaki mücadelelerinden bahsetmek adına hiç olmazsa Osmanlı’nın
müttefiki Avusturya-Macaristan’a yardım için açılan Makedonya (Galiçya-
Balkan) Cephesinden bahsedilebilirdi. Yine I.Dünya Savaşında Balkan ulusları
ve gelecekleriyle ilgili olarak da bölgesel mahiyette ve tam bağımsızlıktan
bahsedilemeyen ulusların bu savaştan yara almadan çıkmanın hesaplarını
yaptığı belirtilmiştir. Ancak bu iki başlık altında da Osmanlı Devleti ve
stratejileri hakkında hiç bilgi verilmemiştir.
Osmanlılar ile ilgili bilgiler kitapta “Türkiye Cumhuriyetinin Oluşu”
başlığıyla devam ettirilmiştir. Bu bölümde özellikle I.Dünya Savaşı sonrasında
Osmanlı Hanedanlığının yıkıldığı belirtilirken, hanedanlık topraklarının Doğu
Trakya ve İzmir bölgesinde Yunanlıların hâkim olduğu, doğu bölgesinde
Ermenilerin bir devlet kurduğu, güneyde ise İtalyan ve Fransızların etkili
olduğu savunulmuştur (Ristovski ve diğerleri, 2010: 23). Bu bilgilerde kısmen
doğruluk payı olmasına karşın, gerçekte Anadolu’da yapılmak istenen ve kitapta
hiç bahsedilmeyen durum şu şekildedir; Mondros Antlaşmasının bir maddesi
uyarınca İtilaf güçleri karışıklık çıktığını iddia ettikleri yerleri işgal etme
hakkına sahip olacaklarından hareketle, doğu Anadolu’da Rusların çekilmesiyle
birlikte Ermenileri silahlandırmış ve bazı isyan girişimlerinde bulunmalarına
sebep olunmuştur (Güler ve Akgün, 2003: 266).
İtilaf devletleriyle birlikte Ermenilerin de Anadolu’nun doğu, batı ve
güneyi ile İstanbul ile çevresinde tam bir hâkimiyet kurdukları da söylenemez.
Çünkü bu bir hâkimiyet değil işgal ve isyan teşebbüsüdür. Evet, İtilaf güçleri
Anadolu’daki birçok şehrin çeşitli bölümlerini işgal etmeye çalışmıştır. Liman,
tramvay, savunma, jandarma ve polis üzerinde sıkı bir kontrol sağlamaya
çalışmışlardır (Lewis, 2004: 240). Kuzey Anadolu’da eski Pontus Krallığını
kapsayan ve Samsun, Amasya ve Sivas’ı da içine alan bir Rum devleti kurma
çabasına girişilmiştir. Ayrıca Batı Anadolu’nun işgalinin sağlanması amacıyla
da İzmir ve bölgesini işgal etme teşebbüsü de yaşanmıştır (Shaw ve diğerleri,
2006: 391-392). Ancak Türkler açısından yaşanan tüm bu sıkıntılar kitapta
işlenmediği gibi Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi (milli mücadele
dönemi ve kurtuluş savaşı süreci) üzerinde de hiç durulmamıştır. İşgal
teşebbüslerinden bahsedilirken en azından Türklerin bu işgal teşebbüslerine
karşı başlattıkları direniş hareketleri ve mücadeleleri üzerinde de durulmalıdır.
Selçuk Ural
[816]
Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması kısmi bir Türk-Yunan Savaşına
bağlanarak, bu savaştan yenik ayrılan Rumların Anadolu’yu terk ettikleri ve
imzalanan Lozan Barış Antlaşmasıyla da Türklerin de kendi ulus devletlerini
kurdukları belirtilmiştir. Burada da eksik bilgi söz konusudur. Türkler, I.Dünya
Savaşı sonrasında kendi topraklarının işgal edilmesine karşı başlattıkları ve
“Kurtuluş Savaşı” olarak adlandırılan mücadelelerinde sadece Rumlarla değil
İngiliz, Fransız, Rus ve İtalyan birlikleriyle de mücadele etmişlerdir. Ancak
kitapta bu mücadelelerden de hiç bahsedilmemiştir.
Bu noktada asıl önemli olan ise kitabın genelinde ve özellikle de
Balkanlarda Osmanlı egemenliğine karşı başlatılan isyan hareketlerinin
olduğundan çok daha etkin ve abartılarak anlatımı yapılırken, yeni bir devletin
kurulmasıyla sonuçlanmış ve Balkanlardaki hadiselerle karşılaştırma olarak bir
isyan değil de işgale karşı mücadele olarak çıkan Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin oluşumundan sadece iki sayfada bahsedilmesidir. Hem çok kısa ve
hatalı bilgiler verilirken hem de çok kısıtlı aktarımla özellikle bu kitaplardan
faydalanacak Türk öğrencilerin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş
sürecinden uzak kalmalarına sebep olunmuştur. Ayrıca Türkiye hakkında kısa
da olsa izahat yapılmaya çalışılan bölümün hemen altına iliştirilen fotoğraftaki
“İstanbul’da camiye çevrilen Aya Sofya Kilisesi” (Ristovski ve diğerleri, 2010:
24) ifadesi de konuya ne denli taraflı bakıldığını da ortaya koymaktadır.
Son olarak kitabın “Makedon Devletinin Kurulması” başlığı altında
demokratik Makedonya vatandaşı hakları şeklinde 1944 yılındaki
kazanımlardan bahsedilirken herkese can, mal güvenliğinin, her vatandaşa din
ve şuur özgürlüğü garantisinin verilmesine dikkat çekilmiştir (Ristovski ve
diğerleri, 2010: 104). Oysaki bu hürriyetler çok eskilerden beri Balkanlardaki
Osmanlı hâkimiyeti dönemiyle birlikte tüm ahaliye sağlanan güvenceler olarak
zaten bilinmektedir. Ancak Osmanlı Balkanlarında o dönem için Batı
Avrupa’da dahi başarılamamış olan tamamen hoşgörü ve baskıdan uzak bir
siyasi ve dini hava teneffüs edilmiş olmasına rağmen kitapta bu durum üzerinde
neredeyse hiç durulmamıştır.
Çalışmanın sonuç bölümüne geçmeden evvel, ele aldığımız Türkçe tarih
ders kitaplarında hem çocuklara verilmek istenen ve objektiflikten uzak
algıların hem de ortaya koyduğumuz eleştirilerin de daha iyi anlaşılabilmesi
maksadıyla, kitapların genelindeki algı yönlendirmelerini aşağıdaki tablo ile
vermeye çalıştık.