Makedonya’da 6, 7 ve 8.
Sınıf Türkçe Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı-Türk Algısı
[817]
Sınıf
Bilginin Aktarılış Şekli
Verilemek İstenen Algı
A
lt
ın
cı
S
ın
ıf
Kitabın hemen giriş bölümünde yer alan
Kavimler Göçü başlığı altında, Asya’dan
Avrupa’ya gerçekleştirilen göçlerden bahsedilip
bunların Hun kavimleri olduğu belirtilirken,
nedense bu kavimlerin Türk olduğu ve Türk
varlığının Orta Asya’dan Avrupa’ya taşındığı
bilgisine yer verilmemiştir.
Balkanlara
göç
ederek
gelip
yerleşen ve Balkanların siyasi
tarihinde rol oynayan kavimlerin
Türklerle herhangi bir ilişkisinin
olmadığı algısı verilmiştir.
Balkan Yarımadasına “Balkanlar” ismini
Osmanlılar verdiği bilinmektedir. Kitabın birçok
bölümünde ve defalarca aynı isimle kullanılan
“Balkanlar” ifadesinin içeriği ve kapsamı ile
alakalı hiç bilgi verilmemiştir.
Balkan
isminin
ortaya
çıkışı
hakkında bilgi vermeyerek, bu
coğrafyayla
Osmanlıların
bir
bağlantısının
olmadığı
fikrini
uyandırılmıştır.
Bizans ile ilgili siyasi karışıklıklardan söz
edilirken Osmanlıların Gelibolu üzerinden
Balkanlara
doğru
ilerlemesinden
hiç
bahsedilmeden, siyasi tarih süreci 1453 yılına
kadar getirilmiştir. Ayrıca Türkçe tarih ders
kitapları serisinde bazı küçük ve etkisiz isyan
hareketlerinin bile ayrıntılı bir şekilde işlendiği
anlaşılmışken, Balkanlarda yaklaşık 500 yıl
egemenlik kuran Osmanlıların bölgeye gelişi ve
Balkanlara kattığı değer hakkında hemen hemen
hiçbir bilgiye yer verilmemiştir.
Osmanlı Türklerinin Balkanları
fethederek başlattıkları fetih ve
yerleşme süreci ile Balkanlara
getirdiği
refah
süreci
anlatılmayarak,
Osmanlı
Balkanlarla
ilişkisini
en
aza
indirgemek, gözden kaçırmak ve
önemsiz bir “Osmanlı Devleti”
algısı oluşturulmuştur.
İstanbul’un
Osmanlılar
tarafından
fethedilmesinde Cenova şehrinden gelen askerin
Konstantinapolis’in savunulmasa yardım için
geldiği ve askerlerin cesaretlendirilmesi için
Bizans çarının dahi bizzat savaşarak hayatını
kaybettiği bilgisine yer verilirken, şehrin
fethinde ordularının başında yer alan Osmanlı
padişahı Fatih’ten hiç bahsedilmemiştir. Ayrıca
Osmanlıların Konstantinapolis’in ismini İstanbul
şeklinde değiştirdiği aktarılmış fakat şehrin
Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi hadisesi
özelinde
ise
yine
hiçbir
bilgiye
yer
verilmemiştir.
Osmanlıların zorba bir toplum ve
devlet teşekkülü olduğu fikri
uyandırılmıştır.
Osmanlılarla ilgili kitapta yer alan dini eğitim ile
kutsal
savaş
ifadeleri
hiçbir
açıklama
yapılmaksızın içi boş bırakılmıştır. Ayrıca
Osmanlıların savaşlarının dini bir nitelik taşıdığı
bilgisi kalın, göze çarpıcı bir ifade ve yazım
şekliyle verilmişken, Türk olmayan birçok
araştırmacının bile hemfikir olduğu Vatikan’ın
Osmanlıların
Balkanları
fetih
sürecini, sadece kanlı ve dini
duygularla
yapıldığı
izlenimi
verilmiştir.
Selçuk Ural
[818]
öncülüğü ve gayreti altında Avrupa devletleri ile
Balkanlardaki birçok milletin Osmanlılara karşı
başlattıkları “Haçlı ittifaklarından” ise hiç
bahsedilmemiştir.
“Toplumsal İlişkiler” alt başlığında Osmanlıların
iktisadi sistemi çok kısa bir şekilde ele alınıp,
Osmanlı ülkesinde halkın Müslüman olmayan
kısmının tümünün “reaya” olarak nitelendirildiği
ve tüm vergilerin bu Müslüman olmayan halktan
toplandığı ifade edilmiştir.
Osmanlıları
vergileri
sadece
Müslüman olmayanlara yükleyen ve
onları zorla askeri sisteme dahleden
zorba ve baskıcı bir idari anlayış
şeklinde tezahür ettirilmiştir.
Makedonya’nın Osmanlı İdaresi Altına Düşmesi
başlığında 1371 tarihli Meriç Savaşından
bahsederken Pirlepe Kralı Marko’nun, Makedon
halkını Osmanlıların yağma ve işkencelerinden
korumak için görüşmelerde bulunduğu, bu
durumun neticesinde de onun Osmanlı vasalı
olup hem vergi vermeyi hem de Osmanlı
ordusunda
yer
almayı
kabul
ettikleri
söylenmiştir. Ancak bilgilerin devamında Kral
Marko’nun Osmanlı vasallığını kabul etmesine
rağmen Osmanlı saldırılarının durmadığından
bahsedilerek, Marko’nun “Tanrım Hıristiyanlara
yardım etmen için sana dua ediyorum. Ben bu
savaşta
ölenlerin
ilki
olayım”
sözleri
kullanılmıştır.
Bu anlatımla kitabı hazırlayanların
hem Osmanlı vasallık sistemini iyi
bilmediklerini ortaya çıkmış hem de
kralın tamamen dini duyguları ön
plana
çıkaran
bu
sözlerinin
aktarılmasıyla da, yaşanan tarihi
süreç manevi bir kutuplaşma haline
dönüşme riskiyle karşı karşıya
bırakılmıştır.
Osmanlı
İdaresi
Altında
Balkanlar
ve
Makedonya bölüm başlığı altında Osmanlıların
Balkan ülkelerini işgali ifadesinden hemen sonra
bölgede bir İslami kolonizasyon sistemi
kurduğundan bahsedilmiştir. Bu sistem dâhilinde
önce Anadolu’dan insan kitlelerinin getirildiği,
köy ve kent arazilerine yerleştirildiği, cami, han
ve hamamların yapıldığı, yer isimlerinin
değiştirildiği ve sonra da oluşturulan “Yörük
semtleri” sayesinde Balkanların bir nevi şark
görünümünü aldığını belirtilmiştir.
O dönem itibariyle doğu kültür ve
medeniyetinin batıya nazaran ne
denli köklü ve ileri bir seviyede
olduğu üzerinde ise hiç durulmadan
“doğu” ifadesiyle bir farklılık işaret
edilmeye çalışılmıştır.
Balkanların zorla İslamlaştırıldığı ve bu sürecin
de ağır vergilerle desteklenerek sürdürüldüğü
ifade edilmiştir. Balkanlardaki Osmanlı öncesi
despot ve derebeyler dönemindeki hem dini hem
iktisadi hem de içtimai yoğun baskılar yok
sayılarak bu durum Osmanlıların bölgeye
gelişine bağlanmıştır.
Zorba bir Osmanlı-Türk egemenliği
dönemi fikrini uyandırılmıştır.
Balkan Devletlerinde Osmanlı İdaresine Karşı Kitapta bu sebeplerin zikredilmesi