Tarihi Materyalizmin Çarpıtıcılığında Zıtların
Birliği
19
mücadelesinin önceli olduğu oranda profesörümüzün ekonomik alt yapının öncelliğini
reddettiği böylece tekrar ispatlanmış oldu.
Ve böylece profesörümüzün fikirsizlikler yığınındaki bir püf noktası da açıkça
sırıtmaya başladı.
Üretim ilişkileri.
Üretici güçler ile ekonomik ve siyasi ilişkilerin mide bulandırıcı bir çorbası olan
sosyal ilişkiler karşı karşıya konuyor.
Üretici güçler ile sınıf mücadelesi karşı karşıya konuyor.
Üretim ilişkilerinin yeri nerede? Yok!
Bu açık ki çok yanlış bir sonuç.
Üretim ilişkilerinin yeri var: Üretici güçlerin karşıtı ve önceli olan sosyal
ilişkilerin parçası olarak ve bu sosyal ilişkiler içinde sınıf mücadelesinin bir türevi, bir
yansıması olarak var. Nasıl ki bu sınıf mücadelesi ekonomik temelinden yoksun,
ayakları havada bir sınıf mücadelesidir, üretim ilişkileri de üretici güçlerin türevi
değil de önceli olarak görüldüğünden bu üretim ilişkileri de ayakları havada üretim
ilişkileri olarak vardırlar.
Gelin şimdi C. Bettelheim'ın bu kafası üstünde duran dünyasında üretim
ilişkilerinin halini görelim.
D- ÜRETİM İLİŞKİLERİ VE HUKUK
C. Bettelheim "sınıf ilişkileri ve sahipliğin hukuki şekilleri" başlığı altında şöyle
diyor:
"Sahipliğin hukuki şekillerindeki değişiklikler sınıfların ve sınıf mücadelesinin
varoluş şartlarının yok olması için yeterli" değildir, çünkü sınıfların ve sınıf
mücadelesinin varoluş "şartlarının kökenleri.... üretim ilişkilerindedir."
Sınıfların ve sınıf mücadelesinin varoluş şartlarının kökenleri üretim
ilişkilerindedir. Ne kadar doğru. Ve “yeterlilik” türünden elastiki kavramları
dıştalarsak, hukukta değişiklik yaptım, o halde sınıfları kaldırdım mantığı, üretim
ilişkileri olduğu gibi dururken böyle bir iddiayla ortaya çıkma mantığının aptallığı ne
kadar doğru bir tespit.
Ne oluyoruz? Biz yüce bir Marksist’e etmediği lafları mı ettirdik? Kendi
“mekanik materyalist” yaklaşımımız nedeniyle bu yüce “diyalektik materyaliste”
kendinde olmayan bir Marksizmi tersine çevirme çamurumu attık???
Bakalım.
Şimdiye kadar Stalin sözlerine ve görüşlerine doğrudan değinmemiştik.
Şimdi hem zorunlu, hem de çok faydalı.
Profesörümüz Stalin’in, Stalin Anayasası üzerine yaptığı meşhur konuşmayı
anlatıyor. Gelin biz önce Stalin’in ne dediğine ve nasıl dediğine bir bakalım:
Stalin, önce SSCB ekonomisinde ve buna uygun olarak SSCB’nin sınıfsal
yapısında ortaya çıkan değişiklikleri kaydediyor, “1924-1936 arası ekonomimiz
alanında ortaya çıkan değişiklikler ana hattıyla böyledir.
SSCB’nin ekonomik hayatında ortaya çıkan bu değişikliklere uygun olarak
toplumumuzun sınıfsal yapısı da değişmiştir.” (Leninizm, s. 564-565, İng. 1942
baskısı.)
Tarihi Materyalizmin Çarpıtıcılığında Zıtların
Birliği
20
Sonrada bu değişikliklerin yeni Anayasaya nasıl yansıtıldığını inceliyor.
“SSCB’nin yaşamındaki bu değişiklikler yeni Anayasa taslağında nasıl
yansıtılmıştır?
...Yeni Anayasa taslağını hazırlarken Anayasa Komisyonu, anayasanın programla
karıştırılmaması önerisinden hareket etmiştir... Program hali hazırda var olmayan,
gelecekte başarılması ve kazanılması gerekenden bahsederken, Anayasa tam tersine,
bugün hali hazırda var olandan, hali hazırda başarılmış olandan bahsetmelidir.
...
Dolayısıyla, Anayasa taslağı, hali hazırda kat edilmiş yolun bir özeti, hali hazırda
kazanılmış başarıların bir özetidir. Başka bir deyişle o, gerçekte hali hazırda
başarılmış ve kazanılmış olan şeylerin hukuki şekillenmesi ve kaydedilmesidir.”
(a.g.e., s. 569-570.)
Stalin ne diyor?
Önce ekonomik ilişkiler değişti, buna bağlı olarak sınıfsal yapı da değişti. ?imdi
sıra bunları siyasi üst yapıda, hukukta, Anayasa hukukunda yansıtmaya gelmiştir.
Ekonomik ve sınıfsal yapıda hali hazırda ortaya çıkmış değişiklikleri hukuki olarak
kaydetmenin sırası gelmiştir.
Önce ekonomik alt yapı değişir, sonra bu değişikliğin taleplerine uygun olarak
siyasi üst yapı değiştirilir.
Şimdi gelelim profesörümüzün yaptıklarına...
Stalin’in ne yaptığına yukarda değindik. Dünyanın en aptal adamına bile açık olsa
gerekir, kaldı ki C. Bettelheim diyalektik ve tarihi materyalizme gerçek devrimci
karakterini iade etmeyi üstlenmiş bir yüce kişi... Ama bakın şimdi onun Stalin’e
yaptırdıklarına: Meğersem Stalin “sahipliğin hukuki şekillerinde” yani mülkiyet
ilişkilerinde 1924-1936 arası ortaya çıkan değişiklikleri anlatmış, sonrada tutmuş bu
değişikliklere dayanarak “antagonist sınıfların” ve “kapitalist üretim ilişkilerinin” yok
olduğunu ilan etmiş.
Bu nedir?
Bu, Stalin’in yaklaşımını tersine çevirip, kafası üstüne oturtup Stalin’e mal
etmektir.
Bu nedir?
Bu, tarihi materyalizmin temel tezlerini kafası üstüne oturtmuş C. Bettelheim’in
kendi yaklaşımını Stalin’e mal etmesidir.
Çünkü, profesörümüz Stalin’in işe hukuki değişikliklerle başladığını ve bu hukuki
değişikliklere dayanarak eski sınıf ve üretim ilişkilerini yok sayıverdiğini ilan ediyor.
Halbuki, işe “sınıf mücadelesi” ile başlayıp, sınıf mücadelesi üzerinden “ideolojik-
siyasi ilişkilere”, dolayısıyla hukuki ilişkilere hücum edip... böylece üretim ilişkilerini
değiştirmeyi öneren kendisidir.
C. Bettelheim’ın yukarıda Stalin’e mal ettiği yaklaşım tamı tamına kendi
mantığıdır. O kadar ki o, Stalin’e üretim ilişkileri eskisi
gibi dururken niye hukukta
değişiklik yapıyorsun diye bir eleştiri getirmiyor. Niye? Kendi mantığı tamı tamına
öyle davranmayı gerektirir de ondan. Eski üretim ilişkileri dururken hukuk
değiştirilmez diye eleştirmiyor, hukuktaki değişiklikler “yetmez” diye eleştiriyor.
Elastiki ve hiç yeri olmayan “yetmez”in hikmeti işte buradadır. C. Bettelheim için