Temmuz 2016 sayi 19 Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin



Yüklə 0,9 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/32
tarix25.06.2018
ölçüsü0,9 Mb.
#51165
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   32

54

55

   



|

   Temmuz 2016  

|

   Sayı 19



BURSA

DA ZAMAN



   

|

   Temmuz 2016  



|

   Sayı 19

BURSA



DA ZAMAN



çevreleyen kocaman duvarın dibindeyim! 

Görülebildiği kadarıyla ilk dönem camilerine 

benziyor ancak minarede veya cami duvar-

larında bir kitabe, bir işaret yok. Gerçi, cami 

çevresi özel mülk, etraf kocaman duvarlarla 

çevrilmiş ve içine girmek imkansız. İçine 

girebilseydik belki bir kitabe, bir işaret, bir 

yazı bulabilirdik ama bu mümkün olmadı. 

Çevresini dolaşırken, müştemilat yapısının 

altından geçerken tepemizde bir hareket 

farkettik; müştemilat penceresinin kenarın-

da güneşlenen oğlaklar!!

Fotoğrafladığımı gören oğlakların yerlerin-

den kalkıp yapının içine atlaması ve gelen 

zil (çan) seslerine bakılırsa içeride başka 

hayvanlar da var, muhtemelen bir keçi 

sürüsü. 

Camiye bitişik durumdaki müştemilat yapı-

sının ahır veya ağıl olarak kullanıldığı belli. 

Caminin de aynı şekilde kullanılıp kullanıl-

madığını görmeye, öğrenmeye çalıştık ama 

nafile; kapı kapalı, kale bedeni gibi duvarları 

aşamadık. İster TİKA, ister devletimizin baş-

ka bir kurumu, adanın ortalarında yer alan 

Filia Köyü’ndeki bu tarihi camiyi kontrol 

etmesi gerekir. Yalnız, harabe, virane halleri 

anlamak kolay ama işlevi ile hiç uyuşmayan 

ve hatta saygısızlık denebilecek bir işleve 

mahkum etmek, hangi medeniyete ait 

olursa olsun bir ibadethane için olmaması 

gereken bir durum. 

TİKA demişken, Ada’da başka tarihi eserler 

de var bu kurumun ilgisini bekleyen. Bun-

lardan biri, Ada’nın kuzeyinde yer alan ve 

Orta Çağ kenti olarak anılan Molyvos’un 

aynı adla anılan kalesi. 

Molyvos’un yanındaki Petra kentinin ka-

lesine de Sultan Abdülmecit’e ait olduğu 

tahmin edilen bir tuğranın işlenmiş olduğu 

kapıdan giriyorsunuz.

Aynı şekilde Midilli Kalesi de onarım ve ila-

veler yaptığımız, girişinde ve başka muhtelif 

noktalarında mührümüzün olduğu bir yapı. 

Örneğin kalenin girişindeki kitabe. Girdikten 

sonra sizi bir cami karşılıyor; Kule Camii. 

Her yanı yıkılmış, mihrabın ayakta kalan 

küçük bir parçası buranın bir cami olduğu-

nu anlatıyor ziyaretçilerine. 

Kalenin devamında ecdat muhteşem 

eserler yapmış. Çeşmesi, mescidi, tekke-

si… Tümüyle yıkılmasını önlemek için bir 

müdahaleden geçmiş, restore edilmişler 

ancak tamamının ayağa kaldırılması gerek. 

Devasa bir kalenin orta yerinde ‘ben Türk-

ler’den kaldım, Osmanlı eseriyim’ diyen 

yapılar topluluğu..

Hasılı şu; burnumuzun dibindeki Midilli’de 

bizden olanlar bizden ilgi bekliyor. Arna-

vut kaldırımlı köy sokaklarını, eşşeklerini, 

Osmanlı çeşmelerini, köy meydanlarını, 

camilerini ve kalelerini görmek ve de tabii 

taze balıklarını tatmak için bir hafta sonunu 

ayırmak yetiyor.

CAMİYİ AĞIL YAPMIŞLAR

Sadece bir geliş bir gidişten oluşan ada 

içi yollar bizi birbirinden güzel köylerden 

geçiriyor. Bunlardan biri de Filia. Bir vadinin 

içinde, kartpostal gibi. Köyün girişinde 

araçtan inip bu eşsiz manzarayı izlerken 

gözlerim birşeyi farketti. Köyün alt kısım-

larında, şerefe kısmından yukarısı yıkılmış 

bir minare ve çevresinde virane yapılar… 

Dikkatli baktım, fotoğraf makinası ile en bü-

yük boyda fotoğraflayıp ekrandan baktım, 

evet bu bir minare ve etrafındaki yapılar da 

bir camii ve müştemilatı.. Hemen aracı o 

yöne sürdüm, köyün dar sokakları camiye 

varmamı bir hayli zorlaştırdı ama sonun-

da cami, minare ve çevresindeki yapıları 

Tarihin İzinde; Midilli / Saffet YILMAZ



56

57

   



|

   Temmuz 2016  

|

   Sayı 19



BURSA

DA ZAMAN



   

|

   Temmuz 2016  



|

   Sayı 19

BURSA



DA ZAMAN



Geleneksel Sporlar / Bursa’da Ata Sporu Heyecanı / İsmail CENGİZ

BURSA’DA


ATA SPORLARI HEYECANI

  Göçmen, savaşçı ve avcı bir millet olan 

Türkler, bulundukları coğrafyanın nimet-

lerini korumak ve hiç eksilmeyen düşman 

saldırılarına karşı kendilerini savunmak 

dürtüsüyle tarihin her döneminde askerin 

dinamik kalmasını sağlayan ‘stratejik savaş 

oyunları’na önem vermiştir.

“Ata binmeyene, güreş tutmayana, askere 

gitmeyene kız vermeyen” ecdadımız, sürekli 

zinde omak ve dinç kalmak için kuvvet-

li olmak, çevik olmak zorundaydılar. Bu 

nedenledir ki, birçok spor dalıyla sürekli 

uğraşmışlardır. Hem barış zamanında hem 

de savaş esnasında “güreş müsabakaları, 

at ve kılıç oyunları” düzenlenmiş, böylece 

askerlerin sürekli dinç kalmaları ve savaşa 

hazır olmaları sağlanmıştır.

Avcı bir millet olan Türkler, avcılık ve savaş 

sanatıyla ilgili tüm “askeri oyunları”nı aynı 

zamanda eğlenceye, şölene dönüştüre-

rek 7’den 70’e halk arasında kadın-erkek 

demeksizin yaygınlaşmasını sağlamıştır. 

Türklere “doğuştan asker millet” denilmesi-

nin sebebi de budur.

Hunlar, Göktürkler, Oğuzlar, Uygurlar, Ça-

ğatay Hanlığı, Timur Hanlığı, Altınordu, Sel-

çuklular ve Osmanlı dönemlerinde; avcılık, 

güreş, atıcılık, okçuluk, binicilik, kılıç, düz 

koşuculuk, yüksekten atlama, tırmanma, 

sıklet kaldırma, lobut atma, gürz ve topuz 

kullanmak, cirit, çöğen, kökbörü, tepük, 

tomak, kayak ve matrak gibi spor dalları 

Türk coğrafyasının her köşesinde zevkle 

oynanmış ve o günün idarecileri tarafından 

destek verilerek teşvik edilmiştir.

GÜREŞ: Türklerin en eski ata sporların-

dan biri olan “Güreş” sözcüğünün kö-

keni, Türkistan coğrafyasında kullanılan 

“küreş” kelimesinden gelmektedir. “Küreş”, 

“küreş kılmak” sözcüğü günümüzde Türkis-

tan coğrafyasında “mücadele”, “mücadele 

etmek” anlamlarında kullanılmaktadır.

Yüzyıllardan bu yana erkeği, kadın ve ço-

cuğuyla Türklerin güreşi sevmesi, güreşciye 

sevgi ve saygı duyması ve isim yapmış 

pehlivanlara ayrıcalıklı muamele gösterme-

si, şüphesiz ki, Türk’ün ruhundaki avcılık, 

kahramanlık ve mertlik duygularından 

kaynaklanmaktadır.

Günümüzde; güreşcilerin sırtlarına “aba” 

giyerek ve bellerine kuşak bağlayarak yap-

tıkları “Aba Güreşi”, bele sarılan iki metre 

uzunluğundaki kumaşlardan tutarak yapılan 

“Kuşak Güreşi”, sporcuların birbirlerinin 

tenlerine daha fazla temas etmeden üzer-

lerine yağ dökerek el ve ayak oyunlarıyla 

yapılan “Yağlı Güreş”, sürekli hareket ha-

lindeki atlar üzerinde yapılan “Atlı Güreş”, 

kısa şalvar giyilerek yapılan “Şalvar Güreşi” 

geleneksel olarak devam edegelen gele-

neksel güreş oyunlarıdır. Bunların dışında 

“Deve Güreşleri” ile “Boğa Güreşleri” de 

yapılmaktadır.

OKÇULUK: Okçuluk, Türklerin ünlü spor-

larındandır. M.Ö. 5000’den itibaren Al-

tay ve Tanrı Dağları ve çevresinde ortaya 

çıkan, daha sonra da İç Asya’ya tamamen 

egemen olan “Atlı Bozkır Kültüründe” atla-

ra ve okçuluğa büyük önem verilmektedir.

Tüm dünya uluslarınca benimsenen gerçek 

de, ok-yay ve okçuluğun Türklerce dünya-

ya tanıtılmış olmasıdır. Ok ve yay, mızrak 

gibi, bıçak gibi tarih içerisindeki ilk mekanik 

savunma ve saldırı silahıdır. Ergenekon ve 

Oğuz destanlarında, Dede Korkut söylen-

celerinde; binicilik, kılıç ve güreş oyunları 

ile birlikte okçuluk da Türkler tarafından 

dünyaya tanıtılmış ve yayılmıştır.

Çok eski zamanlardan beri harp sahasında 

kendileriyle karşılaşanlar, Türklerin ok atma-

daki ustalıklarından hayranlıkla söz etmiş-

lerdir. Türkler, kısa fakat çok kuvvetli yaylar 

kullanırlardı. Oku gerek piyade ve gerekse 

süvari olarak kullanmakta emsalleri yoktu. 

Süratle giden bir atın üzerinden, hareketli – 

hareketsiz hedeflere isabetli ok atarlardı. 

Anna Komnena bu konu hakkında şöyle 

demiştir: “Bir Türk kovalamaya geçmiş-

se, düşmanını ok atarak haklar. Kendisi 

kovalanıyorsa, okları sayesinde üstün gelir. 

Fırlattığı ok uçarak ata veya atlıya saplanır. 

Ok çok güçlü bir elle gerilmişse, gövdeyi 

delip geçer. Türkler gerçekten çok usta 

okçulardır.” (www.gelenekselfed.gov.tr)

Günümüzde “hareketsiz okçuluk”, “hare-

ketli okçuluk” ve tarihi “atlı okçuluk” sporu-

na ilgi tekrar artmaya başlanmıştır. 



ATÇILIK VE BİNİCİLİK:

  

M.Ö. 6000’li yıllarda atı ilk evcilleştiren ve 



eğiten Türkler için atçılık sporu adeta bir 

yaşam biçimi olmuştur ve kadın gibi, kılıç 

gibi, bir yiğidin olmazsa olmaz kutsalların-

dandır.


Yabancılar şu kısa sözle Türk’ü tarif etmiş-

lerdir. “Türkler at üstünde doğar, at üstün-

de ölür.”  Gerçekten de at’a hakim olma ve 

biniciliklerindeki ustalık, Türkleri savaş mey-

danlarında zaferden zafere koşturmuştur.  

At ile bütünleşen, at’ın bir parçası olabi-

len ve eğersiz atan binmekte mahir olan 

Türkler’de yakın geçmişe kadar atı olmayan 

erkeğe iyi gözle bakmazlar, ata binmesini 

bilmeyenlere kız vermezlerdi. Bu arada 

kızların da erkekler kadar ata binmekte, at 

koşturmakta usta olduklarını da belirtmek 

gerekir.

Günümüzde uygulanan at ve binicilik 

tekniklerinin bir çoğu, eski Türklerde uy-

gulanan teknikler olup, gerçekten de, at’a 

binmek, at yetiştirmek, at’ı eğitmek Türkler 

için bir sanat olarak kabul edilmiştir.



ÇÖĞEN/POLO OYUNU: 

 

Sınırları belirlenmiş toprak bir alan içerisin-



de, at üzerinde oynanan bir spor oyunudur. 

At üzerindeki oyuncuların, ucu kıvrak olan 

ve “Çöğen” adı verilen opalar ile “Giy” de-

nilen topu, rakip kale içine atarak oynanan 

bir takım oyunudur.

Günümüzde Hindistan, Pakistan ve Avrupa 

ülkelerinde oynanan “Polo oyunu”nun 

esasını teşkil eden “Çöğen Oyunu”nun 

yeniden canlandırılması noktasında adımlar 

atılmalıdır.



BEYGE/BABİGA OYUNU: 

 

Özellikle Kırgız Türkleri arasında kırsal ke-



simlerde oynanan damat adayını belirleme 

oyunudur. Bir köyde bulunan bir genç kızın 

birden fazla isteyenini olduğu durumlarda 

ve kız tarafının da kararsız kalması halinde, 

kızı isteyen damat taraflarının kırılmaması 

ve gelin adayına da tercih şansının veril-

mesini sağlayan at üzerinde oynanan bir 

oyundur.


KÖKBÖRÜ:

  

“Kökbörü” veya “Oğlak Tartış” olarak 



bilinen ve “Buzkaşi” olarak da adlandırılan 

Orta Asya coğrafyasında oynanan eski stra-

tejik Türk savaş oyunudur. Göçebe savaş-

çıların ciritle birlikte idman oyunu olarak 

oynadığı kökbörü, geniş bir düzlükte ta-

kımlar halinde veya bireysel olarak oynanır. 

Amaç, başı kesik ve içi boşaltımış bir oğlağı, 

at üstünde taşıyarak belirli mesafeyi aşmak 

Bursalılar; ecdadımızın yüzlerce yıldır barış ve savaş dönemlerinde oynadığı akıl ve savaş oyunlarını 

22–24 Temmuz 2016 tarihlerinde Kocayayla’da düzenlenecek şenlikte görme imkanı bulacak. Atlar 

üzerinde müthiş şovlar size bekliyor…

İsmail CENGİZ



Kökbörü


Yüklə 0,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə