46
47
|
Temmuz 2016
|
Sayı 19
BURSA
’
DA ZAMAN
|
Temmuz 2016
|
Sayı 19
BURSA
’
DA ZAMAN
araştırma / Bir Dünya Kenti Olarak İznik / Hacı TONAK
Fotoğrafa bakıldığında, Turgut Bulut beyin
durduğu yerin, bazilika örenini kuzeyin-
den yarım ay şeklinde sarmalayan başka
bir yapının ayakta kalmış yükseltilerinden
biri olabileceği akla geliyor. Mustafa Şahin
hocanın yazısında yer verilen ve ören yerini
su altında gösteren fotoğrafta, bu yayın göl
içinde doğu yönünde uzanan kalıntısı açıkça
görülebiliyor. Turgut Bulut beyin üzerinde
durup poz verdiği ve o yıllarda örüntüsü
daha tümüyle çözülmemiş hisarımsı yapı da
söz konusu yayın son ucunda hayli belirgin.
İki fotoğraf arasındaki ortaklık, doğal olarak
burada bitiyor.
Turgut Bulut bey; Bursa’da Baro Başkanlığı,
Türkiye Barolar Birliği’nde kurucu üyeliği
ve yönetim kurulu üyeliği, Dünya Barolar
Birliği’nde Türkiye temsilciliği, Bursa Erkek
Liseliler Derneği’nde başkanlık, Cumhuriyet
Halk Partisi’nin Bursa İl örgütünde uzun
süre yönetim kurulu üyeliği gibi farklı sos-
yal, siyasal görevler üstlenmiş, ama en çok
da mesleki başarıları ve mesleğine kattıkları
ile ün kazanmış, Bursa’nın yaklaşık yüz yıllık
zaman dilimi içindeki değişimi ile olayları-
na doğrudan tanık olmuş tarihi bir kişilik.
Gözlemlerine de hafızasına da tam olarak
güvenilebilir; fotoğrafta durduğu yerden,
su altındaki kalıntıları görmekle birlikte
adlandırmakta o gün olduğu gibi bugün de
tereddüt gösteriyor: “bazilika da, başka bir
yapı da olabilir” diyor.
Su altında yatay uzanan bir yapı kalıntısının
ne olduğuna dair bir yargıda bulunabilmek
kolay değil. Bir resmi bütünüyle görebilmek
için, dikey bir dayanağa sahip olmasına
ve yüz yüze olmanıza karşın geriye çekilip
uzaktan bakılması gerektiği bilinir; Mustafa
Şahin hocanın “St. Neophytos bazilikası”
olarak adlandırdığı, ilgili yazıyı tamamlayan
fotoğrafın tümlüğünü de objektifin böyle
görmesine ve elbette öteki uygun koşullara
borçluyuz.
St. Neophytos bazilikasına adını veren Ne-
ophytos, Uludağ çevresindeki yerleşimlerin
birinde Hristiyan bir ailenin çocuğu olarak
dünyaya gelmiş; inancı dolayısıyla da 16
ya da 17 yaşındayken, “Roma imparatoru”
sanını paylaşan Diokletianus’un yürüttüğü
Hristiyan karşıtı bir kampanya sırasında
akıl almaz işkencelerle öldürülmüştü. St.
Neophytos’un İznik’te “martir” mertebesine
eriştiği günlerde, sonradan onun gibi Hristi-
yanlık tarihine “Aziz” sanıyla geçen İmpara-
tor Birinci Konstantin İzmit’te, (Nikomadya)
tetrarşi üyeleri arasına katılıyordu. Tetrarşi,
“Augustus” sanı taşıyan iki büyük impara-
tora ve hiyerarşide onları izleyen “Caeser”
sanı taşıyan iki küçük imparatora dayanan
dörtlü bir yönetimdi.
Roma tarihinin “Büyük” sanıyla andığı tek
imparator olan Birinci Konstantin, İlirya’da,
Niş kentinde, sonradan imparatorluğa
kadar yükselecek General Konstantius
Chlorus’un oğlu olarak dünyaya gelmişti
(272). Nicomedia’da, daha 19 yaşındayken
babası gibi bir tetrark, bir general ve impa-
rator olan Diokletianus’un yakın adamların-
dan biri oldu. MS 305 yılında tetrarklardan
Maximianus’un çekilmesiyle onun yerini
alarak Roma merkezi yönetimini paylaşan
dört kişinin arasına katıldı. Ertesi yıl babası-
nın ölümü üzerine, kendisine bağlı orduları
harekete geçirerek Augustus ünvanını aldı
ve “birinci adamlığını”, dolayısıyla da yöne-
timini ilan etti.
Gene de, Birinci Konstantin’in tüm Roma
İmparatorluğu’nun tek egemeni olması için
tam 18 yıl geçmesi gerekecekti. İmpara-
torluk iddiasında bulunan tetrarklardan
Maximianus’un 320 yılında boğdurularak
öldürülmesi, Galerius’un ise 310 yılında
doğal nedenlerden ölümüyle birlikte, bu
hakkın sahiplerinden geriye bir tek Augus-
tus Arelius Maxentius kalmıştı. 28 Ekim 312
tarihinde Roma kentinin hemen dışındaki
Milvian köprüsü’nde yapılan savaşta Kons-
tantin, Maxentius’un ordusunu bozguna
uğrattı. Maxentius kaçmaya çalışırken Tiber
Nehri’nde öldürüldü.
Birinci Konstantinus, bu tarihten sonra artık
Roma’nın Augustus’u ve Licinius ile birlikte
iki büyük imparatordan biridir. Licinius,
Konstantin’le çatışmaktansa kızkardeşi
Flavia Julia Constantia ile evlenerek, ona
akrabalık bağı ile bağlanmayı seçti. Bu
akrabalık ilişkisi kendisine bir tür koruma
sağlarken, bir taraftan da her iki imparatora
diğerinin bölgesi üzerinde hak iddia etme
fırsatını vermekteydi. Bu şansını değer-
lendirmek üzere ilk hamleyi yapan Licinus
oldu. İki imparatorun ortak imzasıyla Hristi-
yanlara bazı haklar tanıyan Milano sözleş-
mesinin ilan edilmesinin hemen ardından
harekete geçerek kayınbiraderinin yaşamı-
na mal olacak bir komploya destek verdi.
Komplocular başarılı olabilseydi Licinius,
veraset yoluyla Roma’nın tek egemeni ola-
caktı; ne var ki öyle olmadı, komplo açığa
çıktı ve Roma’nın doğusu ile batısı arasında
birçok kez olduğu gibi iç savaş çıktı (314).
Konstantin’in orduları karşısında İstanbul’a
kadar gerileyen ve bu kentin surlarının
arkasına hapsolan Licinius, bunaltıcı kuşat-
mayı donanmasıyla yarmaya çalışsa da ba-
şaramadı. Üsküdar civarında 18 Eylül 324
tarihinde yapılan savaşta Konstantin’in as-
kerlerine esir düştü. Usta bir stratej ve çok
iyi bir savaş taktisyeni olan I. Konstantin,
acımasızlığıyla da ünlüydü. Kız kardeşine
ve imparatorluk ileri gelenlerine Licinius’un
canını bağışladığını bildirmesine karşılık altı
ay sonra bu büyük rakibini, ardından da kız
kardeşi ile çocuklarını ortadan kaldırdı.
Tam adı Latincedeki yazılışıyla Gaius Flavius
Valerius Aurelius Constantinus olan bu
büyük hükümdar; İznik’te su altında yatan
bazilikaya adını veren, olasılıkla kabri de
orada olan yoksul çocuk aziz Neophy-
tos’u öldürten imparator Diokletianus’un
yardımcılarından ve olasılıkla da Romalıları
eğlendiren Hristiyan karşıtı şiddet kampan-
yalarını örgütleyenlerdendi. Sonra, tetrar-
şinin dört üyesinden biri ve sonrasında da
tek başına imparator oldu ve Neophytos’un
bazilikasında Birinci Konsil’i toplayarak
kilise tarihine “Aziz” ve “Büyük Konstantin”
olarak geçti.
İZNİK’TE SPOR BAYRAMLARI
İznik’in (Nikea) bir dünya kenti, evrensel
bir kent olduğunu tarihsel hikayeler açıkça
ortaya koyar. Anadolu’nun eski çağlarında
gelişmiş kentlerden beklenen işlerden biri
spor bayramları düzenlemek ve bunlar
aracılığıyla sporun gelişmesine ve spor-
culara destek olmaktı. Bitinya, Roma ve
Bizans’daki Nikea, düzenli bir şekilde bu
bayramları kutlayan kentlerdendi. Çünkü
gerek bayındırlığı, gerek zenginliği, gerekse
sosyal yaşamı ve kültür yaşamı bakımın-
dan dönemin önde gelen kentleri arasında
sayılıyordu. Olimpiyatlarla benzerlik taşıyan
bu spor bayramlarında Nikealı sporcuların
başarıları konusunda günümüze ulaşmış
bilginin olmadığı belirtiliyor. Ne var ki başka
kentlerden gelip Nikea spor bayramlarından
madalyalar ve ödüllerle kentlerine dönen
kimi sporcular, başarılarını anlatan heykel-
ler, yazıtlar ve resmedildikleri sikkeler ara-
cılığıyla biliniyor. Bayramlardan madalya ile
ayrılan sporcu için başarı kazandığı şehirde
ve doğduğu ülke veya kentte heykel dikilir,
kaidesine de sporcunun adı, yarıştığı spor
dalı, elde ettiği derecesi yazılırdı.
Nikeia spor bayramlarında ödül alanlardan
bugüne değin isimleri keşfedilenlerden bir
kısmı şöyle sıralanıyor:
Lidya’da Saitta’lı güreşçi M. Aurelius
Artemidoros: Nikea’da imparator Kommo-
dus (180-192) için yapılan Kutsal Agon
oyunlarında ödül aldı. Kutsal Agon (kutsal
bayram) yalnızca bazı ayrıcalıkları olan
önemli kentlerde kutlanırdı. Nikea gibi
Nikomedya da bu kentler arasındaydı.
Nikea’da kutlanan Kutsal Agon oyunlarına
uzak ülkelerden ve kentlerden de sporcu-
lar katıldığı Atina’da bulunan ve Septimus
Severus dönemine tarihlendirilen bir sporcu
heykelinden anlaşılmıştır.
Frigya’da Kibyralı atlet M. Aurelius Polykra-
tes: Nikaia’da imparator Septimus Severus
(193-211) onuruna yapılan bir Severia
bayramında (yarışmalarında) ödül aldı.
Frigya’da Laodikeia’lı borazancı T. Filavus
Philagros: Bitinya millet meclisinin Nikea’da
toplanması onuruna Tralleis’de (Lidya)
düzenlenen oyunlarda ödül alan bu sporcu
İmparator Karakalla’nın (211-217) kişisel
ilgisini çekmiş ve imparator bu sporcunun
heykelinin dikilmesi ile doğrudan ilgilenmiş-
ti.
Karia’da Aphrodisisas’lı atlet M. Aurelius:
Bitinya’da diğer başarılarının yanında üç
kez (bunlardan biri Nikea olmalı) Agustus
koşusunu kazanmıştı.
Milvian Köprüsü Savaşı (312), Augustus Maxsentius’un yenilgisiyle sonuçlandı ve resmi olarak Augustus Konstantinus tek başına büyük imparator oldu. Hristiyanlığa inancının bu savaş sırasında düşünde
beliren İsa peygamberin, ona zafer muştulamasının payı olduğu öne sürülür.
İzzet Keribar