44
45
|
Temmuz 2016
|
Sayı 19
BURSA
’
DA ZAMAN
|
Temmuz 2016
|
Sayı 19
BURSA
’
DA ZAMAN
araştırma / Bir Dünya Kenti Olarak İznik / Hacı TONAK
BİR DÜNYA KENTİ
OLARAK İZNİK
Mustafa Şahin hoca, Bursa’da Zaman’ın
18. Sayısındaki meraklandırıcı yazısına
“Birinci Ekümenik Konsil İznik Gölü’ndeki
Bazilikada mı toplandı?” başlığını seçmişti.
Yazının kahramanı, kadim İznik kentinin
adını taşıyan gölde, eski Göl Kapı’nın 150
metre, sahilinin de 20 metre açığında ay-
rıntıları su altında çok yenilerde keşfedilen
yapı öreniydi.
“Keşif” ya da keşfedilmek yerine ayırımına
yeniden varıldığını söylemek daha doğru
belki. Çünkü İznikliler burayı hiç bilmiyor
değildi; yüzerken, gölde ava gider veya
dönerken, az sodalı suyundan teknelerinin
içinde çay demlemek için eğilip suyundan
alırken görmüşlerdi o kalıntıları; ama Ni-
kea’nın anlı şanlı eski zamanlarından yahut
hiç değilse Doğu Roma’ya başkentlik yaptığı
döneminden kalma bir limanın kalıntısı ola-
rak biliyorlardı… Ne de olsa İznik gölünün
Karsak deresi üzerinden denizle bağlantılı
hafif bir donanmayı barındırdığı günlerin,
İzniklilerin hatırasında Anadolu Selçukluları
ile ve kentin Konstantinople’nin ve Nikome-
dia’nın burnunun dibinde bir Türk başkenti
olmasıyla yakın bir ilişkisi vardı. Haçlıların,
sonuçlarının acımasız olacağı besbelli vahşi
kuşatmasından bir oldubittiyle İznik’i kesin
bir yıkım ve o kadar da kesin bir katliamdan
kurtaran birkaç parça hafif gemiden oluşan
böylesi bir Bizans donanması olmuştu.
Donanmanın askeri gücünün hiçbir önemi
yoktu; ama sur dışındaki limanda gösterdiği
bayrak, Kudüs’ün vahşi ve yağmacı yolcula-
rının istemeye istemeye de olsa kentten el
çekmesine yetmişti.
Öyle görünüyor ki bu “el çekme” yalnızca
Bizans Nikea’sı için değil, Türkler’in İz-
nik’i için de gerçek bir kurtuluş olmuştu;
ve kimi tarihçiye göre değişen koşulları
dikkate alan Sultan Kılıçarslan’la, İmparator
Aleksi Komnenos arasında gizlice yürütülüp
sonuçlandırılmış bir antlaşmanın eseriydi.
İki hükümdar, her şeyden önce kuşatmacı-
ların acımasızlığından etkilenmiş olmalıydı.
Saldırıları kentin dayanıklı surları ile Selçuklu
garnizonunun kararlı direnişine çarpan
Haçlılar, kan donduran cinsinden bir terör
yöntemi uygulamaktaydı. Hristiyan veya
Müslüman, kadın veya erkek olduğuna
bakmadan kentin çevresinde yakaladıkları
ya da köylerde topladıkları binlerce insanı
mancınıklarla kentin orta yerine fırlatıyor;
bu kanlı, paramparça ceset yağmurunun
İznik halkı ile Selçuklu askerlerini dize getir-
mesini umuyorlardı. Kılıçarslan’ın askerleri
ile kent halkının bu hayat memat savaşında
kabristanlar kurmaya, cesetleri gereğince
define zamanı yoktu; bu iş için kentin antik
tiyatrosu ile başka bazı anıtsal alanlar kulla-
nıldı. Tiyatronun galerileri ve sahne çevresi
cesetler ve onları örten toprak yığınlarıyla
dolarken, buradan ve eski pagan tapınak-
larının kalıntılarından sökülen taşlar lağım
atılan, güllelerle vurulan surlar ile burçların
onarımında kullanıldı. İşte sonunda, Karsak
deresinden sürüklenerek göle ulaştırılan im-
paratorluk donanmasının armasını taşıyan
birkaç tekne bir sabah Göl Kapı önlerinde
boy gösterdi. Haçlılar, imparator Komne-
nos’a ve diş bilese de büyük bir susamış-
lıkla hazırlandıkları yağma, talan ve kıyım
hayalini bir tarafa bırakmak zorundaydı:
Selçuklu garnizonu ve Kılıçarslan’ın haremi
ile birlikte bütün kent bu birkaç küçük tek-
neden oluşan donanmaya teslim olmuştu!
(1097)
Böylece Bizans imparatorluğu, sonradan
başkenti de olacak Kutsal Nikea’ya yeniden
kavuşuyor; Anadolu Selçukluları da arala-
rında sultanın eşi ile çocukları da bulunan
hanedan mensuplarının ve büyük özveriyle
başkenti koruyan askerlerinin yaşamını
güvenceye alıyordu…
KEKOVA’DA OLDUĞU GİBİ
Bu yazıda yer verilen görsel nesnelerden
biri (fotoğraf 1), 1951 veya 1952 yılında
İznik’te, adı geçen sahildeki durumu göste-
riyor. Fotoğraf, Bursa’nın çok tanınan isim-
lerinden Avukat Turgut Bulut’un arşivinden
alındı. Turgut Bulut bey, görüntülendiği
ve ilk bakışta göl içinde bir hisar kalıntı-
sı izlenimi veren uca kadar “yürüyerek”
gittiğini hatırlıyor. Orada, durduğu yerden
bakıldığında su altındaki yapı kalıntılarının
görülebildiğini de “tıpkı Kekova’da olduğu
gibi” sözleriyle anlatıyor.
İznik, günümüzde yalnızca Müşkire üzümü, kirazı, narı,
inciri, ayvası, fasulyesi ve çeşitli sebzeleriyle ünlü, fakat
siyasal, sosyal, kültürel anlamda çok da önemli olmayan bir
kasaba görünebilir. Tarih ise bambaşka bir İznik’ten, gerçek
bir dünya kenti İznik’ten söz eder.
Hacı TONAK
İznik’i bir dünya kenti yapan gelişmelerden biri hiç kuşkusuz, Roma’nın ve benimsediği yeni inanç dizgesinin bütünlüğünü sağlama
çabasında oynadığı roldür. Bu amaçla toplanan başlıca yedi dini kongreden birincisi ile sonuncusunun ev sahibi İznik’tir. Bu kongrelerden
ilkinin Senatus sarayında, ikincisinin de kentin tam merkezindeki Ayasofya’da toplandığı biliniyor. Ayasofya günümüzde de ayakta ve cami
olarak hizmet vermeyi sürdürüyor; geçmişi, hatta varlığı ile yokluğu sisler içindeki saray ve bazilikası ise Bursa Büyükşehir’in ısrarlı uğraşısı
ve Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü hoca ve öğrencilerinin hüneriyle yavaş yavaş gizlerini açıyor.
Bu yazının bir bölümünde bu yapı bağlamında kimi tarihsel olaylara, ikinci bölümünde de İznik’in dünya kenti hüviyetine başka bir açıklama
olan ve dönemin olimpiyatları sayılabilecek spor bayramlarına değinilecek…
Turgut Bulut arşivinden temin edilen fotoğraf, 1951 veya 1952 yı-
lında İznik’te Gel Kapı sahilinde, gölün içine doğru uzanan mendirek
benzeri bir yapının kalıntısını gösteriyor. Bugün yerinde olmayan
bu kalıntının aynı sahilin havadan çekilen fotoğraflarında görülen
bazilikayı kuzeyinden saran yapı izi olduğu düşünülebilir.
Büyük Konstantin, MS 325 yılında İznik Konsili’ni toplayarak Hıristi-
yanlık içerisindeki tartışmalı meselelerin kilise önde gelenlerinin ortak
kararlarıyla bir çözüme bağlanmasını da sağlamaya çaba harcamış