210
Resim 1. Hans Holbein, VIII. Henry Portresi
İmgeler, aslında (sözcüklerle) söylenebilecek şeylerin
görsel çevirilerinden ziyade, dünyaya ilişkin belli bir
bilincin görsel dönüşümleridir (Leppert, 2009, s.19). Ona
göre seyredilen her resim, sadece dünyaya ilişkin bir
iddiadan ibaret değildir aynı zamanda bir soruşturma,
araştırma ve keşif yoludur. Resim yüzeyinde ayrı bir
boyut ve anlam kazanan gölge, kompozisyonda bir imge
olarak değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda
sanat tarihinde kompozisyonda bir öğe olarak bulunan
ve imgeselleşen gölge örneklerine rastlanmaktadır.
Bunlar kimi zaman resme simgesel bir üst anlam kat-
makta kimi zaman resim işleviyle gölgenin abartılması
yoluyla daha ruhani ya da kutsal bir ortam yaratılmak-
tadır. Kimi zaman ise gölgenin salt bir gösterge olduğu
bununla resimde kompozisyona katıldığı görülmektedir.
Resim Sanatında Gölgenin İmgesel Kullanımı
Hangi çağa, hangi üsluba ait olursa olsun resimde renk,
çizgi, leke, ışık ve gölge gibi ifade öğeleri kullanılır.
Görsel sanatların tümünde ışık ve gölge kullanımıyla
amaçlanan şey, görme duyusuna hitap eden çalışma-
larla yeni nesneler, yaklaşımlar ve anlamlar yaratmak-
tır ve sanatçılar eserlerini görme duyusuna yönelik
olarak çıkartırken kendi sanat alanlarının malzeme ve
teknolojisinden kaynaklanan pek çok öğeyi kullanır ya
da kullanmaya çalışmışlardır. Daha önceki bölümde
de üzerinde durduğumuz nesne mekân ilişki hakkında
ışık ve gölge kullanımıyla ilgili Tansuğ Şunları söyler:
“Resimde plastik (üçboyutlu) bir görünüm elde etmek
amacıyla, biçimleri modle etmek (mekân içinde kendi
hacimleriyle bir yer tutma izlenimini vermek) yoluna
başvurulur. Biçimleri modle etmek de, resmin başlıca
araçlarından olan ışık-gölge zıtlıklarından yararlan-
mak” ile mümkündür (Tansuğ, 1999, s.10).
Resim sanatında gölge, varlığa iki boyutlu yüzeyde
üçüncü boyutunu kazandırmada ve uzamsal ilişkilerini
ortaya koymada sanatçının kullandığı en etkili yöntem
olmuştur. Sanatçıların sanat tarihi boyunca gölgeyi kul-
lanım şekilleri incelendiğinde, ilkellikten uzaklaşmak
ve nesnenin boyutlarını vurgulayarak işlerine yenilik ve
yaratıcılık kazandırmak amacıyla, gölgeyi daha koyu ve
daha fazla alansal olarak kullandıkları görülmektedir.
Böyle bir inceleme sonucunda sanatçıların yüzyıllardır
resim sanatı uygulamalarında vurguyu arttırmakta
ışığa nazaran, gölgeyi daha fazla kullandıkları söy-
lenebilir. Bu önermeyi açıklayan ilk örneklerden biri
Giotto tarafından 14. yüzyılın başlarında verilmiş daha
sonra geliştirilerek gerçekçi bir yanılsama sağlamak-
ta renkten önce geleceği düşüncesiyle oluşmuştur.
Gölgenin gelişimiyle ilgili diğer bir adım İtalyan ressam
Masaccio tarafından 15.yüzyılın ilk yarısında atılmıştır.
Masaccio, resimlerinde ve kilise fresklerinde, hareket
vermek için geleneksel bir anlatım yöntemi olan soldan
sağa doğru olan akışı değiştirmiş (Resim 1), arkadan
öne doğru bir gelişi aktarabilmek için çift taraflı paralel
gölgeleme kullanmıştır (Stoichita, 2006). Tunalı’ya göre
resimde arkadan öne doğru uzanan ayrı bir uzay varlığı
algılanarak nesneler arası ilişkilerde ışığın dolayısıyla
gölgenin temel öğe olarak kullanılması ilk kez Masaccio
ile olmuştur ve izlenimcilere kadar böyle devam etmiştir
(Tunalı, 1981, s.54).
Resim 2: Masaccio, St. Peter Raising the Son of Theophilus and St.
Peter Enthroned as First Bishop of Antioch, Brancacci Chapel, Floransa
Giotto ve Masaccio ile tohumları atılan gölgeleme yo-
luyla derinlik sağlama çalışmaları, Leonardo ile gerçek
ışık kaynağından gelen ışınların önüne geçen nesnenin
durumunu bir kendinde bir de arkasında oluşan gölge
şeklinde ayırarak tanımlandığı bir perspektif türü
olarak sanat tarihine geçmiştir. Gölgenin ifade gücünün
keşfi ile daha sonra renkle de zenginleşen ve kuramsal-
laşan hava perspektifinin ilk adımları da atılmıştır.
Rönesans öncesi dönemde form kazandırmayı amaç-
lamayan önemli bir girişim ise Flippo Lippi’nin Muştu-
lama’sıdır (Resim 2). Burada sanatçı nesnelere ya da
figürlere form kazandırma endişesinin dışında bir ara-
yışla Hazreti Meryem’in düşen gölgesini ona kutsallık
katabilmek amacıyla simge işleviyle kullanmıştır.
211
Resim 3: Flippo Lippi, Muştulama, 1440 Civarı,
Ahşap Üzerine Suluboya, İki Panel, Frick Koleksiyonu, New York
“Gölge, ışıktan daha fazla güce sahiptir, …ışık asla
gölgenin yerini tamamen alamaz, en azından sağlam
bedeninkini.” , “ Gölge, sonsuz bir karanlığındır ve
karanlıktan aydınlığa doğru hareket ederken, sonsuz
sayıda dereceleri vardır. …. Gölge, vücut şekillerinin
açığa vurulmasıdır.” John Baptist portresinde (resim 3),
figür bu derin gölgeler içinde modellenirken, karanlık-
tan aydınlığa doğru geçişlerin olduğu görülür (Buch-
holz, 1999, s.84). Bu yolla Leonardo formu oluşturmanın
yanı sıra farklı bir duygusal etki yaratmak amacıyla da
gölgeden yararlanmıştır.
Resim 4: Leonardo da Vinci, St. John The Baptist, 1513-1516
Rönesans’ta Leonardo ile kuramsallaşan gölge yoluyla
derinliği arttırma çalışmaları 16. yüzyılın sonlarında
Maniyerizm döneminde bozulmaya başlar. Sağlam
anatomik oranlar bozulur, ışık ve gölge abartılı bir hal
alır. Bu dönemde çoğunlukla ışık ve gölge uygulama-
larının abartıldığı, bu zıtlığın çok sıklıkla farklı etkiler
yaratmakta kullanıldığı görülür. Gölgeden bu amaçla
yararlanma çalışmaları 17. yüzyıl Barok sanatıyla doru-
ğa çıkmıştır. Bu sanatta en önemli gölge uygulayıcıları
Rembrandt ve Caravaggio gibi ustalar olmuştur. Özel-
likle ışığın nesneler üzerine düşüşleri ve bunun resim
yoluyla yansıtılması üzerine düşünen Rembrandt, kitle
ile mekân ilişkisini, tek yönden gelen ilahi ışık ve ona
bağlı oluşan gölge yoluyla ortaya koymaya çalışmıştır.
Caravaggio ise yönlendirilebilen Chiaroscuro tekniğini
etkin bir şekilde eserlerinde kullanmış, gölgenin yoğun-
laştırılması ve nesneler arasında ışık- gölge ilişkilerinin
yönlendirilebilir olduğuna dikkat çekmiştir. Bu teknikte
ışık yoğun bir şekilde net ve tek bir kaynaktan gelmekte-
dir. Buna bağlı olarak her nesne mutlaka tek bir yönden
ışıklanırken diğer bir yönü şiddetli bir biçimde gölgede
kalmakta bu şekilde her neşende yoğun bir karşıtlığı
oluşmaktadır. Resmin konusunda vurgulamak istenen
alana uygun yönlendirilen ışık ve gölge anlatımın teme-
lini oluşturmaktadır.
Resim 5: Caravaggio, The Incredulity of Saint Thomas, 1601–1602
Resim sanatında varlıkları mekâna yerleştirmenin bir
yolu olarak ışıktan ve en önemlisi gölgeden yararlan-
mak, yansıtmacı olsun olmasın tüm sanat yaklaşım-
larının yararlandığı bir yöntemdir. Önceleri yansıtmacı
bir anlayışın ifade aracı olan bu alışılagelmiş gölge
yönteminin yanı sıra varlıkların formlarını niteleme
amacı gütmeyen diğer bir kullanım yolu ise gölgeyi ayrı
bir imgesel anlatım aracı olarak kullanmaktır. Sanat
tarihinde birçok sanatçı gölgeyi kompozisyonlarında
kimi zaman bir gösterge gibi kullanarak kimi zaman
da simgesel bir anlam yükleyerek vurguyu arttırıcı bir
eleman olarak kullanmışlardır. Ergüven’e göre “Resim
sanatında gölgeleme, çizgi aracılığı ile oylumlu beden
arayışı bağlamında, ilk kez Antik yunan’ da gündeme
gelir. Buna göre skiagraphir (gölge resim), iki boyutlu
yüzeyle örtüştüğü sürece gölgeye dönüşen bedeni, göl-
ge bedenden kurtarma özlemine işaret eder.” (Ergüven,
2000, s.148).
Gölge resimlerde gölge formun bir aracı olmaktan
çıkar ve ayrı bir anlam taşıyan bir imge halini alır. Bu
ifade türünün ilk örnekleri doğrudan varlıkları, mekânı
ve varlıklar arasındaki ilişkileri gözlemleyerek değil,
nesnelerin izdüşümlerinin (düşen gölgelerinin) resme-
dilmesiyle meydana gelmiştir. Üç boyutlu nesneleri iki
boyutlu yüzeylere sabitleme düşüncesiyle ortaya çıkan