163
santrale bağlanılır, karşı tarafın numarası yazdırılır,
demli çaylar ve sohbet eşliğinde, heyecanla o ses bek-
lenirdi. Çok geç saatlere kalınırsa, ev sahibini rahatsız
etmemek için görüşme iptal edilirdi. Eğer şanslı iseniz,
görüşme yaptıktan sonra, ücret telefon dantelinin arası-
na sıkıştırılırdı.
“Bak postacı geliyor, selam veriyor, herkes ona bakıyor,
merak ediyor” şarkısı öğretiliyor mudur artık okul-
larda? Öğretilse de, günümüz çocukları için bir anlam
ifade ediyor mudur? Posta ne, postacı kim ola? Mektup
beklemenin heyecanı, postacı yolu gözlemenin tanımsız
sancısı ne denli yabancı günümüze. Kutlama günlerinde
gönderilecek kişinin özelliğine göre anlamlı posta kart-
ları seçme telaşı; gelen mektupları ve kartları özenle
destelemeler, onları kutularda ve sandık köşelerinde
saklamalar, ara ara çıkarıp naftalin kokuları arasında
tekrar tekrar okumalar artık eskiye ait bir keyif .
Ne kadar çok şey yazılabilir, ne anılar anlatılabilir mek-
tup üzerine: sanatçıların, bilim insanlarının yayınlanan
mektupları yaşanan dönem ve kişiler hakkında derin
ipuçları vermez mi okuyucuya. Mektup tadını bilmeden
Balzac’ın “Vadideki Zambak”ı, Goethe’nin “Genç Wert-
her’in Izdırapları” yavan gelmez mi; Nazım’ın Kemal
Tahir’e, Bedri Rahmi’nin Eren Eyüboğlu’na mektupların-
da nice zenginlikler keşfedilmez mi.
Artık telefon açmak için komşuya misafir gidilmiyor,
telefon kulübelerinin önünde sıra beklenmiyor. Elimizin
altındaki cep telefonları ile anında görüşme yapabili-
yor, mesajlaşabiliyoruz. Mektup yazmayı unutalı uzun
zaman oldu, e-posta yolu ile dünyanın bir ucu ile anında
ve hızlı bir şekilde haberleşebiliyoruz. Yerel ve evren-
sel gündemi izlemek için gazete almaya, roman, şiir
okumak için kitapçıya uğramaya gerek yok günümüzde.
Başımızı kaldırmadığımız o ekran bizlere her konuda
hizmet veriyor çünkü.
İletişim olgusunun bir sonucu, anlaşmaktır. Hedef
alınan kurum, birey, veya toplumun davranışlarını
istenir şekilde etkilemek için her iki taraf için aynı
anlamı taşıyan ‘sinyal’ler gönderilir. Eğer istenen tepki
sağlanmışsa, ‘anlaşma’ gerçekleşmiş olur. Yüzyüze,
aynı ‘dil’de, uygun ortamda sağlanan iletişimin daha
avantajlı olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü işin
içerisine ses, sesin rengi, jest ve mimikler, hatta dokun-
ma ve sessiz kalma bile girer karşılıklı iletişimde. Kuşku
yok ki anlaşamamanın bir çok nedeni olabilir, fakat,
günümüz dünyasında bireyler ve toplumlar arasında bu
denli çatışmanın bulunması herhalde iletişim araçları-
nın eksikliğine ve yetersizliğine bağlanamaz. Özellikle
kişiler arasındaki ilişkilerde “öyle demek istememiş-
tim”, “onu kastetmemiştim”, “yanlış anladın”, “yanlış
anlaşılıyorum” gibi cümlelerin sıklıkla duyulması ve
karşılaşılması, ortak dil üzerinden bile hareket edilse,
ya iletişim ortamının, ya iletişim aracının ya da mesaj
içeriğinin doğru seçilmediğini gösterir.
İkinci bölüme geçmeden önce; teknolojinin günlük
yaşantımıza kattığı ‘sanal’ dünyaya ilişkin ekte verilen
okuma parçasına göz atmak yerinde olacaktır.
II
Gelinen noktada iletişim olgusuna bağlı olarak; iletişim
tasarımı, görsel iletişim tasarımı gibi kavramların doğ-
ru tanımlanması ve konumlandırılması gerekmektedir.
Çünkü bu konularda kavram, tanım ve alan karışıklığı
bulunduğu gözlenmektedir.
Yapılabilecek tüm tanımlardan çıkarılacak en yalın
sonuç; iletişimin bir bilgi, görüş ya da davranışın ‘iletim’i
olduğu ve iletilen bilginin toplumdaki diğer bireylerce
alındığıdır. Demek ki, iletişimin sağlanabilmesi için sa-
dece bir iletinin türetilmesi yeterli değildir. Bilgi içeren
bu iletilerin çeşitli yollarla yalnız aktarılması da iletişimi
oluşturmaz. Bildirişim görevi yüklenen iletişim aracının
bir ‘alıcı’sının olması ve bu alıcının iletiye olumlu ya da
olumsuz bir tepki göstermesi gerekir. İletilen bilgi-
ye tepki yoksa, iletişim olayı gerçekleşemez. ‘İletme’
eylemi ile sınırlı kalır. Oysa; bir bilginin, bir görüşün ya
da bir davranışın iletilmesindeki temel amaç, ‘payla-
şılma’nın sağlanmasıdır. İletişim aracı bu paylaşma
eylemini sağlayan unsurdur. Herhangi bir şeyin ‘iletişim
aracı’ olarak nitelendirilebilmesi için tek koşul, ‘gönde-
rici’ ile ‘alıcı’ arasında bir bağıntı kurması ve bir ‘ileti’
taşımasıdır. İletiyi alıcıya ulaştıran her şey ise ‘iletişim
aracı’dır. O halde, tek başına ‘iletme’ eylemi herhangi
bir ‘iletişim tasarımı’nın tanımı olmamalı, iletişim olgu-
sunu açıklayamamalıdır. İletişim olgusu bir bütündür
ve tüm ögelerinin birbiri ile uyum içerisinde bulunması,
çalışması gerekir. Bu ögeleri sıralamak gerekirse; iletiyi
gönderen (kaynak da denilebilir), iletiyi alan (alıcı), ileti/
mesaj, iletişim aracı ve iletişim ortamı iletişim olgu-
sunun temel bileşenleridir. İletinin alıcıya iletilmesi ile
iletişim süreci sona ermez. Alıcı, iletiye tepki verdiğin-
de iletişim gerçekleşir. Bu durumda alıcı ‘gönderen’
konumuna, gönderen ise ‘alıcı’ konumuna geçer. İletişim
olgusunun dinamik oluşu işte bu nedenledir.
Tek başlarına ya da ikisi hatta bir kaçı bir arada kulla-
nılabilen iletişim araçlarını, genel bir yaklaşımla “söze
-ya da sese- dayalı iletişim araçları”, “sese dayanmayan
iletişim araçları”, “dokunsal iletişim araçları” ve “görsel
iletişim araçları” olarak sınıflandırabiliriz.
Bütün bunlar değerlendirildiğinde, ‘iletişim tasarı-
mı’ veya “görsel iletişim tasarımı”ndan kasıt, aslında
iletinin, aracın ya da ortamın tasarımı olmalıdır. Salt bir
takım veri toplamını görsel bir biçime dönüştürmek de
‘görsel iletişim tasarımı’ olarak kabul edilmemelidir; bu
ancak ‘mesaj’a ilişkin probleme çözüm önermek olarak
değerlendirilebilir. Görsel biçime dönüştürmek sadece
‘mesaj’ın, bir diğer deyişle ‘ileti’nin oluşturulmasıdır.
Tek başına mesaj/ileti bütünüyle bir iletişim tasarımı
olamaz, iletişim olgusunun tümünü oluşturamaz.
Temel sorunlardan bir diğeri, ‘grafik tasarım’ ile ‘gör-