başka bir örneğinde, her bentte sözü edilen kişi, ya da
nesne değişiktir; bunun a) tipinden farkı, her bağlamada
veya bentte, daha önceki nesnelerin tekrarlanması yok
tur;
— Kızım kızım, kınalı kızım!
Seni bir sarraf isteyor, vereyim ona.
— Annem annem, ben varmam ona,
Sarrafın parası çoktur, saydırır bana.
— Kızım kızım, kınalı kızım,
Seni bir terzi isteyor, vereyim ona.
— Annem annem, ben varmam ona,
Terzinin dikişi çoktur, diktirir bana...
Gagavuz türküleri içinde (bak. : Radloff, Proben...
X, s. 287, n° 6, s. 291, n’ 13) bu türlü soyışlı türküler için
güzel örnekler vardır.
B.
Sayışlı türküler dışında, söyleşme biçiminde bir
takım türkü metinleri vardır -ki
bunların kimi «Mahmut
türküsü»nde olduğu gibi bir
«bailade», efsane konulu
dur; bu türküde çok eski çağlardan kalma birtakım nite
liklere rastlayoruz; o Admetos/Dumrul efsanesinin ça
ğımıza uygulanmış bir varyantı gibidir. Ama bu çeşitten
başka bazı türküler de ya yabancı folklorlardan, ya da
Batı müziğine uyularak, özenilerek
meydana
getirilmiş
çağdaş bestelerle onlara ekli metinlerden halk geleneğine
geçmiş olmalıdırlar. Bu besteler, tulûat gösterilerinin ba
şındaki numaralar için özel olarak hazırlanmış, ya da
operetlerden alınma,
kanto, duetto adları
ile çağırılıp
oynanan ezgilerdir. Bunlar halk ortamı içinde gelişince
kısa zamanda halk geleneğinden doğma türkülerin özel
liklerini kazanmışlardır. Böyle bir kantodan halk gelene
ğine geçmiş olacağını kestirdiğimiz metinlere örnek ola
rak, bu yüzyılın başlarında — Birinci Dünya Savaşı sıra
sında— Türkiye’de çok yaygın olan,
1935’lerde
Kınm
183
Radyosunun yayınlarında çağrıldığına göre yayılışı Tür
kiye'nin sınırlarını aşmış olan
«Değirmenci»
türküsünü
gösteriyoruz. Bu türkü «Aman değirmenci, canım, kuzum
değirmenci» diye başlar; genç kadının, buğdayını başka-
larınınkinden önce öğütmesi için değirmenci ile söyleş
mesinden meydana gelmiştir.
C.
Oyun havaları, onlara koşulan metinlerin çok özel
biçimlere girmesini gerektirebilir. Hele çiftçilerin ve ze-
naatçıların birtakım işlerini taklit eden oyunlarda alışıl
mış nazım biçimlerine aykırılıklara daha çok rastlanır.
Bu oyunlardaki hareketler, sayılıp dökülen işler yapılır
ken gereken hareketlerdir. İşte bir ö rn e k :
• — Demirciler demiri neyle döğerler?
— Şöyle döğerler.
Böyle döğerler.
— Şöyle mi?
— Şöyle.
— Böyle mi?
— Böyle.
— Var yâre söyle.
* * *
— Kalaycılar kalayı neyle kalaylar?
— Şöyle kalaylar... v.b.
C.
Son olarak, ne ölçüsiyle, ne de uyak düzeniyle
hiçbir kararlı, kurallı biçime, ve yukarda
sıraladığımız
odüzensiz tipler»den de hiç birine uymayan bazı metin
lere işaret edelim. Halk türkülerini sözlü gelenekten, ol
dukları gibi derlemiş olan eserlerde bu kümeye girecek
örnekler bulunur.
Radloff’un
derlemelerinin
Osmanlı-
Türklerinin halkedebiyatma değgin VIII inci cildinde böy
le birçok metinlere rastlanır. Bu metinlerde görülen çe
şitten düzensizliklerin birçok sebepleri vardır: türküde
ezginin önemli oiması yüzünden, sözlerin doğru ve tam
184
söylenmesi konusunda umursamazlık, ve bunun neticesi
olarak söyleyenlerin işledikleri kusurlar, ya da eksik ha
tırlayışlardan gelme yanılmalar,
kırpmalar,
bozmalar,
kimi zaman da araştırıcıların metinleri yazıya geçirirken
yaptıkları yanlışlar... gibi.
Soru 7 9 : Mâni nasıl tanımlanır? biçimleri bakı
mından nasıl çeşitlenir?
Gerek dil, gerek gelenek ortaklığı bakımından çok
geniş bir alana yayılmış olan mâni, en çoğu 7 heceli ve
a a b a düzeninde uyaklı bir dörtlük olarak gösterir ken
dini :
Kar yağıyor inceden.
Gül açılır goncadan.
Ben yâri kıskanırım
Yerdeki karıncadan.
Bazı hallerde uyak düzeni ile dize sayısı değişebiNr;
bu hallere aşağıda değineceğiz.
Bu şiir çeşidini gösteren mân! adı Anadolu'da, İs
tanbul’da, Rumeli'nde, Besarabya Gagavuzlarında, Kırım
Tatarlarında, Azerbaycan’da kullanılır. «Mâni» sözü arap-
ca ma’nâ ( = ma'nî) dan gelmedir; onun değişik başka
okunuşlarına da rastlarız: Kırım Tatarlarında mane, De
nizli'de mâna, Azerbaycan’da mahni gibi. Azerbaycan ile
azerî dilinin etki alanı olan Doğu-Anadolu bölgelerinde
mâni kelimesinin yanında bayatı sözü de kullanılır. Ur-
fa’da kadınların söyledikleri mânilere me’ânî, erkeklerin
söylediklerine hoyrat derler.
Diyarbakır’da hoyrat sözü,
coğu zaman, uyağı meydana getiren sözlerin çift anlamı
üzerinde oynayan «cinaslı mâni» özelliğindeki dörtlükler
•Cin kullanılır;
185
•
Bürümüş ter sinemi.
Felek çarhın kırılsın,
Her işin tersine mi?
Burada da, Urfa’da olduğu gibi, hoyratların yanında mâni
adı verilen dörtlü+cfer vardır.
«Cinaslı mâni» oldukça eski bir geleneğe çıksa gerek.
Evliya Celebi'nin Seyahatnâme'sindeki bir metin bu tip
mânilerin XVII’nci yüzyılda söylendiğine bir tanıktır, Ev
liya buna «acem mânisi» der; bu deyimi: «azerî tipi mâ
ni» anlamında almamız gerekir; metin gerçekten de azerî
ağzının özelliklerini taşır.
Burada, kolaylık düşüncesiyle, ve herhangi bir karı
şıklığa meydan vermemek için, türk sözlü edebiyatındaki
bu şiir türünün her çeşidini mâni kelimesiyle gösterece
ğiz.
Mâniyi öbür şiir biçimlerinden ayıran başlıca nitelik
uyak düzenidir. Mânilerin dizeleri, yukarda da söyledi
ğimiz gibi, çoğu kez a a b a düzeninde uyaklıdır. Dört
dizelik her mâni bağımsız bir bütündür.
Dörtlük bent bağımsız kalmakla beraber uyak düze
ninde kimi değişikliklerin yapıldığı olur,
özellikle Ana
dolu’nun Kuzey-doğu bölgesinde. Karadeniz kıyıları halk-
edebiyatında ve İstanbul’un «Meydan Kahveleri» gelene
ğinde a a b a yerine b a c a uyaklı mâniler görülür.
•
İzdırdım kayuğuml,
Rizeliyim Rizeli.
Adam cebinde sağlar
Senin gibi güzeli.
*
+ *
• Yaradanım affeyle,
Bende kusur her günah.
Bir vefasız yâr için
Çekiyorum her gün ah.
186
Dostları ilə paylaş: |