rı kalan kimselerin yazıştıkları mektuplara giren mâni
lerdir bunlar. Bazı mânilerin, nerede rastlansalar, mek
tup mânisi oldukları metinlerinden anlaşılır (Kilisli, Mâ
niler, n" 1056; İlhan Başgöz, Mânilerimizden, s. 9). Tabiî
sevgi, ayrılık, serzeniş gibi duyguları dile getiren herhan
gi bir mâni metni de bu işi görür.
Bazı metinlerin tanıklıklarına bakılırsa,
mâni söyle
yenlere, özellikle ustaca mâni düzenlere mânici denmiş
olmalıdır (bk. Kilisli, n° 841; Kunos,
Halk edebiyatı ör
nekleri: mâniler, n° 297, 298). Ama bunlardan mâni söy
lemenin meddahınkine, karagözcününküne... benzer bir
uğraş olduğu anlamı çıkarılamaz.
Mâniciler masalcılara
benzetilebilir.
Bunlar mâni söylemekte
usta
kişilerdir;
belleklerinde çok mâni vardır; kendiliklerinden yeni mâ
niler düzecek güçte yaratıcılardır; ama bu işi bir geçim
aracı yapmış değillerdir. Meydan şairleri ve mâni düzen
âşıklar dışında bütün bu mânicilere adsız ozanlar diyebi
liriz; ve öyle sanıyoruz ki bunların çoğunluğu kadınlardır.
Soru 8 1 : Türkü
ve
mâninin biçim, anlatım ve
konularının eskiliği üzerine neler bili
yoruz?
Koşma biçiminin, yâni dördüncü dizelerinin uyağı ay
nı kalan bentlerden meydana gelmiş türkülerin
Xl'inci
yüzyıldan tanıkları var; bunlar, Kâşgarlı Mahmd’un Di-
vc*n-ı Lugaat-it-TürkHindeki metinlerdir.
Anadolu’nun en
eski anonim halk şiirlerinden (türkülerinden) bize bir şey
ulaşmamış olmakla beraber, ozanların sözlü geleneğinde
de Kâşgarlı’nın kitabındaki şiirler biçiminde türkülerin ya
şamış olacağını kestirebiliriz.
Bugünkü
bilgimize göre
türk halk şiirinde destansı nazımdan düzenli şiir biçimle
rine geçişin ilk ve en eski örneği koşma düzenidir.
Destansı nazım diye adlandırdığımız nazmın başlıca
193
niteliği baş-uyaklarla ses-tekrarlamaları kullanması ve
kararlı bir ölçü ile, şiiri bentlere bölen bir uyak düzenin
den yoksun olmasıdır.
Bu türlü şiir tekniğine destansı
nazım demekle onun yalnız destan türünde kullanılan bir
nazım olduğunu ileri sürmek istemiyoruz; türk halk şii
rinin, bugünkü biçimlerini almadan önceki aşamada bü
tün türlerinde kullandığı 'nazım tekniği olarak kabul edi
yoruz bunu.
Destansı nazımdan düzenli biçimlere dönüşüm, bent
lerin eşit sayıda dizelere bölünmesiyle gerçekleşmiştir. Bu
bölünmeyi sağlayan da. tutarlı bir sıra gözeterek uyak
kullanma kuralının kabul edilmesidir; böyle bir kuralın
yerleşmesi ise, şüphesiz,
şiirin koşulduğu eski işlerden
(bu arada destan anlatma işinden) farklı yeni birtakım
işlere, ve dolayısiyle eskilerinden farklı ezgilere koşul
masının bir sonucu olmuştur.
Mâni biçimi
ise
İran rubâîleri ile, gene
İranlIların
halk şiirlerine özgü bir biçim olan fehleviyyât'ta görülen
düzenin türk nazmına etkisi sonucunda yaratılmış olsa
gerek. Kâşgarlı Mahmûd’un kitabında a a b a uyok şema
sı gösteren metinlere rastlamıyoruz. Gene X l’inci yüzyıl
da yazılmış Kutadgubilik'in orasında burasında a a b a
uyaklı,
ama
ölçüsü aruzun v--------/v -------- /v -------- /v —
( = faulün / faulün / faulün / faûl) kalıbında d ö r t lü k le
rastlanır; bunlar da, daha sonra yazılmış Atabet ül-haka-
ayık’takiler de, bizce, İran'ın ruböî biçiminden türk
tuyuğuna geçişte bir aşamadır;
tuyug da, bilindiği gibi,
aruzun 11 heceyi ( = 4 + 4 + 3 )
karşılayan bir kalıbı
ile
(— v ------- / — v --------/ — v — : fâilâtün / fâilâtün / fâi-
lün) yazılır. Eğin'in alagözlü'leri ve 11 heceli a a b a dü
zeninde başka halk şiir çeşitleri, rubâî'nin tuyug’dan ge
çerek, hece tartısına uygulanışiyle türkleşmesinrn son
aşamalarıdır.
7 ya dâ 8 heceli mânilere gelince, onların biçimlerini
194
K â ş g a rh
Mahmûd'un kitabında örneklerine rastladığımız
aynı ölçüde, ama uyaklar ile koşma düzeninde şiirlerin,
rubâî - tuyug düzenine uygulanmasının bir sonucu say
mak gerekir. Gerek tuyugun, gerek uyakları bakımından
mâni ile aynı düzende olan öbür biçimlerin (mâni, bayatı,
atagözlü v.b.) İran etkisine en açık bölgelerde yayılmış
bulunması da bir anlam taşır. Gerçekten de tuyug oğuz
ve çağatay bölgelerinde revaçta olan bir biçimdir; mâni,
bayatı, alagözlü ise özellikle Azerbaycan ve Osmanlı böl
gelerinde gelişip yayılmıştır.
Konu ve anlatım araçlarma g e lin ce : halk masalla
rında «maymuncuk motifler» dediğimiz (yani, her masa
la uyan) şeyterın karşıı.ğı halk türkülerinde, mânilerde,
hattâ âşıkların şiir yaratmalarında,
bir kelime ile «halk
şiiriande, birtakım
«kalıp-dize»ler vardır ki çeşitli me
tinlerde uygun yerlere yerleştirilebilir; sözlü şiir gelene
ğinin dağarcığında hazır gereçlerdir bunlar. Yukarda tür
kü türü üzerinde dururken bunlardan bazı tipik örnekler
vermiştik. Aşağıda vereceğimiz örnekler bu söz kalıpla
rının eskiliğinin tanığı olmak bakımından ilginçtir.
Bi
rinci örnek, Kâşgarlı nın Dıvân’ından bir dörtlüktür;
bu,
a a a b, c c c b... uyaklı, ilk üç dizesi 4 + 4 , son dizesi
4 + 3 heceli bir türküden bir bent olsa gerek:
Etil suvı aka turur
Kaya tübi kaka turur
Balık telim baka turur
Köylüng takı küserür.
Geçen yüzyılın sonlarında, Tuna kıyılarında yaratı
lan bir osmanlı türküsü, ünlü «Osman Paşa türküsü» de,
ilk iki dizesinde hemen hemen aynı şeyleri tekrarlıyor:
Tuna nehri akıp gider,
Etrafını yıkıp gider...
195
Dostları ilə paylaş: |