Bilgi Yayınevi, 1968, 1969, 1970) yararlanacaklardır. Köyfü
oyunları üzerine de Ahmet Kutsi Tecer'in Köylü Temsil
leri (Ankara 1940) ile Metin And'ın Dionisos ve Anadolu
Köylüsü adlı incelemesi (İstanbul, Elif yayınevi,
1982),
Şükrü Elçin'in, Anadolu köy orta oyunları (Ankara 1964)
adlı eseri bizim için başlıca kaynaklar olmuştur. Okuyucu
bu kitaplarda konu ile ilgili geniş bibliyografyaları da bu
lacaklardır.
Soru 8 3 : Meddahlığın seyirlik sanat yönü ne
dir?
Meddah sanatının hikâyecilik olarak özelliklerini bu
konuya ayırdığımız bölümde (Soru: 29-32) belirtmeğe ça
lıştık. Burada meddahlığın sadece seyirlik yönüne kısaca
değineceğiz.
Meddah, bundan önceki soruda belirttiğimiz,
seyir
lik halk oyunlarının ortak öğelerinden bir bölüğünü hikâ
yecilik hünerine katan ve böylece hikâye anlatmasına tek
ve canlı aktörlü bir oyunun niteliklerini kazandırma ça
basında sanatçıdır. Batı varyete ve kabare gösterilerin
de, televizyonlarda, onun bu yönüyle benzerlerine çok ör
nekler gösterilebilir.
Meddahlık geleneği, Batı etkisiyle, gelişiminin son dö
neminde bu tek yönlü sanat çeşidine dönüşmüştü. Bora
zan Tevfik meddahlığı hikâyecilik öğesinden soyarak on
da sadece taklitlere yer veren ve günlük şehir hayatının
çeşitli sahnelerini, bir hikâyeye bağlamadan canlandıran
bir sanatçıydı.
Meddah Sürûrî de plaklarında bunu de
nemişti. XX'nci yüzyıl başlarının ünlü yazarı Ahmed Ra-
sim, daha sonraki kuşaktan
Ercümend Ekrem Talu bu
geleneği günlük gazetelerin mizah yazılarında sürdürmüş
lerdir; günümüzde de, bu türün temsilcisi olarak hafta
lık mizah yazıları ile Burhan Felek'i gösterebiliriz.
Meddah, kahvehanelerde hünerini göstereceği za
201
man dinleyicilerden daha yüksekçe bir sekiye konmuş
bir iskemleye oturur, elinde bir baston, omuzunda da
büyükçe bir mendil tutardı.
Mendili, türlü ses ve
şive
taklitleri yaparken ağzını, burnunu kapamak için, bastonu
da çeşitli gürültüler çıkarmak için kullanırdı. Hikâyesi
nin üslûbu da taklitli bir anlatıya
uygulanmıştı.
Karşı
lıklı konuşmalarda roman, hikâye, masal... türlerinde, ve
genel olarak kitaba geçmiş anlatı üslûbunda olduğu gibi,
«dedi...», «cevap verdi...» şeklinde, söylenenleri anlatıcı
nın aktarması tekniği yerine,
anlatıcının aracılığı olma
dan aktarılan, yani «dedi...», «cevap verdi...» araçlarına
başvurulmadan, sadece seslerin, şivelerin
değişmesiyle,
konuşanların kişiliğini belirten söyleşme tekniğini kul-
Janırdı ki bu, doğrudan doğruya tiyatro metinlerinin ya
zıya geçtiği zaman aldığı biçimdir. Büyük türk romancısı
Hüseyin Rahmi’nin, özellikle komik, hareketli sahneleri
canlandırdığı zaman, konuşmaları aktarma için başvur
duğu teknik de bunun aynı idi.
XVI’ncı yüzyılda, türlü meslekleri ve o mesleklerde
çalışan kişileri tanımlamak amaciyle yazılmış Risâle-i ta'-
rifât adlı bir kitapta meddah için şöyle d e n iyo r:
•
Bilir misin nedir âlemde meddâh?
Biri biriyle halkı eder ıslâh.
Burada meddâhın, «halkı biri biriyle ıslâh eden» bir
sanatçı olarak nitelenmesini, daha XVI’ncı yüzyılda med
dahların çeşitli halk tiplerini sergileyerek, onların kişi
liklerini ayrıntılariyle canlandırarak
anlatan
hikâyeler
den ibret dersleri çıkardığı yolunda, yani o çağda meddah
hikâyelerine «taklid ve temsil» öğelerinin girmiş olacağı
yolunda yorumlayabiliriz.
XVI’ncı yüzyıl için kesin bir şey söyleyemesek bile
XVII - XIX’uncu yüzyıllarda meddahlık bir yandan ger
çekçi hikâyeciliği, bir yandan da, saray maskaralarının
202
ve mukallidlerinin hünerlerini de benimseyerek,
«takfid
ve temsil» yönünü geliştirmiş, ve anlatıdan gösteriye, se
yirlik bir sanata dönüşme eğilimini gitgide güçlendirmiş
olsa gerek.
Meddahın hikâyesine başlarken, dinleyici ve seyir
cilerden kimsenin alınmaması için: «İsim isme, kisb kisbe,
semt semte benzer. Geçmiş zaman, söylenir; yalan, ger
çek dinlenir,
vakit geçer.» yollu uyarma, anlatısının en
sonunda da:
«Bu kıssadır, bir mecmua kenarında kay
dolunmuş, biz de gördük, söyledik. Her ne kadar sürc-i
lisân ettikse, affola!» biçiminde özür dilemesi, geleneğin
kabul ettiği kalıp-sözlerdir; bunlarla da gelenek, meddah
lığın son gelişim aşamasmda kazandığı gerçekçi ve se
yirlik nitelikleri belirtme kaygısının açık bir anlatımıdır;
aynı zamanda
meddahların dağarcığındaki hikâyelerin
ana şemalariyle, eski kitaplarda, hikâye derlemelerinde
yazıya geçmiş şeyler olduğuna da bir tanıktır; meddah,
bu yazılı hikâyelerde, sadece olayların ana çizgisini izler,
ma onunla kendi gösteri hünerlerini sınırlandırmaz. Asıl
metnine göre, vaktiyle. IV’üncü Murad çağında söylen-
ıiş, o devir İstanbul’unun hayatını canlandırmış olması
gereken bir hikayenin çerçevesi içine, örneğin Meddah
Surûri'nin hikâyesinde, tramvay, köprü ve vapurlarda ge
çen sahneleriyle yakın çağların İstanbul’u pekâlâ girebilir.
Soru 8 4 : Kukla nedir? Nasıl tanımlanır? Tek
nik bakımından çeşitleri nelerdir?
Kukla, konuşmalarını ve ses taklitlerini tek bir sa
natçının (kuklacın:n)
ü zerine
aldığı ve kişileri temsil
eden bebeklerle (kukla)
o y n a ttığ ı
bir oyundur.
Türk kuklası bugünkü biçimiyle — konuları ve kişile
ri bakımından— XIX'uncu yüzyılda Batı tiyatrosu ile yer
203
Dostları ilə paylaş: |