Uygarlik tariHİ Server Tardlli


Batı Avrupa'da, son zamanlarda sosyal yaşamda ne gibi değişiklikler olmuştur ve olmaktadır?



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə13/46
tarix16.08.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#63403
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   46

Batı Avrupa'da, son zamanlarda sosyal yaşamda ne gibi değişiklikler olmuştur ve olmaktadır?

  • Ne gibi iktisadi gelişmeler olmuştur ve olmaktadır?

  • Siyasal liberalizm nedir? "Çoğulculuk" deyince ne anlaşılır? Batı demokrasisi, hedeflerine ulaşmış bir demokrasi midir? Değilse bunun temel nedenleri nelerdir?

  • Batı Avrupa'nın kültür yaşamında son yıllarda felsefe ve bilim bakımından ne gibi gelişmeler olmuştur? Marksizmin bu yaşamdaki yeri nedir?

  • Edebiyatta, ne gibi gelişmeler olmuştur? Bertolt Brecht'in tiyatro ve Picasso'nun resim anlayışındaki özellikler nelerdir? (Okuma parçasını okuyunuz.)

  • Güzel sanatlar ve müzikte ne gibi gelişmeler olmuştur?

  • Batı Avrupa'da bugünkü dinsel yaşam ne gibi özellikler taşır?

    BÖLÜM VI

    ÇAĞDAŞ BATI UYGARLIĞI: (2)


    BİRLEŞİK AMERİKA

    Birleşik Amerika, iki yüz milyonu aşkın nüfusuyla -Kanada ile beraber- Amerika kıtasında "Batı Uygarlığı "mn temsilcisidir.

    Batı Avrupa ile ortak noktaları var Birleşik Amerika'nın, iktisadi ve sosyal sistem olarak "kapitalizmi", siyasal rejim olarak da "Batı demokrasisi"ni kabul etmesi, ilk akla gelenler. Bununla beraber, Birleşik Amerika'ya has birtakım özellikler var ki, onun Batı Avrupa'dan ayrı olarak incelenmesini gerektiriyor.

    BİRLEŞİK AMERİKA'NIN DOĞUŞU

    Batı uygarlığını Batı Avrupa'da kuranların ataları, yüzyıllardan beri o topraklarda yaşamışlardı. Birleşik Amerika'yı kuranlar ise, 16. yüzyıldan sonra -özellikle Avrupa'dan- Amerika'ya göç edenler oldu. Amerika'nın asıl yerli ahalisinin bu kuruluştaki payı, -birkaç kentin taşıdığı kızıl derili kelimenin dışında- hiç denecek denli az.

    Bu göçün iki rolü olmuştur:



    • Avrupalı göçmenler Amerika'ya, ayrıldıkları ülkenin örf ve âdetlerini de getirdiler.

    • Ne var ki, göçmenler Amerika'ya, Avrupa'daki siyasal baskıdan ve iktisadi zorluklardan kaçarak geliyorlardı. Böylece, içlerinde Avrupa'ya karşı derin bir tepkiyi taşıyorlardı. Amerika onlar için bir "özgürlük beldesi" idi. Orada hem özgürlük içinde yaşayabilir, hem de zenginle- şebilirlerdi. Çok geçmeden, "Avrupalılığa" karşı çıkan ve kendisini "Amerikalı" olarak duyan bir kuşak doğmaya başladı.

    Bugün Avrupalıdan birçok yönleri ile ayrılan Amerikalının atası işte bu kuşaktır.

    Amerika'ya yalnız Avrupalı "beyazlar" göç etmedi. Beyazların dışında -Asyalı Çinli ve Japonlar bir yana- özellikle Afrikalı "kara insanlar" da geldiler, daha doğrusu getirildiler. Tarladan madenlere değin çalışan, -daha doğrusu kırbaç altında çalıştırılanlar- bu kara derili bahtsızlar oldu. Bugün de Birleşik Amerika'da nüfusun -yaklaşık olarak- % 10'unu onlar oluşturuyor.

    Kara insanların çoğu, beyazların yaşam biçimini benimsemiş olmakla beraber, her ikisi arasındaki ilişkiler -bugün bile- çeşitli güçlüklerle doludur; özellikle güneyli eyaletlerde, karalarla beyazlar arasında bir "ayırma" politikası uygulanır. Günlük yaşayışın hemen her kesiminde böyledir bu: Karalar, ayrı mahallelerde yaşar, ayrı okullara gider, ayrı kiliselerde dua eder, ayrı araçlarda seyahat ederler. Federal devletin, bu ayırma politikasına karşı aldığı önlemler, özellikle güney eyaletlerde, bugün bile çetin güçlüklerle karşılaşmaktadır. 1861-1865 yıllarının İç Savaşı'nda "köleliğin" kaldırılması, "karaların sorunu"nu kökünden çözmeye yetmedi. Bu sorun, bugün de çeşitli görüşleri biçimlendirmekte ve bu farklı görüşler -"reformcu" ya da "devrimci" biçimler altında- eylemlere yol açmaktadır.

    İKTİSADİ VE SOSYAL YAŞAM Kapitalizm ve sosyal sınıflar

    Birleşik Amerika, özellikle I. Dünya Savaşı'ndan başlayarak, dünyanın "1 numaralı" ekonomik gücü olarak ortaya çıkar. Sosyalist ekonomilerin de ağırlıklarını ortaya koydukları günümüzün iktisadi dünyasında, "kapitalist" ekonomiler içinde, -özellikle "dolar'Tn değerindeki sallantı ve düşüşlere karşın- bugün de "lider" durumunda olan odur.

    Birleşik Amerika, "kapitalist" bir ülkedir. Ne var ki, sistem, Batı Avrupa'dakinden çok daha fazla, iktisadi ve sosyal yaşama -derinliğine- kök salmıştır. Sendikalar bile, sistemin kendisini tartışmaz. Sosyalist akım ise, Batı Av-

    rııpa'dan farklı olarak, serpilip yayılma olanağını hiçbir zaman bulamamıştır.

    Başlarda "yarışmacı" bir nitelik taşıyan Amerikan kapitalizmi, -kapitalizmin çağımızdaki gelişimine uyarak- "tekelci" bir kapitalizm haline gelmiştir. "Tekelci" nitelik, Batı Avrupa'daki kapitalizmden daha önce başlamıştır: 1929 tktisadi Bunalımı'ndan sonra, federal yönetimin tröstlere karşı aldığı önlemlere karşın, sisteme bugün de yön veren, belli tekelci gruplardır: "General Motors", "U. S. Steel", "General Electric", "ITT", Amerikan iktisadi yaşamının dizginlerini ellerinden tutan büyük tekelci gruplar içinde ilk anda akla gelenler.

    Bu tekelci gruplar, Birleşik Amerika'da, yalnız iktisadi ve sosyal yaşama değil, siyasal yaşama da yön veriyorlar. Emperyalizmin özü gereği, azgelişmiş ülkelerdeki gelişmelere -siyasal iktidar değişikliklerine varıncaya dek- uzanıyor bu yön veriş. İçerde, silah fabrikatörleriyle yüksek rütbeli askerlerin oluşturduğu -kendi de bir tür faşizm olan- "pentagonizm", azgelişmiş ülkelerdeki bağımsızlık isteklerine karşı oralara "ihraç" edilecek faşizmi belirliyor.

    Son Şili örneği, bunun ilginç bir örneğidir.

    Birleşik Amerika'da, iktisadi iktidar çok küçük bir azınlığın elinde olmasına karşın, hayli geniş bir "orta sınıf" da var.

    Bunun yanı sıra, büyük bir "işçi sınıfı" görüyoruz: Nüfusun -hemen hemen- üçte biri bu sınıfa giriyor. İşçilerin büyük bir kısmı sendikalıdır. Sendikalar, ülkenin iktisadi, giderek siyasal yaşamında büyük bir ağırlığı olan kuruluşlardır. Ne var ki, Amerikan sendikacılığı, kapitalist sistemin temelini tartışma konusu yapmayan bir sendikacılık anlayışını temsil eder. Amerikan sendikaları, grev aracılığıyla, yalnız daha fazla ücret ve daha iyi çalışma koşulları için mücadele ederler.

    Yer yer "devrimci" bir anlayışı temsil eden Batı Avrupa sendikacılığından ayrılırlar bu bakımdan.

    Birleşik Amerika'da -güney bir yana- klasik köylü

    zümresi yoktur. Kendi toprağında, önce kendi gereksinmesi için çeşitli şeyleri ekip biçen köylü yerine, tarım kesiminin normal tipi "farmer"dır: Farmer, tarımda makineli faaliyet gösteren ve genellikle belli bir üretim dalında uzmanlaşmış bir girişimcidir.

    Toprak aşkından çok daha fazla, /'verimlilik"tir onu düşündüren.

    "Amerikan yaşam biçimi"

    Amerikalı "orta" insan tipi "bireyci"dir. Çünkü yaşam, karşısına bir yarış alanı gibi çıkarılır. O alanda mücadele serttir ve herkesin şansı da kendinedir. Bu "orta" insan tipi, aynı zamanda, toplumun kurallarına daha çok bağlıdır; daha doğrusu, bağlı olmak zorundadır. Başta tabi olduğu eğitim sistemi ona bunu öğütler, bunu aşılar.

    Birleşik Amerika'da ilk ve orta eğitim ve öğretim, 18 yaşma değin sürer. Çocuğun eğitimi, cezalandırıcı nitelikten -olabildiğince- uzaktır. Çocuk ailede bir kral kadar serbesttir. İlköğretim, sonra da ortaöğretimde (high school), programlar az yüklüdür. Öğrenciler arasında ister istemez eşitliği bozacak olan "kompozisyon"a yer verilmez. Okulun amacı bilgi vermekten çok, kişisel görüşlerini -yüzeysel de olsa- formüllendirebilecek serbest yurttaşlar yetiştirmektir.

    Okulda spora büyük yer verilir.

    Boşanma bir ölçü olarak alındığında, Amerikan ailesi dayanıksız ailedir. Özellikle kentlerde boşanmalar hayli sıktır (% 17). Eski genişliğini yitirip bugünkü dar çerçevesine geçen Amerikan ailesinin bir özelliği "çok çocuklu" olmasıdır. Doğurganlık, 1940'lardan başlayarak hayli yüksek oranda gelişmektedir (% 0,24). Amerikan ailesi, günlük yaşayışında "makine"ye en çok yer veren bir ailedir. Dışarıda "süpermarket" denilen büyük mağazalar, bu yaşayışı daha kolaylaştırır.

    Amerikalılar, "inziva"yı çok az ararlar. Genel eğlencenin konusu, başta "üniversite futbolu"dur. Başka ülkelerdeki büyük futbol kulüpleri yerine, dev statlarda karşılaşanlar çeşitli üniversite ekipleridir. Beyzbol, ulusal sporun l(.()

    bir başka çeşididir. Golfe de büyük yer verilir.

    Bütün bunlar Amerikan toplumunun bir yüzüdür. İleri, "uygar" Amerika'nın bir de "öbür yüzü" var.

    Ne görüyoruz o yüzde?

    Birleşik Amerika'da, son istatistiklere göre, insanların cebinde ya da evinde serbestçe 50 milyon silah bulunmakta, yani her dört Amerikalıdan biri tabanca taşımakta; ülkede her yirmi dört dakikada bir cinayet işlenmekte; her on saniyede bir ev soyulmakta ve her yedi saniyede bir kadının ırzına geçilmektedir.

    Milyonlarca Amerikalı, özellikle büyük kent sakinleri bu korkuyu yaşarlar her gün.I

    Koca ülkeyi saran "cinayet humması"nda, 19. yüzyıldan kalma uygulamaların sonucu silah alışverişinin serbest olması ve herkesin rahatlıkla silah taşımasının rolü büyük kuşkusuz. Toplumbilimciler, ruhbilimciler, yıllardan beri bunu söylüyorlar ve silahların denetim altına alınması halinde, bu cinayet dalgasının büyük ölçüde dinebileceğim savunuyorlar.

    Büyük cinayetlerden sonra, konu hep gündeme gelir. Televizyonda ve öteki forumlarda tartışılır; hatta bu konuda bir şeyler yapılması gereği üzerinde anlaşmaya da varılır. Ancak, bütün bunlar unutulur kısa bir süre sonra ve düşünülen önlemlerin hiçbiri alınmaz.

    Güç değildir bunun nedenini anlamak. O dev silah sanayinin VVashington'daki etkisi büyüktür. Kongre'deki "silah lobisi", şimdiye dek, silah satışı üzerinde herhangi bir kısıtlamaya gidilmesini hep önlemiştir, önleyebilmiştir.

    Amerikan toplumunun zaman zaman başkanları hedef alan saldırılara değin yol açan bunalımını, yalnızca silah bolluğuna bağlamamak gerek kuşkusuz. Bütün bir toplumu saran cinayet dalgası, ciddi toplumsal sorunların ortaya çıkardığı bir patlamadır. Başka bir deyişle, toplumsal ve ruhsal bir bunalım geçirmektedir Birleşik Amerika.

    Nereden kaynaklanıyor bu bunalım?

    Çok şey söylenmiştir bu konuda ve daha da söylenecektir.

    Ama sorunun yanıtı, büyük ölçüde kapitalizme, onun bunalımına bağlı olmasın?

    SİYASAL SİSTEM

    Birleşik Amerika, bugün dünyanın en yaşlı bir anayasasıyla yönetilmektedir. 1787 tarihli bu anayasa, Amerika'da iktisadi ve sosyal gelişmelerin gerektirdiği çeşitli değişikliklere uğrayarak bugüne değin yaşayabilmiştir.

    Amerikan anayasası, başta iki temel ilke üzerine dayanır: federalizm ve demokrasi.



    Federalizm

    Birleşik Amerika, 50 devletten oluşan bir federasyondur.

    Böylece, her "federe" devletin örgütünden başka, onların üstünde bir "federal örgüt" vardır.

    Devlet yetkileri, bu iki çeşit otorite arasında paylaşılmıştır. Ulusal savunma, dış politika, gümrük ve posta ile ilgili önemli konular federal devletin yetkisine bırakılmış; medeni hukuk, polis, sağlık ve eğitim gibi konular da federe devletlerin yetkisine giriyor.

    Çağdaş iktisadi ve sosyal zorunluluklar, federal devletin otoritesini gitgide artırmaktadır. Federe devletler, halkın seçtiği valilerin başkanlık ettiği yürütme organlarıyla, meclisleriyle ve yargı organlarıyla varlıklarını hâlâ sürdürmektedir.

    Demokrasi

    Amerika'da rejim, "Batı demokrasisinin temel ilkelerine dayanır.

    Hükümet edenleri halk seçer; seçimler, "genel oy"a dayanır. Yurttaşların temel hak ve özgürlükleri kabul edilmiş olup, hepsi kanun karşısında eşittirler. Gerçi, demokrasinin bu ayrıcalıklarından "kara derili insanlar" uzun süre yoksun tutulmuşlar; ama sonuçta, onlara da bu haklar tanınmıştır. Bunun gibi, kilise ile devlet ayrılığı ilkesinin bir sonucu olarak, tüm mezhepler arasında mutlak bir eşitlik vardır. Yasama yetkisi, Kongre adı verilen -iki meclisli- bir parlamentoya bırakılmıştır.

    Bu meclislerden biri (Senato), teker teker federe devletleri temsil ediyor. Her devletin Senato'da ikişer temsilcisi oluyor.

    Öteki meclis (Temsilciler Meclisi), her devletin nüfusu oranında seçilen temsilcilerden oluşuyor. Bu meclis, federe devletleri değil, tüm federal halkı temsil ediyor.

    Kanunları ve bütçeyi Kongre yapıyor; Senato'nun ayrıca uluslararası antlaşmalar konusunda birtakım yetkileri vardır.

    Yürütme yetkisi, bir "Başkan"a verilmiş. Amerikan siyasal sisteminin asıl özelliği de bu Başkan'ın durumunda ve yetkilerinde kendini gösteriyor.



    Başkan'ı, dört yıl için, -iki dereceli bir seçimle ve genel oyla- halk seçiyor.

    Başkan'ın elinde çok geniş yetkiler bulunuyor: Orduların başkomutanlığından, iç ve dış politikanın yürütülmesine varıncaya dek yığınla yetki. Kongre'nin yaptığı kanunları "veto" etmek de, Başkan'ın önemli yetkilerinden biri. Başkan'ın, bir de Kongre'ye "mesaj" gönderme yetkisi var ki, Kongre ile ilişkilerini düzenleyen başlıca araçlardan biri o oluyor.

    Başkan, faaliyetini birtakım yardımcılarla yürütüyor. "Sekreter" adı verilen bu yardımcıları seçen de kendisi. Sekreterler, yalnız Başkan'a karşı sorumlular; parlamento karşısında sorumlulukları yoktur. Bunun gibi Başkan'ın kendisi de parlamento karşısında siyasal bakımdan sorumsuz.

    Başkanlık statüsündeki bu özellikler, Amerikan hükümet biçimini parlamenter hükümet biçiminden ayırıyor: Amerikan hükümet biçimi, "Batı demokrasisi"nin bir farklı uygulaması olarak, "Başkanlık rejimi" adıyla anılıyor.

    Amerikan yargı örgütünün başı, Yüksek Mahkeme denen bir anayasa kurumudur. Çeşitli yetkileri içinde, asıl önemlisi, adi mahkemelerden gelen "kanunların anayasaya aykırılığı" savlarına bakmak.

    Siyasal yaşam

    Birleşik Amerika'da siyasal yaşam birtakım özellikler taşıyor:



    • Amerikan siyasal yaşamı, iki partili bir rejime dayanır. Bu partilerden biri Cumhuriyetçi Parti, öteki Demokrat Parti adını taşıyor: İktidar, bu iki parti arasında alınıp veriliyor. Seçim sistemi, bu ikisinin dışında bir üçüncü partinin desteklenmesi için seçmenlere cesaret vermiyor.

    • Ama daha önemli olanı, her iki partinin de ideolojik farklılıklar taşımamaları. Daha doğrusu, her iki parti "kapitalist düzen"in sürdürülmesi konusunda anlaşmış durumda. Aralarındaki mücadele, bu önemli noktanın dışındaki konularda oluyor.

    Birer öğreti partisi olmamakla beraber, iki partiden birini ya da ötekini destekleyen çevreler arasında yine de birtakım sosyal farklılıklar göze çarpar: Örneğin sendikalar, kuzeyli zenciler, daha çok Demokrat Parti'yi desteklerken; iş çevreleri, büyük çiftlik sahipleri de daha çok Cumhuriyetçi Parti'ye oy verirler. Bunun gibi, Demokratları destekleyenler daha çok büyük kentlerde bulunurken; Cumhuriyetçi adaylar daha çok tarımsal bölgelerin desteğine güvenirler.

    • Amerikan siyasal yaşamının bir başka önemli özelliği, kapitalizmin etkisinin -bu arada tahribatının- daha gözle görülür biçimler almasıdır: Lobbying denen ve bir çeşit "kanun ticareti" ile uğraşan kuruluşlarla, her dört yılda bir yinelenen Başkanlık seçimleri, bu etki ve tahribatın hangi boyutlara vardığını gösteren tipik örneklerdir.

    Amerikan siyasal yaşamında bugün bir adayın Başkan seçilebilmesi için, her şeyden önce paraya gereksin-

    mesi vardır. Bu sistemde büyük iş çevreleri ile arası iyi olan aday, seçimlerde kampanyasını başarıyla yürütebilmekte, bu ilişkileri gereğince sağlam tutamayan aday ise büyük sıkıntılara düşmektedir.

    Para toplamak için kullanılan yöntemler pek değişiktir: Dans partileri, pahalı akşam yemekleri, poker partileri...

    Adaylara büyük mali yardımda bulunanlara çeşitli elçilikler dağıtıldığı ise bilinen bir gerçektir. Öte yandan, büyük şirketler de kendi çıkarlarına uygun adaya mali destekte bulunmaktadırlar. 400 milyon doların harcandığı 1972 Başkanlık seçimleri dolayısıyla, bir senatörün söylediği şu sözler ne kadar ilginç:

    "Paranın böylesine güçlü oluşu, demokratik sistemimizin en büyük ayıplarından biridir."I

    DÜŞÜNCE VE SANAT YAŞAMI Kolej ve üniversiteler

    Ancak Amerika'da yükseköğretim 18 yaşında başlar.

    Ancak yükseköğretimin Birleşik Amerika'ya özgü bir özelliği vardır ki, Avrupa'da rastlanmaz: Üniversitede belli bir dalda uzmanlık öğrenimine başlamadan önce bir kolej aşamasından geçilir. Koleji bitirenlere, “graduates" (diplomalı) olarak bakılır ve “graduate school” da çalışmalarını sürdürürler. Bir Amerikan üniversitesi, genel olarak, bir "kolej" ile bir "graduate schooV'dan oluşur.

    Kolej ve üniversitelerin çoğu "özeT'dir.

    Ve çeşitli kaynaklardan gelen paralarla yaşarlar: Eski öğrencilerin bağışları, sanayi ve ticarette ün yapmış (Ford, Rockefeller, Carnegie gibi) büyük para babalarının kurduğu fonlarla, asıl okuyacak öğrencilerin ödedikleri paralar, bu kaynakların başında gelir.

    Aslında belli bir refah düzeyine gelmiş ailelerin çocuklarını ayrıcalıklı duruma getiren bu sistemin zararları, doğrudan doğruya devletin kurduğu üniversiteler yoluyla -bir parça- giderilmek istenir.

    Edebiyat ve sanat

    Birleşik Amerika'da büyük bir edebiyat ve sanat faaliyeti vardır.

    Bir çağdaş Fransız romanından daha az kültürlü, ama daha canlı ve daha insani olan Amerikan romanı, dünya edebiyatında sürekli büyük bir yer tutmuştur, Marx Twain ve Henry James'lerden günümüze değin ulaşan büyük bir yazarlar kafilesi içinde, I. Dünya Savaşı'ndan sonra gelen ve "kayıp kuşak" adı verilen yazarları -Hemingway, Faulkner, Caldwell ve Steinbeck- özellikle hatırlatmak gerekir.

    Roman, bir Amerikan buluşu olan "cep kitabı" biçimiyle, büyük okuyucu kitlelere yayılmak fırsatını daha kolay bulabilmiştir.

    Amerikan edebiyatı, Edgar Allan Poe'dan başlayarak, Ezra Pound'a değin şiirde büyük temsilciler yetiştirmiştir.

    Tiyatronun da, Eugene O'Neill'den bir Arthur Mil- ler'e değin soylu temsilcileri olmuştur.

    Müzik de en popüler sanatlardan biridir. Amerikan gençlerinin büyük bir bölümü, bir müzik aleti kullanmasını bilir. Orkestralar hayli yaygındır. Copland, Chadwick, Gershwin gibi bestecilerin temsilcisi oldukları senfonik müziğin yanı sıra, zencilerin yarattıkları caz müziğinin etkisi büyüktür.

    Bu etki, Birleşik Amerika'yla sınırlı olmayıp dünya çapındadır da...

    Hollywood'da merkezleşen sinema, aynı zamanda dev bir sanayi halindedir. "Milyoner" yıldızların çevresinde "yıldız" olabilmek için yığınla insanın verdiği -yer yer dramatik- bir mücadeleye rastlanır. Film üretiminde başta gelen Amerikan sineması -genellikle- "orta düzey- de"dir. Bununla beraber "western"lerle, görkemli sahnelerin oluşturduğu filmler ve komedi filmleri içinde, sinema tarihine geçenler olmuştur.

    Amerika'da, sinemanın etkisini, radyo ve özellikle televizyon tamamlar.

    Görsel sanatların başında mimarlık gelir.

    Amerika'nın mimarlığı "işlevsel"dir. Ev kullanışlı ve konforlu olmalıdır, iş yaşamı, büyük "gökdelen"lerde ge-

    çer. Bu gökdelenler içinde gerçekten güzel olanlar vardır. Anıtlar, -fazla bir özgünlüğü olmayan- grekoromen stilde yapılır genellikle.

    Amerikan resminde, Avrupa etkisinden kurtulmak çabalarına karşın, bu etki hâlâ egemendir.

    Heykelde de öyle.

    Avrupa sanatının resim ve heykelde ortaya koyduğu başeserlerin önde gelen alıcısı da Birleşik Amerika olmaktadır.

    Bu arada, çok ileri bir müzecilik görüyoruz.

    Basın

    Basın, Birleşik Amerika'da, Avrupa'da olduğundan çok daha önemli bir rol oynar. Yüksek düzeyde birkaç gazetenin dışında kalanlar, yerel ve sporla ilgili haberlerle çarpıcı haberlere ayrılmıştır.

    Gazetelerin çoğu büyük iktisadi kuruluşlarındır. Ve böylece ister istemez kapitalizmin düşünce ve çıkarlarını savunurlar.

    DİNSEL YAŞAM

    Amerikalılar, kendilerini dünyanın en dindar halklarından biri olarak görürler. Gerçekten de halkın % 60'ı düzenli olarak kiliseye gitmekte; % 98'i de Tanrı'ya inandığını söylemektedir.

    Birleşik Amerika'da tüm kiliseler devletten bağımsızdır.

    Egemen din Hıristiyanlık, mezhep de Protestanlıktır: 1954'te 57 milyon Protestana karşılık, 32 milyon Katolik ve 5 milyon da Yahudi vardı.

    Hemen hepsi Protestan olan zencilerin, özellikle güneyde, kendilerinin olan kiliseleri vardır.

    DAHA ÇOK BİLGİ

    Türkkaya Ataöv, Amerikan Emperyalizminin Doğuşu, 2. Bası, Ankara, 1970.

    Juan Bosch, Pentayonizm, (çev. B. Kuzucu), İstanbul, 1969.

    Carl Van Doren, Kısa Amerikan Edebiyatı Tarihi (çev. O. Azi- zoğlu), İstanbul, 1952.

    Claude Julien, Amerikan İmparatorluğu (çev. T. Saraç - A. Gü- lercan), Ankara, 1969.

    André Maurois, Amerika Birleşik Devletleri Tarihi (çev. F. Gök- budak), 2 cilt, İstanbul, 1945.

    Wright Mills, Dinle Yankee (çev. İ. Özgüden - D. Özgüden), İstanbul, 1969.

    Vladimir Pozner, Amerika Birleşmerniş Devletleri (çev. C. Süre- ya), İstanbul, 1967.

    Paul Sweezy - Paul Baran - Harry Magdoff, Çağdaş Kapitalizmin Bunalımı, Ankara, 1975.

    David Wise - Thomas B. Ross, Görünmeyen Hükümet CIA, (çev. A. Bilgi), 2. Bası, Ankara, 1976.

    OKUMA


    EDEBİYATI HALKIN MUTFAĞINA SOKAN ADAM:
    JACK LONDON


    XX. yüzyılın başlarında Amerikan edebiyatını altüst eden, yerleşmiş beğeni ve düşünce kalıplarını sarsarak kırıp atan bir

    "serseri" çıktı ortaya. Bu adı kendisine kendisi yakıştırmıştı. Felsefi anlamda da savunuculuğunu yapıyordu bunun. Ortaokulu zar zor bitirmiş ama üniversite giriş sınavlarım beş hafta gibi kısa bir çalışma sonucunda başarıyla vermişti. Onun gerçek okulu hayatın ta kendisiydi aslında. On altı yaşında, kıyı koruma örgütünde bekçiyken beş azılı korsanın üstüne tek başına ve silahsız yürümüştü. Yirmi ikisinde Alaska'da altın arıyordu, bir yığın serüvencinin arasında. MarxY, Nietzsche'yi, Spencer'i kendi kendine okumuştu. Rudyard Kipling'le Herman Melville'e hayrandı. Kırk-elli cilt kitap yazdı bu "serseri", on iki-on beş kadar roman. Bir dolu da gazete, dergi yazıları, bilimsel ve gezi konularında. İyi bir gazeteciydi. 1905'teki Rus-Japon savaşını bin bir engeli atlatarak, cephenin göbeğine girerek izlemiş, unutulmaz röportajlar yazmıştı. Sınırsız bir özverisi vardı. Yılda kitaplarından ve yazılarından binlerce dolar kazanıyordu. Kazandıklarım eşine dostuna, akrabasına hesap tutmaksızm harcıyordu. Evindeki

    Yüklə 1,37 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   46




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

        Ana səhifə